Taha Kılınç’ın Yeni Şafak’ta yer verilen konuyla alakalı bugünkü yazısını (28 Kasım 2018) ilginize sunuyoruz:
Nassı Sopayla Terbiye Etmek
“Kanunlarla şeriat arasında bir kafa karışıklığı yaşanıyor. Oysa kanunlar da şeriatın bağrından doğmuştur. Bir din adamı, kendi asrının bütün temel meseleleriyle ilgili malumat sahibi olmalıdır. İslâm’ın emirlerini yorumlarken, geniş bir bilgiyle ve ufukla bakmalı, açıklamalarını da buna göre yapmalıdır.
“Âdetler ve yerel gelenekler üzerine bina edilen hadis-i şerifler, zamanın değişmesiyle değişime uğrarlar. Örneğin, Peygamberimiz günümüzde ve aramızda yaşıyor olsaydı, verdiği bazı hükümleri değiştirirdi. Peygamberimizin bazı konulardaki hükümleri, tamamen kendi yaşadığı zamana uygundur ve o zamanla ilgilidir. Ganimet konusunu buna misal gösterebiliriz. Peygamberimiz ‘devlet başkanı ve ordu komutanı’ sıfatıyla, kendi dönemine uygun hükümler getirmiştir. Bugün ise, devlet yönetimlerinin ve orduların kendilerine has kanunları ve kuralları vardır.
“Zamanın ve şartların değişmesi nedeniyle, hadis-i şeriflerin tamamını alıp uygulamaya koymak yerine, günümüze ve insanların maslahatına uygun olan hadisleri almalıyız. Bugün aşırı gruplar, hadisleri bağlamından kopararak genellemekte, kendi ideolojilerine hizmet eder hale getirmekte ve birçok suça imza atmaktadır. İslâm, onların bu yaptıklarından uzaktır ve berîdir.”
Bu sözler, Mısır Vakıflar [bizdeki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın küçük çapta muadili] Bakanı Muhammed Muhtar Cumua’ya ait. Geçtiğimiz hafta, uydudan yayın yapan Mihver isimli televizyon kanalında canlı yayına bağlanan Cumua, “İslâm’ın yeniden yorumlanması ve din dilinin yenilenmesi” talebini defaatle dile getiren Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’ye katıldığını belirterek, “hadislerin ayıklanması”na dair düşüncelerini televizyon ekranından milyonlarla paylaştı.
Bakan Cumua’nın “Hadislerin hepsini kabul etmemize gerek yok, günümüze uygun olanları seçmeliyiz” spotuyla manşetlere tırmanan açıklaması, Mısır’da hem Cumhurbaşkanı Sisi’nin hem de ülke basınının aylardır sürdürdüğü bir polemikle eş zamanlı olarak sahneye çıktı. Şimdiye kadar en az sekiz ayrı konuşmasında “din dilinin yenilenmesi mecburiyeti”nden söz eden Sisi’ye ilaveten, Mısır gazete ve televizyonlarında, elimizdeki hadis kaynaklarının sıhhat derecesi ve hadislerin modern hayatımızı ne kadar bağladığı ve ilgilendirdiğine dair tartışmalar yapılıyor. Bakan Cumua, söz konusu beyanıyla, mevzuya en üst düzeyde ve “ilgili alanda icranın başı” sıfatıyla iştirak etmiş oldu.
***
Elimizdeki dinî metinlerin nasıl yorumlanacağı ve hangi çerçeveden günümüze aktarılacağı konusu, uzun zamandır İslâm dünyasının genelinde gündemdeki yerini koruyor. Özellikle gayrimüslim dünya karşısında alınan sürekli yenilgiler, Müslümanları yeniden ve tekrar, dinî metinler üzerinde kafa yormaya yönlendiriyor. Kitaplar yayımlanıyor, özel dosyalar ve raporlar hazırlanıyor, televizyon ve radyolarda oturumlar düzenleniyor, sanal âlemde yığınla insan bu mevzularda klavye ve tuş oynatıyor. Milyonların katıldığı bu kuralsız, kontrolsüz, hakemsiz ve denetimsiz tartışma ortamında, gerçekten tutarlılık peşinde olan ve meseleyi her boyutuyla ele alanların genel kalabalık içindeki oranı gittikçe azalıyor.
Usul âlimleri, Hz. Peygamber’in söz ve davranışlarından bazılarının kendi dönemiyle ilgili olduğunu, örnekleriyle izah etmişlerdir. Kitaplarımızda, konunun ayrıntıları bütün açıklığıyla mevcuttur. Dolayısıyla, tutarlılık çerçevesinden çıkmamak için, usul üzere bir üslup tutturmak şarttır. Muhammed Muhtar Cumua’nın sözlerini bu çerçevede ele almak ise oldukça zor görünüyor. Mısır gibi bir ülkede, görevi “dinî nasları devlet sopasıyla terbiye etmek” olarak konumlanmış bir bakanlığın başındaki zat, “güncel olmayan hadisleri almak zorunda değiliz” dediğinde, bunun bambaşka bir anlama geleceği gayet açık.
Dahası, Bakan Cumua’nın “Peygamberimizin bazı konularda verdiği hükümler”, “adetler ve yerel gelenekler üzerine bina edilen hadis-i şerifler”, “o zamanın ve şartların ürünü kararlar” olarak yorumladığı şeylerin ne olduğu açık değil. Zaten, “metnin dilini güncellemek” bağlamındaki bütün tartışmaların bam teli de burası. Bu güncelleme neye ve kime göre yapılacak? “O zamanda geçerliydi” denilerek rafa kaldırılacak “bazı” hükümlerin neler olduğu, hangi kıstaslar çerçevesinde belirlenecek? “Bu zamana uygun değil” sonucuna varılacak hükümlerin yerine ne koyulacak? Tüm bunlar yapılırken ortaya çıkan “yeni şey”in İslâm’ın kendisine ve ana metinlerine ne derecede uygun olduğu kim tarafından ve nasıl denetlenecek?.. Sorular uzayıp gidiyor…
***
Mısır’da devletin her katmanının içine dâhil olduğu bu tartışma, İslâm dünyası olarak yeni bir sürece girmekte olduğumuzun işareti aslında. “Siyasal İslâm” yaftasıyla İslâm’ın toplumsal hayata, aileye, kişinin hak ve görevlerine, hukuka, ekonomiye, dış politikaya, uluslararası ilişkilere vb. getirdiği ölçülerin toptan iptaline çalışılan, metinlerdeki hükümlerin tartıştırılarak gündemden düşürüldüğü, “İslâm’ın bu konudaki ölçüsü budur” diye ağzını açmaya yeltenenlerin linç edildiği, fırtınalı ve bol zâyiatlı bir süreç…
Bu yolun bizi nereye çıkaracağını şimdiden kestirmek güç. Beliren alametlere bakılırsa, istikamet, istikbal ve menzil hakkında endişelenmemek ise imkânsız.