Sisi, fakir Mısır'ı daha da fakirleştirdi!

Steven A. Cook, darbeden sonra zaten zor durumda olan Mısır ekonomisinin nasıl daha kötü hale getirildiğini inceliyor.

Steven A. Cook / Mepa News

Sisi Mısır'ın ekonomisini nasıl mahvetti?

Mısır 2013 yazının büyük bir bölümünde "Sisi-mania" olarak tanımlanabilecek bir coşkunun pençesindeydi. Şarkılar, sandviçler, müzik klipleri, şiirler ve hatta bastırılan pijamalarla bile, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi deviren Abdülfettah es Sisi'ye övgüler yağdırıldı.

Dışarıdan bakıldığında bu, milyonlarca Mısırlının, ordunun daha bir yıl önce, Haziran 2012'de cumhurbaşkanı olan Müslüman Kardeşler liderine karşı acımasız ve vahşi müdahalesine sevindiği tuhaf bir manzaraydı. Sözde devrimciler ve Mısır'ın otoriter siyasi sistemini uzun süredir eleştirenler dahi, Ocak 2011'in sonlarında uzun soluklu lider Hüsnü Mübarek'e karşı ayaklanmayla başlayan çalkantılı bir 18 ayın ardından kendilerine "yeni bir başlangıç" vaat eden bu ufak tefek askeri lidere gerçekten hayran görünüyorlardı.

Mursi hapisteyken ve Müslüman Kardeşler üyeleri ölmüş, tutuklanmış ya da kaçak durumdayken, Sisi Mısırlılara daha iyi günler vaat etti, ancak vatandaşlarını sabırlı olmaları konusunda uyardı. Bu akıllıca bir hamleydi. Mısır'ın karmaşık ekonomik, sosyal ve siyasi sorunları, sıkıntılı ve kısa ömürlü demokratik geçiş süreci boyunca bir krizden diğerine savrulurken daha da derinleşmişti. Ancak on yıl sonra Sisi Mısırlıları sabırları karşılığında ödüllendirmedi. Tam tersi oldu: Mısır'ı "kurtarması" gereken adam şimdi Mısır'ın mahvoluşuna nezaret ediyor.

"Darbeden sonra Mısır beş parasız kaldı"

Sisi Mısırlılara refah vaat etti ama Mısır beş parasız kaldı. İstatistikler şaşırtıcı. Enflasyon neredeyse yüzde 37 ve tek bir ABD doları 30 Mısır lirası ediyor. (Sisi iktidara geldiğinde dolar 7 lira civarındaydı.) Ülkenin uluslararası borcu neredeyse 163 milyar dolar ve toplam borcun 2023 yılında ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasının yaklaşık yüzde 93'üne ulaşacağı tahmin ediliyor. Hükümet yetkilileri Mısır'ın maliyesini bul karayı al parayı oyunu gibi yönetmek zorunda kaldılar ve ülkenin istikrarsız ekonomik koşullarını gizlemek için boşuna para çevirdiler.

Sisi, ülkenin ekonomik sıkıntılarının kendi kontrolü dışındaki meselelerden, özellikle de COVID-19 salgını ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden kaynaklandığını iddia ediyor. Bu krizler hiç şüphesiz, ABD de dahil olmak üzere ülkelerin yönetmekte zorlandığı önemli ekonomik zorluklar yarattı. Ancak Sisi'nin itirazları, Mısır'ın daha da fakirleşmesindeki kendi suçunu küçük göstermek için açık bir söylemsel strateji.

Sisi, çok az ekonomik gerekçesi olan mega projeler için borçla beslenen bir harcama çılgınlığına girişti. Bunların en büyüğü ve en aşırısı olanı, henüz ilk aşamasında olan ve şu ana kadar 45 milyar doların üzerinde bir maliyete sahip olan "Yeni İdari Başkent". Birleşik Arap Emirlikleri ve Çin projeden çekilince, Mısırlılar ülkenin bilançosuna büyük miktarda borç ekleyerek faturayı ödemek zorunda kaldılar.

Sisi, çölün ortasında yeni bir başkent inşa etmenin yanı sıra bir dizi başka büyük projeyi de yönetiyor. Bunlar arasında kuzey kıyısında yeni bir "Yazlık Başkent", bir nükleer enerji santrali (elektrik fazlası olan bir ülkede), Nil Deltası'nda sürdürülebilir bir şehir ve yukarı Mısır'da Toşka adında başarısız bir Mübarek dönemi mega projesinin yeniden canlandırılması dikkat çekiyor. Bu projeler, 2015 yılında "Yeni Süveyş Kanalı" olarak lanse edilen Süveyş Kanalı bypass'ının açılmasının ardından geldi.

Bu projelerin çoğunun ekonomik değeri şüpheli ancak siyasi açıdan önemliler (ya da önemlilerdi). Bu projelerin, Mısır'ın, asker kökenli yeni cumhurbaşkanı ve Savunma Bakanlığı'ndaki meslektaşlarının istikrarlı elleri altında yeniden doğuşunun somut göstergeleri olması gerekiyordu. Verilmek istenen mesaj Mısır'ın hala büyük işler başarabileceği olabilir ancak bu mega projeler ülke için sürdürülemez ekonomik yükler haline geldi.

Yetkililer bu projelerin inşasında çok sayıda Mısırlının istihdam edildiğine dikkat çekiyor. Öyle olsun, ama ne pahasına? Hükümetlerin altyapı inşa etme sorumluluğu vardır, ancak uzun vadeli faydalar kısa vadeli maliyetlerden daha ağır basmalıdır. Yeni köprüler, yollar, kavşaklar, havaalanı iyileştirmeleri ve metrolar, daha büyük ve daha verimli ekonomik faaliyetler açısından bu projelerin getirisi nedeniyle buna değer ki Mısır bunların bir kısmını yapmıştır. Süveyş Kanalı bypassı bu kategoriye girebilir, ancak Yazlık Başkent ve Yeni İdari Başkent, Mısır'ın sahip olmadığı paraların akıtıldığı devasa çukurlardır.

"Sisi, fakir Mısır'ı daha da fakirleştirdi"

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki hamileri doğrudan nakit transferleriyle Mısır ekonomisini yeniden canlandıran, Uluslararası Para Fonu (IMF) kredilerini kolay şartlarda temin eden ve Batılı hükümetlerin müspet gözle baktığı Sisi'nin on yıl içinde fakir bir ülkeyi alıp nasıl daha da fakirleştirdiğini anlamak zor.

Mısır hükümeti IMF ile yaptığı en son anlaşmada, ordunun sahip olduğu varlıklar da dahil olmak üzere devlet varlıklarını satmayı kabul etti. Ancak çok az alıcı çıktı, çünkü bu varlıkların ya hiçbir değeri yok, ya kimse onlara nasıl değer biçeceğini bilmiyor ya da potansiyel alıcılar kenarda oturup Mısır lirasının yeniden devalüe olmasını bekliyor (bu Mart 2022'den bu yana dördüncü devalüasyon olacak). Böylece ne kadar kaliteli firma varsa daha da ucuza alabilecekler. Kısa bir süre önce hükümet, devlet varlıklarının satışından 1,9 milyar dolar gelir elde edileceğini açıkladı; bu olumlu bir gelişme olmakla birlikte, yaygın ekonomik sıkıntıları hafifletmek için pek bir şey yapmıyor. Mısırlılar 2011'de onurlu bir yaşam istedikleri için ayaklandılar. Devlete ait varlıkların yangından mal kaçırırcasına satılması pek de onurlu bir davranış değil.

Liderlerinin vaat ettiği refahı beklemeye devam etmek yerine, her geçen gün daha fazla Mısırlı ülkeyi terk ediyor. Haziran ayında Yunanistan açıklarında batan aşırı yüklü balıkçı teknesiyle ilgili haberlerin çoğunda gemide 300 ila 350 Mısırlı olabileceği gerçeği gözden kaçtı. Ocak 2011'deki ayaklanmadan sonra teknelerle Avrupa'ya göç eden Mısırlıların sayısı artmış olsa da son yıllarda bu sayı daha da yükseldi. 2023 yılının ilk 6 ayında 6 binden fazla Mısırlı deniz yoluyla İtalya'ya ulaşmaya çalıştı. Bu göçmenler, İtalya kıyılarına ulaşmayı uman en büyük ikinci göçmen grubunu oluşturuyor. 2022 yılında yaklaşık 22 bin Mısırlı Akdeniz'de daha iyi bir yaşam arayışına girmişti. Karşılaştıkları vahim ekonomik koşullar göz önüne alındığında daha fazla sayıda Mısırlının ülkeyi terk etmesi elbette mantıklı.

"Tükenmiş bir güç"

Mısır'ın ekonomik sıkıntıları, ülkenin tükenmiş bir güç olduğu fikrini güçlendiriyor. 1970'lerde Cumhurbaşkanı Enver Sedat, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'a Mısır'ın bölgesel barışın sağlanmasına yardımcı olabilecek ve Sovyet karşıtı bir bölgesel düzenin temel taşı olabilecek etkili bir oyuncu olduğuna dair bir hikaye sattı. Sedat (hem karakterine hem de siyasi kariyerine uygun olarak) abartıyordu. Mısır elbette ABD'nin önemli bir ortağıdır. Ancak birkaç istisna dışında -Çöl Kalkanı ve Çöl Fırtınası operasyonları gibi- Kahire, dış politikasını ABD'ye doğru yeniden yönlendirdiğinde ABD'li politika yapıcıların umduğu rolü oynayacak kaynaklara hiçbir zaman sahip olamadı.

St. Petersburg'da kısa süre önce tamamlanan Rusya-Afrika zirvesi ya da geçen yaz ABD Başkanı Joe Biden ile yapılan KİK+3 toplantısı gibi önemli toplantılara katılmış olsa da Mısır liderinin katılımı formalite icabı bir katılım gibi görünüyor. Odada bulunmak belli bir etki sağlıyor ama Mısır bu toplantılarda bir oyuncudan ziyade gözlemci konumunda.

Mısır'ın düşüşünün ve buna eşlik eden içi boş dış politikasının en bariz örneği, Kahire'nin kendi arka bahçesi olan Sudan'daki iç savaşta neredeyse hiç yer almaması. Çatışmanın ilk aşamasında General Muhammed Hamdan Dagalo'nun Hızlı Destek Kuvvetleri, Sudan ordusuyla tatbikat yapmak üzere Sudan'da bulunan yaklaşık 200 Mısırlı askeri ve havacıyı rehin aldı. Bunlar BAE diplomatlarının yardımıyla nispeten hızlı bir şekilde serbest bırakıldılar.

Bu küçük düşürücü olaydan sonra Mısırlılar kenarda durdu ve Suudilerin üçüncü ülke vatandaşlarının Sudan'dan tahliyesinde önemli bir rol oynamasını izledi. Sisi daha sonra Sudan'da ara buluculuk yapma görevini (Amerikalıların da yardımıyla) Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a devretti. Ancak Kahire'de bazıları, Mısır'ın -kendi efsanelerine göre- liderlik etmesi gereken bir çatışmada Suudi Arabistan'ın kritik bir rol oynamasından utanıyor olmalı. Nitekim Kahire temmuz ortasında Sudan'ın yedi komşusunun ateşkes çağrısı yaptığı bir konferansa ev sahipliği yaptığında, bu bile iyi gitmedi. Bir konuşma şenliği ve fotoğraf gösterisinden biraz daha fazlasıydı ve Etiyopya lideri Abiy Ahmed kongredeki konuşması sırasında ara buluculuk çabaları için Suudi Arabistan'a teşekkür etti.

Geçtiğimiz günlerde ferasetli bir Mısır analisti "Dürüstçe söyleyebilirim ki artık bundan bir çıkış yolu göremiyorum" diye tweet attı. "Bu" derken Sisi'nin Mısır'ı getirdiği yıkımı kast ettiğini sanıyorum.

Mısırlılar ekmek, özgürlük ve sosyal adalet talebiyle ayaklandıktan on yıl kadar sonra bunların hiçbirine sahip değiller.

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?