Sisi Cuntası Yalnız Değildir

KENAN ALPAY

Filistin halkı yalnız değildir” diye haykıran müminler şunu da gayet net olarak biliyorlardı: İsrail bütün bu işgal ve katliamlarını yalnız başına yapabilecek kudrete sahip değildir.

Müminler hep birlikte “Suriye halkı yalnız değildir” haykırışıyla meydanlara dökülüp, yardım için seferber olduklarında şu hususta hiçbir tereddütleri yoktu: Esed/Baas cuntasını ayakta tutan Rusya ve İran’ın çok boyutlu desteğidir. Katliam ve yıkımlar Suriye’de Esed rejimini ayakta tutmak adına sergilendiği gibi İran ve Rusya’nın bölge üzerindeki hegemonyasını tahkim etmek üzere de paralel bir işlev görüyordu.

İslam toplumları ve coğrafyasının ortak bir kadere sahip olduğunu bilenler Muhammed Mursi ve İhvan-ı Müslimin’in şahsında bugünlerde hiç tereddüt etmeden diyorlar: “Mısır halkı yalnız değildir”. Peki, bu bilinçte olanlar “Sisi cuntası yalnız değildir. Mısır’daki askeri darbenin ortakları Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden AB ve ABD’ye değin bir dizi zalim devlettir. Sisi cuntasının darbe yapmasında, katliama girişmesinde, çadır tiyatrosundan daha beter işleyen mahkemelerinden çıkan idam ve müebbet kararlarında epeyce suç ortağı var.

Güçsüzler Çünkü Haksızlar

AB ve ABD’yle veya Rusya ve Çin’le müttefik despotik iktidarlar, askeri cuntalar Müslüman halklara kan kusturuyorlar. Ülke ve toplumları esaret altında tutabilmek için de toplumların öncüsü İslami hareketlere yönelik imha operasyonları tertipliyorlar. Peki, İslami hareketleri bir bütün olarak imha etmeleri, muhalefet yeteneklerini felç etmeleri veya ipotek altına almaları mümkün mü?

Emperyalist veya despotik devletlerin karşısında terbiye olmaya, hizaya çekilmeye veya teslim olmaya hazır İslami hareketler mi var? Yoksa emperyalist ve despotik iktidarları yıkmaya, halkın iradesini adalet ve merhamet ilkeleriyle inşa etmek üzere ağır da olsa bedeller ödemeye çoktan razı olduğunu ispatlamış İslami hareketler mi var?

Mısır’daki General Sisi cuntası daha ne kadar kan döküp, idam sehpası kurup, işkencehaneleri tam mesai çalıştırabilir ki? Ya da Sisi cuntası bu kanlı araçlarla toplum üzerine bir karabasan gibi çökmeden kaç ay veya hafta değil kaç saat iktidarda kalabilir ki? Sisi de Esed de ancak böyle bir iktidar mekanizmasıyla o da geçici bir süre muktedir olabilirler. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki her ikisinin de benzerlerinin de cehenneme postalanacağı günler pek yakındır.

Asıl bakılması, dikkat kesilmesi ve ibret alınması gereken yer izzet ve şeref timsali, haysiyet ve adalet numunesi İslami hareket öncüleridir. Sisi ve Esed’in efendileri için dahi sirk maymunundan daha değerli ve itibarlı bir misyonu bulunmuyor. Lakin İslami hareketlerin öncü kadrolarına, yiğit mücahitlerine ibret nazarıyla dikkatlice dönüp dönüp bir bakmalıdır hemen herkes.

Hizaya Geçmeyen İzzetli Duruş

İhvan-ı Müslimin lideri Muhammed Bedii’nin cunta mahkemesi tarafından hakkında verilen idam kararı karşısındaki sözü şudur: “Kimseden merhamet dilemeyeceğim. Ölüm emri yeryüzünde değil gökyüzünde verilir!

Meşru cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ise şöyle sesleniyordu bütün insanlığa:  "Ben Mısır'ın meşru Cumhurbaşkanı'yım ve askeri cuntanın meşruiyetini tanımıyorum. Özgür Mısır halkına benden selam iletin. Onlara 'Kardeşiniz Mursi, direnmeye devam edecek. Davasından vazgeçmeyecek,deyin.

Mursi ve Bedii’nin yanı sıra Saad el Katatni, İSam El Aryan, hayrat Şatır gibi 106 İhvan mensubuyla birlikte hakkında idam cezası verilen isimlerden biri de Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Karadavi’ydi. Peki, Karadavi’nin tepkisi nasıldı? İşte şu cümleler ona ait:  “İnsanların, zalime ve batıla karşı harekete geçme, devrim yapma hakkı vardır Bu idam kararlarının hiçbir kıymeti yok. Uygulanması da mümkün değil.”

Mesela Mursi’nin oğlu Usame’nin şu değerlendirmesine bir bakalım: "Bu kararı önemsemiyor ve dikkate almıyoruz. Babam, halkın iradesi ve vatanı savunmaya devam edecektir. Yakında devrimin iradesi galip gelecektir. İdam sehpasına ve tarihin çöplüğüne gidecek olanlar hali hazırda iktidardakiler, yandaşları ile halkı günden güne yoksullaştıranlardır.” Ne af ve özür dileme ne de mücadeleden vazgeçme emaresi, iması görülüyor.

Bir de şu örneğe bakalım: İdam kararı verilenlerden İhvan Rehberlik Konseyi Yardımcısı Hayrat Şatır'ın kızı Aişe kararı şöyle değerlendiriyor: "Devrimci ve siyasetçilerin idam kararı dosyasının müftülüğe sevk edilmesi, ülkede adalete suikast ve faşizmi ifade ediyor. Bu yargılamaları tanımıyoruz. Devrimcilerin tamamı ülke için özgürlük, onur ve adalet istemeye devam edecek."

Sisi Cuntası, Esed Cuntası, Siyonist İsrail yalnız değil ama İslami mücadele de yalnız değil. Üstelik askeri cuntaların, Siyonist işgalcilerin karşısında İslami hareketler izzetle direnmeye, azimle savaşmaya kararlılar. İslam coğrafyasından işgalciler ve despotik iktidarlar sökülüp atılıncaya kadar bu mücadele sürdürülecek. İslami hareketlerin ve Müslüman halkların hizaya geçmesi, esas duruşta tekmil vermesi ve teslim olması için kâbus senaryolarını hayata geçirmek üzere seferber olanların uykularını kaçıran, konforlarını bozan da işte bu metanet ve cesarettir.