Uğur Çil / AA
Ortadoğu’nun iki önemli gücü olarak kabul edilen ve müttefik durumunda olan Suudi Arabistan ve Mısır arasındaki ilişkilerde ekim ayı itibariyle giderek belirginleşen bir gerginlik gözlemleniyor.
Uzun ve köklü ilişkilere sahip iki ülke arasındaki bu gerginlik, öncelikle 8 Ekim’de yapılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) toplantısında, Fransa ve İspanya tarafından hazırlanan ve Suudi Arabistan’ın da destek verdiği, Halep'te çatışmaların durmasını ve askeri uçakların kent üzerindeki uçuşlarının sonlandırılmasını hedefleyen tasarının, daimi üye Rusya tarafından veto edilmesiyle başlamıştı. Akabinde Rusya’nın alternatif olarak sunduğu, El Nusra militanlarının Halep’ten çıkarılmasını öngören tasarıya Mısır’ın destek vermesi üzerine Suudi Arabistan’ın tepkisiyle devam etmiş ve bunu müteakip Suudi Arabistan petrol kurumu ARAMCO’nun (Saudi Arabian Oil Company) 10 Ekim’de Mısır Petrol Bakanlığı’na bağlı olan Mısır Petrol Kurumu’na (Egyptian General Petroleum Corporation-EGPC), herhangi bir sebep ve süre belirtmeden, Ekim ayı itibariyle petrol ürünleri tedarikini durdurduğunu açıklaması, iki ülke arasında yaşanan gerginliğin giderek somutlaştığının belirtileri olarak kabul edilmişti. İki büyük müttefik güç olan Suudi Arabistan ve Mısır arasında giderek belirginleşen bu gerginlik Ortadoğu’da farklı şekillerde yorumlanırken, bölge ülkelerini etkileyecek ve bölgedeki siyasi, ekonomik ve askeri dengeleri değiştirecek bir çapa ulaşıp ulaşmayacağı ise henüz cevaplanamayacak bir soru olarak görünüyor.
Suudi Arabistan-Mısır ilişkilerinin son birkaç yılı incelendiğinde göze çarpan en önemli unsur, şüphesiz 12 Ağustos 2012’de Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi tarafından Mısır Silahlı Kuvvetleri genel kurmay başkanlığına ve aynı zamanda da Mısır Bakanlar Kurulu’nda savunma bakanlığı görevine getirilen Abdülfettah El Sisi’nin 3 Temmuz 2013’te liderlik ettiği darbe ile Mısır’ın idarecisi konumuna geldikten sonra, Ortadoğu ülkeleri arasında en büyük siyasi ve ekonomik desteği, başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinden almış olmasıdır. Özellikle Suudi Arabistan’ın öncülüğünde Birleşik Arap Emirlikleri’nin ve Kuveyt’in Sisi liderliğindeki Mısır yönetimine yaptığı nakit ve petrol ürünleri yardımı, Mısır’da yaşanan darbe sonrasındaki geçiş sürecinin başarısı ve devamı bağlamında oldukça kritik ve önemli bir rol oynamıştı.
Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin, Arap Baharı neticesinde Mısır’da iktidara gelen Müslüman Kardeşler hareketini kendi monarşileri için siyasi ve sosyal bir tehdit olarak görmesinden dolayı, darbe yoluyla Mısır’da idareyi ele alan Sisi liderliğindeki yönetime siyasi ve ekonomik destek vermesi, Sisi’nin ise 80 milyondan fazla nüfusuyla Ortadoğu’nun güçlü ve önemli ülkelerinden olan Mısır’da siyasi meşruiyet sağlayabilmek ve ekonomik dengeleri koruyabilmek adına bu desteğe ihtiyaç duyması, özellikle Suudi Arabistan ve Mısır arasındaki ilişkilerin karşılıklı çıkarlara dayanan simbiyotik bir karakter taşıdığını gösteriyordu. Abdülfettah Sisi Mısır’da Cumhurbaşkanlığı’na aday olma ve seçilme sürecinde de Suudi Arabistan tarafından ciddi şekilde desteklenmesine karşılık, seçildikten sonra Suudi Arabistan ve İran arasında yaşanan bölgesel gerginlikte, Suudi Arabistan’a Yemen politikaları konusunda siyasi destekte bulunarak iki ülke arasında oluşan bu simbiyotik ittifakın pekişmesini sağlamıştı. Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi'nin siyasi yol haritasına tam destek verme ve Kahire yönetimine ekonomik yardımları sürdürme kararı almış olması da desteğin karşılıklı olduğunu göstermişti.
23 Ocak 2015’te Kral Abdullah bin Abdülaziz’in ölümünden sonra tahta geçen Selman bin Abdülaziz döneminde de, Körfez ülkelerinin Suudi Arabistan’ın öncülüğünde Mısır’a yaptığı siyasi ve ekonomik yardımlar devam etmiş, Mısır’ın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları gidermek amacıyla, Sisi tarafından 13 Mart 2015’te Şarm El-Şeyh kentinde ‘Mısır ekonomisini destekleme ve geliştirme’ temalı konferansta Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt başta olmak üzere birçok ülke, Mısır’a toplamda 45 milyar dolardan fazla yatırım sözü vermişti.
İran’ın başta Irak olmak üzere, Suriye ve Yemen’deki nüfuzunu artırması üzerine, aynı ay içinde Mısır’da yapılan Arap Birliği toplantısında, Sünni Arap ülkelerinde oluşan tehdit algısının bir sonucu olarak ortaya çıkan ortak bir ordu kurma fikrine, Mısır’ın Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin yanında durarak destek olma kararı almış olması da, Suudi Arabistan-Mısır ilişkilerinin sadece ekonomik temelli değil, aynı zamanda askeri bir boyutunun da olduğunu göstermekte. Özellikle geçtiğimiz Nisan ayı başında Suudi Arabistan Kralı Selman’ın Mısır’ı bizzat ziyareti sırasında, iki ülke heyetleri arasında Sina yarımadasında iskan ve Kahire’nin batısında elektrik santrali inşası, Kasr el-Ayni Hastanesinin modernizasyonu, çifte vergiyi engelleme, nükleer enerji işbirliği, deniz petrolünün çıkarılması, deniz sınırlarının belirlenmesi, Kızıldeniz’de Mısır ve Suudi Arabistan’ı birbirine bağlayacak bir köprü yapılması, eğitim, kültür ve ziraat gibi farklı 15 konuda toplam 16 milyar dolarlık hacme sahip bir dizi anlaşmanın imzalanması ve ayrıca ‘Ortak Arap Birliği Ordusu’ kurma konusunun tekrar görüşülmesi de Suudi Arabistan ve Mısır arasındaki ilişkilerin derinliğini ve ciddiyetini gösteren en güncel gelişmelerin başında gelmekte.
Tüm bunların yanında, Sisi’nin Mısır’daki darbeden sonra yardımcılarıyla yaptığı konuşmalar olduğu iddia edilen ve Sisi’nin Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri idarecilerini aşağılayan ifadeler kullandığı gizli kayıtların ortaya çıkması, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz’in ölümünden sonra Suudi kraliyet ailesi içindeki entrikalara Sisi’nin dâhil olması ve isminin geçmesi, Suudi Arabistan’ın 26 Mart 2015’te Yemen’de başlattığı askeri operasyona Mısır’ın tam anlamıyla destek olmaması gibi olaylar, iki ülke arasındaki ilişkileri kısa süreli olarak olumsuz etkilemiş olsa da aralarındaki siyasi, ekonomik ve askeri ittifakın devam etmesine engel teşkil etmemişti.
Suudi Arabistan-Mısır ilişkilerinde yaşanan gerginliğin temel dinamikleri arasında, şüphesiz Mısır’ın, özellikle Suriye’de devam etmekte olan iç savaşa müdahil olması ve İran’ın bölgesel politikalarına destek vermesi gibi sebeplerden dolayı Suudi Arabistan’la ilişkileri sorunlu olan Rusya ile yakınlaşması önemli bir başlık teşkil etmektedir. Çünkü Suudi Arabistan’ın bölgesel politikalarının öncelikli hedefi durumunda olan, Ortadoğu’da giderek yayılan İran nüfuzunun kontrol altına alınması meselesi bağlamında Rusya, İran’a verdiği siyasi, ekonomik ve askeri destekle çok önemli bir rol oynuyor. Suudi Arabistan Rusya ile yaptığı görüşmelerde de İran’a verdiği destekle ilgili rahatsızlığını açıkça dile getirmiş, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, silah ve mühimmat alımı gibi anlaşma teklifleriyle Rusya’nın İran’a yaptığı desteği dolaylı olarak engellemeyi veya azaltmayı hedefleyen siyasi ve diplomatik girişimlerde bulunmuştu.
Bu açıdan bakıldığında, Suudi Arabistan’ın Ortadoğu’da, özellikle İran’a karşı kurmak istediği dengeler içerisinde, kalabalık nüfusu ve geniş ordusuyla önemli bir aktör durumunda olan Mısır’ın, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin yüksek hacimli maddi yardımlarına rağmen, İran’ı dolaylı olarak destekleyen Rusya ile yakınlaşması kabul edilebilir bir durum değildir. Suudi Arabistan’ın bu konu da Mısır’a verdiği tepki oldukça normal görülmektedir.
Mısır-Rusya yakınlaşması ve bu yakınlaşmayı mümkün kılan dinamikler göz önünde bulundurulduğunda ise uzun zamandır siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarsızlıkla mücadele etmeye çalışan, darbe sürecinde siyasi ve ekonomik anlamda destek gördüğü ABD ve AB’den darbe sonrası dönemde istediği desteği alamayan, bölgesel gücü giderek azalan ve bölgesel dengelerin dışında kalmaya başlayan bir Mısır profili karşımıza çıkmaktadır. Tüm bu olumsuzluklar içerisinde, neredeyse tamamen dışarıdan gelecek kredi, ekonomik yardım ve yatırımlara bağımlı olan ve ancak bu tür dış desteklerle son üç yıldır ayakta kalabilen Mısır, Rusya ile yakınlaşarak ilgisini kaybettiği ABD ve AB’nin yeniden ilgisini çekmek, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden daha fazla destek almak ve ihtiyaç duyduğu ekonomik yardımları artırabilmek için, ABD-AB ve Rusya arasındaki Ukrayna-Suriye temelli ayrışmaya dayanan konjonktürü açıkça bir fırsat olarak değerlendirmeyi deniyor.
Mısır’ın Rusya ile yakınlaşması veya müttefik haline gelmesi, Mısır’ın özellikle Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri başta olmak üzere, Batı dünyasının ekonomik yardım ve yatırımlarına olan ihtiyacı göz önünde bulundurulduğunda, Mısır için ciddi bir alternatif olmaktan epey uzak görülüyor. Ama bu yakınlaşma durumu, Rusya açısından teorik olsa bile, Ortadoğu’nun önemli bir ülkesi ve gücü olan, ABD ve AB’nin müttefiki Mısır üzerinde nüfuz sağlaması, Ortadoğu’daki ABD-AB ittifakına karşı önemli bir adım olarak görülebilir. Bu bağlamda, Mısır’ın Libya sınırında Rusya’ya askeri bir üs kiralaması hakkında Rus medyasına yansıyan, ama Mısırlı resmi kaynaklarca teyit edilmeyen haberler ise mevcut durumu daha da ciddi bir hale getiriyor.
11 Ekim’de Mısır Savunma Bakanlığı’nın Rusya ile terörle mücadele işbirliği çerçevesinde, ilk defa İskenderiye şehrinin batısında, 30 savaş uçağı ve 700’den fazla askerin katılması planlanan ‘Dostluğun Hamileri - 2016’ isimli ortak bir askeri tatbikat düzenleyeceğini duyurması ve aynı zamanda Mısır’ın Libya sınırında Rusya’ya askeri bir üs kiralaması hakkında Rus medyasına yansıyan, ama Mısırlı resmi kaynaklarca teyit edilmeyen haberler ise Mısır-Rusya yakınlaşması konusunu söylentilerden öteye taşıyarak daha da ciddi bir hale getiriyor.
Özetle, Mısır Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasındaki jeostratejik konumu, nüfus potansiyeli ve sahip olduğu askeri güçle, uzun zamandır yüz yüze olduğu siyasi, ekonomik ve sosyal istikrarsızlıklara rağmen, hâlâ güçlü bir aktör olarak göze çarpıyor. Özellikle 2011 yılında yaşanan Mısır devrimi, akabinde kurulan ilk demokratik hükümet ve 3 Temmuz 2013’te yaşanan darbe ile ülkenin yeniden belirsizliğe sürüklenmesi, Mısır’ı son beş yılda siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda meşgul eden Libya iç savaşı, Suriye iç savaşı ve Irak’ta yaşanan çatışmalar gibi bölgesel meseleler üzerinde etkili olmaktan alıkoyan etkenlerin başında geliyordu. Mısır darbeden sonra siyasi anlamda iç dengesini sağlayamamış ve ekonomik anlamda ise neredeyse tamamen dış desteğe bağımlı bir hale gelmişti. ABD ve AB ile de köklü ilişkileri bulunan Mısır, darbe süreci sonrasında Sisi idaresinde Batı ittifakına bağlı kalmayı sürdürmüş ama siyasi, ekonomik ve askeri anlamda beklediği desteği alamamıştı.
Mısır’ın sahip olduğu siyasi ve askeri potansiyeli, kendi Ortadoğu politikalarına paralel olarak mobilize etmeye çalışan Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ise Mısır’ın siyasi ve ekonomik en büyük destekçileri konumundalar. Tüm bu dengeler arasında sıkışmış durumda olan Mısır’ın Rusya ile yakınlaşmasının, her ne kadar konjonktürel bir karakter sergilese de, oldukça ciddi ve bölge içi dengeleri değiştirecek bir potansiyele sahip olduğu, özellikle Mısır’ın bölgedeki en önemli destekçisi ve müttefiki durumunda olan Suudi Arabistan’la olan ilişkilerini kısa süreli bile olsa olumsuz bir şekilde etkileyeceği, son günlerde yaşanan gelişmelerden de anlaşılıyor. Ama hem ABD-AB ittifakının Ortadoğu politikaları çerçevesinde hem de Suudi Arabistan’ın İran’ın Ortadoğu’da artan nüfuzuna karşı kurmak istediği ittifak çerçevesinde oldukça önemli bir konumda olan Mısır’ın, yakın bir zamanda ABD, AB ve Suudi Arabistan’la yaşadığı anlaşmazlıkları aşıp yeniden kendisinden beklenen siyasi çizgiye döneceğini söylemek, mevcut veriler ışında yapılabilecek en mantıklı tahmin durumunda.
AA