Bir Çığlığa Cevap Olarak...
Taha Kılınç / Yeni Şafak
Mısır eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin ailesinin iki gün önce yaptığı bir açıklama, herhalde gündem çok yoğun olduğu için, basın-yayın organlarında kendisine pek yer bulamadı. Avukatlar aracılığıyla duyurulan açıklamada aile, 66 yaşındaki Mursi’nin cezaevinde iki kere şeker krizi geçirdiğini ve şuurunu kaybedecek duruma geldiğini vurguluyordu. Mursi’ye, ihtiyaç duyduğu insülin takviyesinin kasten verilmediği belirtilirken, şeker ölçüm cihazı kullanmasına da müsaade edilmediği kaydedildi.
“İnsan hakları kuruluşlarının ve uluslararası kurumların konuyla ilgili sessizliğini kınıyoruz. Reis’i [Arapça’da ‘cumhurbaşkanı’ anlamında] ziyaret etmek mümkün olmadığı gibi, kendisine gazete ve kitap da verilmiyor. Tüm bunların üzerine bir de, kastî olarak tıbbî ihmal ve engellemeler ekleniyor” diyen aile, Mursi’nin tam donanımlı bir sağlık merkezine nakledilme talebinin de geçtiğimiz yıl Mısır yönetimi tarafından reddedildiğini belirtti. Ailenin açıklamasından, Mursi’nin “Tedavi masraflarımı kendim karşılayayım” talebinde bile bulunduğunu, ancak bunun da kabul edilmediğini öğreniyoruz.
3 Temmuz 2013’te gerçekleştirilen askeri darbenin ardından Muhammed Mursi ile birlikte hapse atılan diğer Müslüman Kardeşler Teşkilâtı (İhvân) üst düzey isimlerinin de durumu bundan farklı değil. Sıkış-tıkış hapishane koğuşlarında tutulan, boğucu yaz sıcağında serinleme ve hava alma gibi en temel ihtiyaçlarından bile mahrum bırakılan İhvân üyeleri, seslerini dünyanın -özellikle de İslâm dünyasının- duymamasından şikâyetçi.
Darbeden önce İhvân’ın son mürşidi olan Muhammed Bedii de, tıpkı Muhammed Mursi gibi hapishanede sağlık sorunu yaşayan isimlerden biri. Gördüğü kötü muamele ve hapis şartları nedeniyle büyük zorluklarla karşı karşıya bulunan 74 yaşındaki Bedii, muzdarip olduğu kronik rahatsızlıklar nedeniyle birkaç defa komalık olacak kadar hastalandı. Ailesine sağlıklı bilgi verilmemesi yüzünden, Bedii hakkında birkaç defa da “Öldü” şayiası yayıldı. Mısır hapishanelerinde tutuklu iken ölmek nadirattan olmadığı için, bu haberler her seferinde ciddiye alındı.
Tutuklu bulunan İhvân üyeleri içinde hem yaşı hem de ilerlemiş hastalıkları sebebiyle en sıkıntılı durumundaki kişi ise, teşkilâtın eski liderlerinden Muhammed Mehdî Âkif. 90 yaşındaki Âkif’in kanser hastası olduğu ve bakıma ihtiyaç duyduğu, doktor raporlarıyla sabit. Ancak Mısır yönetimi, zaman zaman konu basına da yansımasına rağmen, Âkif’i tahliye etmemekte ısrarcı. Tekerlekli sandalyeyle getirildiği duruşmalarda ailesiyle parmaklıkların ardından görüşen Âkif, ayakta durmakta bile zorlanıyor. Kızı Aliye’nin yaptığı açıklamaya göre, artık yiyip içemez duruma gelen eski lider, kendisine verilen serumlarla hayatta kalmaya çalışıyor. Aliye Âkif, “O serumlar babamı öldürebilir” diyor.
Mısır’da darbenin ardından yaşanan insan hakkı ihlallerinin adeta simgesine dönüşen Muhammed Mehdî Âkif, İhvân’ın kurucu lideri Hasan el Bennâ’yı da yakından tanıyan bir şahsiyet. İlk gençliğinden itibaren Hasan el Bennâ ile birlikte hareket eden Âkif, Cemal Abdunnâsır ve Enver Sedat dönemlerinde toplam 20 yıl hapiste kaldı. 1974’te hapisten salıverilmesinin ardından Suudi Arabistan’a yerleşen Âkif, Ortadoğu ülkelerinin birçoğundaki İhvân teşkilatının organizasyonundan da bizzat sorumluydu. Âkif, 2004-2010 yılları arasında İhvân genel mürşitliği görevini yürüttü.
Tutuklandıktan sonra hapishanenin zor şartlarında çeşitli sıkıntılar yaşayan İhvân mensupları elbette bu isimlerle sınırlı değil. Kamuoyunda tanınmadığı için gündeme bile gelmeyen, yaşadığı problemler dile getirilmeyen, şikâyetini anlatabileceği muhatap bulamayan ve adeta zindan köşelerinde unutulmaya terk edilen İhvân üyelerinin sayısı binlerle ifade ediliyor bugün.
Muhammed Mursi, Muhammed Bedii, Muhammed Mehdî Âkif ve diğer İhvân yöneticilerine idamdan müebbet hapse kadar çeşitli cezalar takdir eden Mısır yargısı, fiilen henüz idamları uygulamaya geçmemiş olsa da, işlerin yavaşlığı ve hapishane şartlarının kötülüğü yüzünden bahse konu olan kişilerin kendiliklerinden ölümünü bekliyor gibi. İslâm dünyasının şu anki karmakarışık halinde bile Mursi gibi sembol bir ismin idamının yaratacağı sarsıntıdan çekinen Mısır yönetimi, sâbık cumhurbaşkanının ‘doğal yollardan’ ölümüyle kamuoyunun tepkisini çekmeden Mursi’den kurtulmayı planlıyor, denebilir.
Duruma müdahale ederek, Abdulfettah Sisi iktidarını İhvân konusunda makul bir çizgiye zorlayabilecek tek ülke şu anda Birleşik Arap Emirlikleri. Onların da Mısır zindanlarındaki insanlık dışı muameleleri önlemek bir yana, destekleyip teşvik ettiği zaten sır değil. Geleneksel olarak “Arap dünyasının ağabeyi” olarak bilinegelen Suudi Arabistan ise, darbe sürecinde desteklediği Mısır üzerindeki tahakkümünü ve kontrolünü çoktan yitirmiş görünüyor.
Bu yazı, Mursi ailesinin feryadına ve çığlığına bir cevap olarak yazıldı aslında. Ortadoğu’daki mevcut karanlığın, sadece yazıp-çizerek aydınlığa kavuşmayacağını görmekle beraber, “Bizi duyan kimse yok mu?” diye haykıran çaresiz insanların serzenişine bir cevap olarak. Ve “Keşke yazmaktan fazlası da elden gelebilseydi” diyerek...