Sivas Özgür-Der’de 16 Nisan Referandumu Konuşuldu

Sivas Özgür-Der'de bu hafta "Öncesi ve Sonrasıyla Referandum" ele alındı.

Süleyman Ceran’ın konuşmacı olarak katıldığı programda özetle şunlar ifade edildi:

Değerli kardeşler konuya geçmeden önce Mavi Marmara dil uzatan Cem Küçük gibi troller için birkaç kelamım olacak. Bu zevatın daha önceki yazılarını ve yorumlarını biliyoruz malum. Aylar önce Haksöz Haber ve Özgürder'e yönelik saldırılarını da biliyoruz. Ne yazık ki o zaman birkaç yazar, çizer ve kişi dışında kimse bunlara ses çıkarmadı aynı hassasiyetin Haksöz Haber ve Özgürder'e yapılmasını beklerdik. Ama olmadı/yapılmadı. Halbuki Haksöz Haber ve Özgürder camiası daima bunların karşısında durmuş ve adil davranmayı ilke edinmiştir. Bunun gibi troller bu camialardan da özür dilemelidir.

Ceran, "Öncesi ve Sonrasıyla Referandum" konusuna şöyle başladı: Öncelikle referandumun erken yapıldığını düşünüyorum. Bir yıl sonra yapılması daha uygun olurdu. Lakin Hendek siyaseti,Suriye ,15 Temmuz ve MHP'deki çalkantılar öne almayı mecbur kılmıştır.

Bir iki yıl öncesine kadar referanduma/ başkanlığa verilen destek %25-38 arasındaydı. Bunu Erdoğan da takip ediyor ve iyi biliyordu. Bu kısa zaman içinde %51-52 gibi bir rakam gerçekten başarılı diyebiliriz. Ama beklenilen oranın çıkmamasının sebeplerini şöyle sıralayabiliriz.

1

Her şeyden evvel şunu belirtmek lazım ki; meselenin referandum meselesi olması gerçekten halkı motive etme konusunda sıkıntıya sebebiyet veriyor. Çünkü referanduma dair algı yerel ve genel seçime oranla çok da iyi değil. Doğrusu halkın bu referandumun mahiyetini çok iyi anlayabildiğini, ek olarak yetkililerin de kendisiyle yeterince irtibat kurulabildiğini düşünmüyorum. Normalde yerel veya genel seçimlerde çok daha somut durumlar söz konusu olabiliyor. İşte adam sevdiği bir belediye başkanının aday olduğu, kendisine dönük taahhütlerin ve taleplerin yapıldığı, maaşının artabileceğini veya çoluğuna çocuğuna iş bulabileceğini umduğu, hayat standartlarını yükseltmeye zemin sağlayacak vasatı oluşturduğunu düşündüğü için seçimle çok daha fazla ilgili olabiliyor. Referandumu ise muhtemelen doğrudan kendisini ilgilendirdiğini düşünmediği bir şeye sadece “evet” veya “hayır” demekten ibaret bir olay bildiği için çok da oralı olmayabiliyor. Halk açısından “Evet” demek için çok fazla gerekçe söz konusu olmadı sanki. Kitlenin tamamında olmasa da bir kısmında var olduğunu düşündüğüm bu algının çok da iyi okunmadığı ve dolayısıyla neye niçin “Evet” diyeceğinin kendisine yeterince izah edilmediğini ve dolayısıyla bu durumun mevcut sonuç üzerinde rol oynadığını düşünüyorum.

2

İkincisi de muhalefet çok daha canlıydı. Bunu yaşadığımız bölgede de hissedebiliyorduk. Çok daha motivasyon yüklüydü. Muhalefet tarafının daha doğrusu “Hayır” tarafının meseleye çok yüklendiği görünüyordu. “Evet” cephesinde ise doygunluk, şımarıklık, müstağnilik hali vardı. Bir de 1 Kasım seçiminin getirdiği yüksek oy oranı, 15 Temmuz halk direnişinin sağladığı özgüven veya darbeyi püskürtmüş olmanın getirdiği rahatlık, MHP’nin bu işe iştirak etmiş olması vb. hususlar doğrusu “Evet” cephesini oldukça rahata sevk etti gibi geliyor bana.

3

Bir de meselenin darbe girişimi ve sonrasında ilan edilen OHAL boyutu var. Çok ciddi bir darbe atlatmışsın… Yeni bir darbe tehdidiyle karşı karşıyasın… OHAL söz konusu… Bunun çok ciddi sonuçları oldu. Şu kadar insan tutuklandı, şu kadar insan sorgulandı, şu kadarına haksızlık yapıldı ama bunun maliyeti hiç hesaplanmadı. Bu insanlar neyle hesaplaşabilirler? Ciddi oranda toplumsal karşılığı olan bir kırgınlık bu. Bu insanların her birinin üçer beşer kişi çevresi olduğu varsayıldığında bunlar önemsenmedi ve bu konuda adil bir tutum içerisine girilmedi. Mesela Tayyip Erdoğan darbecilerin veya darbecilikle suçlananların adil şekilde muamele görmesi talebini bir iki defa sert bir şekilde “Onlar takiyyeci, onlara güvenilmez” gibi söylemlerle elinin tersiyle itti. Bu durum zaten sıkıntıya düşmüş ve bir kısmı gerçekten mağdur olmuş insanların çevreleriyle beraber kaybedilmesi anlamına geliyordu.

4

Bunun dışında bizzat AK Parti’nin çok da fazla önemsemediği, umursamadığı durumların olumsuz etkileri oldu. Mesela ekonomi bunlardan biridir. Söylem daha çok yapılan yol, köprü, inşaat sayısı ile övünmekle sınırlı kaldı. Her seferinde o alışıla gelmiş şablonları öne sürmek, halkın üzerine yollar, köprüler muhabbetini boca etmek iyi olmadı. İnsanlar yollar, köprülerden daha öte şeyler bekliyordu. Aradan 15 yıl geçti ve artık bir yorgunluk, bıkkınlık da söz konusu oldu. İnsanlar artık maddi durumuna, ekonomisine, cebine bakıyor. Özellikle de bir esnaf cebine baktığında ve bir önceki seneyle bu senenin kıyasını yaptığında iyi bir tabloyla karşılaşmadığını görüyorsa burada sorun var demektir. Mesela CHP de 7 Haziran seçimi sürecinde görece ideolojik itirazlardan vazgeçerek toplumsal manada karşılığı olan bu tür itirazlar öne sürdü. Toplumsal ve siyasal hedefleri olan söylemler biçimlendirdi ve seçime öyle gitti. Neticede bunun karşılığını da görmüştü. Bilahare 7 Haziran sonrası hükümetin kurulamayışı gibi nedenler 1 Kasım’a etki etti. Şunu demek istiyorum: Ekonomi her zaman için önemli bir faktör. Hele de ülke ciddi anlamda bir darbe ile karşılaşmışsa bu çok daha önemli hale geliyor. Dolayısıyla bu sonuç sanırım biraz da çarşı pazardaki gidişatın iyi olmayışının bir tür tepkisi olarak okunabilir.

5

Bu seçimde muhalif unsurlar görece Kemalist çılgınlıklardan azade bir seçim propagandası yürüttüler. O da bence onların hesabına anlamlı bir şeydi. Mesela sıkça görmeye alıştığımız bayrak vb. o Kemalist figürler seçim müddeti boyunca neredeyse hiç görülmedi. Onun dışında halka yakın olmak adına bolca ayetli hadisli sözler kullandılar. Afişleri arasında bunlara yer verdiler, sloganlarına bir de bunları iliştirdiler. “Hayır’lı cumalar”dan “Hayır’lı işler”e kadar bol bol “hayır” kelimelerini dillerine pelesenk ettiler. Bu durum da halkta oluşması muhtemel reaksiyonun önüne geçti. Çünkü bundan evvel “laiklik”, “yobazlık” vs. diyerek halkı tahrik ve tahfif ediyorlardı. O tahrik ve tahfif konularında olabildiğince dikkatli olduklarını gördük. Bu onlar adına olumlu bir şeydi.

6

“Evet” cephesinin de doğrusu ne yapmak istediğiyle ilgili çok net ifadeleri yoktu. Şöyle ki; son anda batıdan gelen tahakkümcü, üstenci, küçümseyici yani “milli damarı” ve “milli hassasiyetler”i zedeleyici şeyler de olmasa doğrusu “Evet” cephesinin ortaya koyacağı çok fazla bir şey olmayacaktı! Hani o bir müddettir alıştığımız ve kullanıla kullanıla da neredeyse yalama olan “15 Temmuz ruhu”nun üzerine ilave edecek bir şeyleri neredeyse yoktu. Yeri gelmişken şunu da belirteyim; muhalefet “Biz Tayyip Erdoğan’a karşı değiliz. Tayyip Erdoğan’ı bir devlet adamı olarak esas biz de önemsiyoruz” deyip meseleyi şahsileştirmekten uzak tutma çabası da onlar adına olumlu bir taktik olarak nitelendirilebilir. Bu bağlamda öne çıkarıp iyi işledikleri “tek adamlık” vurgusunun seçmen tercihleri üzerinde etkili olduğu söylenebilir.

CHP, HDP, SP vb. hayır cephesinin %48 gibi bir oy almaları onları harekete geçirmiştir. Özellikle CHP Gezi ruhunu çağırarak halkı sokağa dökmeye çalışıyor. "Gezi Ruhu" ölmüştür. Bugün sokaklarda yapılan ruh çağırma seansları hiçbir sonuca ulaşmayacaktır. Reerkarnasyon inancının dinimizde yeri yoktur. 15 Temmuzla birlikte Anadolu'nun anahtarı, tekraren dindar halkımızın eline geçmiştir.

Müslümanlara düşen gündeme uzak kalmadan kendi gündemlerini oluşturmaktır. Ak Parti ise içindeki çürükleri, trolleri, yalakaları ve müslüman halkın inancıyla mesafeli olanları temizlemekle sorumludur. Bunu bir an evvel yapmaya başlamalıdır diye düşünüyorum.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi