Sisi Cuntasının Yaptıkları Yanına Kâr Kalmamalı!

Yazısında Mısır’da Sisi cuntasının muhalifler üzerinde tesis ettiği diktatörlüğe insan hakları ihlallerini konu edinen raporlar üzerinden dikkat çeken Ahmet Varol, cuntanın yaptıklarının yanına kâr kalmaması gerektiğini vurguluyor.

Ahmet Varol’un Yeni Akit’te yayımlanan konuyla alakalı yazısı (26 Ocak 2019) şöyle:

Mısır Devriminin Yıldönümünde

25 Ocak 2019 tarihi Mısır’da dikta rejimine karşı halk devriminin gerçekleştirilmesinin sekizinci yıl dönümüydü. 25 Ocak 2011’de dikta rejimi halk ayaklanması karşısında yenilgiyi kabul etmişti. Ancak geçiş sürecinde oynanan oyunlar, sonrasında Arap dünyasında henüz saltanatlarını sürdüren diğer dikta rejimlerinin finansmanıyla çıkarılan Baltacı fitnesi ve ardından gerçekleştirilen Sisi darbesi neticesinde halkın kazanımları geri alındı. 

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) Mısır’da halk devriminin yıl dönümü münasebetiyle Sisi darbesinin zindanlara doldurduğu siyasi esirler hakkında bir rapor yayınladı ve bu insanların özgürlüklerine kavuşturulmaları için uluslararası çapta bir kampanya başlatılması çağrısında bulundu. 

Yayınlanan raporda siyasi tutuklamalar ve tehditler sebebiyle Mısır’ın bugün geçmişteki bütün dönemlerden daha tehlikeli bir duruma geldiğine dikkat çekildi. 

“Mısır... Eleştirenlerin Açık Hapishanesi” başlığını taşıyan raporda bugün Mısırlıların ifade özgürlüklerinin tamamen ellerinden alındığına, hakim sistemi eleştirenlerin baskı ve ceza tehdidiyle karşı olduklarına dikkat çekildi. 

Raporda Abdülfettah Sisi yönetiminin uygulamaları yüzünden Mısır’ın bir açık hapishane haline getirildiği, dolayısıyla cezaevlerine girmemiş olanların da aslında bir tür hapis hayatı yaşadıkları, bu yüzden mevcut cunta rejimini istemeyen muhalif kesimin tümünün bir hapis hayatıyla karşı karşıya olduğu dile getirildi. 

Geçtiğimiz yıl içinde Sisi cuntasına herhangi bir şekilde eleştiride bulunma cesareti göstermiş olanların kendilerini ya cezaevlerinde buldukları ya da kolluk güçlerinden saklanmak için bir yerlere kaçma, saklanma zorunluluğu duydukları vurgulandı. Raporda ayrıca siyasi muhaliflerin çoğunlukla askeri mahkemelerde yargılandıkları vurgulandı.

Bu arada Uluslararası Af Örgütü başta olmak üzere muhtelif uluslararası insan hakları kuruluşları Mısır cuntasının muhaliflerine yönelik baskı uygulamalarını hafifletmeye zorlanması için onunla ilişkilerin gözden geçirilmesi, özellikle silah satışlarının durdurulması çağrısı yaptılar. 

Mısır’da cunta yönetimi çok sayıda insanı sadece inancından ve siyasi düşüncesinden dolayı zindan hayatına mahkûm etti. Bunların başlarında da halkın desteğiyle ve isteğiyle siyasi iktidara gelmiş olan değerli dava önderleri yer alıyor. Bu insanlar kendileri siyasi iktidarı istediklerinden dolayı değil halkın kendilerini istemesinden dolayı bu görevlere getirilmişlerdi. Dolayısıyla üstlendikleri görevler aslında onlar için bir nimet değil ağır bir sorumluluk ve yükümlülük üstlenme anlamına geliyordu. Zaten zor bir geçiş döneminde böyle bir yükümlülüğü üstlenmiş olmaları sebebiyle önemli bir riski de göze almış oluyorlardı. 

Mısır’daki cunta yönetimi özellikle halkın özgürlük mücadelesine öncülük eden liderlerin çoğunu tek kişilik hücrelere kapattı ve dünyayla ilişkilerini tamamen kesti.

Cuntanın zindanlardaki insanlara yönelik vahşi uygulamalarından ve işkencelerinden dolayı birçok insan hayatını kaybetti. Hayatlarını kaybedenler arasında lider kesimden olanlar da var. Ölenlerden bazılarının işkence uygulamaları, bazılarının da tıbbi ihmal sebebiyle hayatlarını kaybettikleri tahmin ediliyor.

Cuntanın askerleri bazı mahkûmları fiili saldırıyla katlettiler. Bu şekilde katledilenlerin askerlere isyan ettikleri ileri sürüldü. Gerçekte cinayetlerin işlendiği mekânların böyle bir isyan çıkarılması ihtimalinin bulunmadığı yerler olduğu olayları yakından inceleme fırsatı bulabilen hukukçular ve insan hakları savunucuları tarafından dile getirildi.

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!