Beşer aklının ürünü hiçbir siyasi sistem ilelebed devam etmez.
Çağın ruhuna uygun yenilenmesi toplumsal devinimin bir gereğidir. Sosyolojik bu gerçeğe direnebilmiş bir sistem çıkmamıştır bugüne kadar.
Bizde de sistemin revizyona ihtiyacı var. Buna inatla karşı çıkanların varlığı, yeniden yapılanmanın kaçınılmaz olduğu gerçeğini gölgelemez. Zira yerel ve küresel yeni güç dengeleri, bunu kaçınılmaz kılmaktadır.
Toplum yerinde saymıyor. Sosyal hayatın tüm katmanlarında ciddi dönüşümler yaşandı, yaşanıyor. Dünya, Soğuk Savaş sonrası düzenini kuramadı. Uluslararası arenada yeni mevziler kazanmak üzere hummalı bir çekişme var; kimi yerde kanlı, kimi yerde diplomatik, kimi yerde de ekonomik boyutlarıyla..
Siyasi coğrafyamız bu yarışın sonucunu belirleyecek imkânlar sunuyor bize. Elbette yeni dönem büyük riskler taşıyor. Ama taşıdığı fırsatlar risklerinden daha büyük. Tarihî bir şans olarak riskleri bütün bölge coğrafyasının lehine yönetmek isteyen bir irade var. Bu iradenin önünde ise statüko, statükocuların güç aldığı köhnemiş sistem var.
Halkın ihtiyaçlarına cevap veremeyen mevcut sistem ve “muasır medeniyet” anlayışını Cumhuriyet’in ilk yıllarına mıhlamış nostaljik özlemler içindeki bürokratik elit, maalesef bu iradenin hızını kesmekte. Hâlbuki kaybedecek zamanımız yok.
Geçen yüzyılı, farklı toplum katmanları arasındaki kavgalarla, Kürt sorunuyla, darbelerle ve daha önemlisi devlet-toplum çatışmasıyla heba ettik. Eski düzen bezirganları kârlı çıksa da koca bir ülke kaybetti. Daha fazla kaybetmeye tahammülümüz olmasa gerek...
Bakınız, dünya ölçeğinde kaliteli eğitimde üniversitelerimizin durumu perişan. Sorun insan sorunu değil, sorun sistem sorunu. Sistem, bilim üretecek kadroları değil, mevcut sistemi legalize edecek ve devlet ideolojisinin propagandasını yapacak sığ insanları palazlamış hep.
Ergenekonla ilişkili birçok akademisyenin bilim hırsızı çıkması, neyin sonucudur sanıyorsunuz.
Kemalizmi eleştirdiği için önce mahkûm edilen, sonra da hacir altına alınmak istenen liberal akademisyen Prof. Dr. Atilla Yayla’nın başına gelenleri hatırlayınız.
Başörtüsünün üniversitelerde serbest olmasına karşı çıkarken gerekçe olarak; "Hakkımız olmadığı hâlde Cumhuriyet ilkelerine, kıyafetine uymadığı için türbanlıya hak ettiği notu veremeyebiliriz" diyen İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Prof. Mesut Parlak’ı da hatırlayınız.
Vicdanı bir tarafa bıraktık da, bilimsel namus bu yaklaşımın neresinde?
Kemal Gürüz ve Kemal Alemdaroğlu’nu hatırlatmama gerek var mı?
Bu çizgideki fosilleşmiş pozitifvistçi kadrolar, sivil veya asker üniforması içindeki darbeciler, yargı diktatörlüğü, bunların tekelindeki yahut bunları tekeline alan medya el ele vermiş, dün sahip oldukları imtiyazları sürdürmek uğruna halkın aydınlık geleceğini karartmak için çırpınıyorlar.
Geçen yüzyılın şartları muvacehesinde Anadolu topraklarına sıkışmışlığı, geçici bir durum olarak algılamak yerine, bir ideolojiye dönüştüren ve emperyalizmin cetvelle çizdiği haritaları tarihin sonu gibi belleyen bu kadrolar, er ya da geç, tasfiye olacak.
Yeni düzen arayışındaki 21. yüzyılın yıldız ülkeleri arasında olmak istiyorsak eğer, anayasadan başlamak üzere sistemi yeniden yapılandırmak bir tercih değil, bir zarurettir.
Bunu göremeyenler ülkenin yeni pozisyonunu algılama ve anlama zaafı içindeler. Ülke satılıyor mavalları, proaktif dış politikanın önünü engellemek için okunuyor.
Uzun yıllar Pakistan ve Malezya’yı içeriden soluma imkânı yakalamış birisi olarak söylüyorum. Ortadoğu ülkeleri de malûm. Türkiye onlardan farklı ve kendine özgü dinamikleri olan bir ülke. Bu dinamikleri yerinde ve zamanında kullanmak için yeni bir anayasanın hayata geçirilmesinde zaman kaybedilmemeli.
Müslüman duyarlılığı, bizim coğrafyamızın aslî unsuru, kurucu iradesidir. Statüko, bu duyarlılığı “irtica” yaygaralarıyla zayıflatmaya çalışıyor. Bu duyarlılıktan vazgeçildiğinde tüm iddialarımızı kaybederiz. Yeni bir anayasa bu duyarlılığı ciddiye alarak devlet-toplum barışını sağlamalı.
Hâlihazırdaki hükümet bu duyarlılığı biraz yansıttığı için medeniyet havzamızda Türkiye’yi şahlandıran hamlelere imza atıyor. Bunun, gelip geçici bir hükümetle sınırlı kalmaması için sistemi yeniden yapılandırmak kaçınılmaz.
VAKİT