Şırnaklı Köylüler: “İkinci Kez Bombalandık!”

Şırnak'ta 20 yıl önceki hava operasyonunda 13 kişinin öldüğü Koçağılı köylüleri askeri savcılığın takipsizlik kararına tepkili. Köylüler "Genelkurmay adeta bizi ikinci kez bombaladı" diyor.

Burhan Ekinci'nin haberi:

Şırnak’ta 20 yıl önce Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait savaş uçakları tarafından yapılan bombardımanda 38 kişinin ölümüyle ilgili Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın takipsizlik kararına köylüler tepkili.

Gabar Dağı eteklerindeki Koçağılı Köyü’nde görüştüğümüz köylüler, “Bu kararla ikinci kez bombalandık. Acımız yeniden tazelendi. Failleri bulup yargılasınlar” diyor. 

Köyün karşısında çadırda yaşam

Şırnak’ta 26 Mart 1994’te Kuşkonar ve Koçağılı köylerine yönelik hava operasyonunda 38 kişi hayatını kaybetti. Olayla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye'yi mahkum etti. Kuşkonar Köyü o günden beri yasaklı bölge olduğu için kimse gidemiyor. Koçağılı, Şırnak’ın karşısındaki Gabar Dağı eteklerinde bulunuyor. Olay öncesi köyde 32 ev vardı. Bombardımanla birlikte evler yıkıldı. Köylüler köylerine, uzun yıllar sonra çözüm süreciyle birlikte geçen yıl ilk kez gitti. Evler oturulamaz durumda. Bazı köylüler evlerinin yıkıntıları arasında sebze ekiyor. Hayvancılıkla uğraşanlar ise, köyün karşısındaki arazide çadır kurdu, burada yaşamaya başladı. Kışları, Cizre ilçesi ile Kumçatı Beldesi'nde yaşıyorlar.  

“Karar bozulsun, dava açılsın”

Mağdur köylüler Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın bombardımanla ilgili takipsizlik kararına tepkili. Kararla, o gün yaşadıkları acıyı yeniden hissettiklerini anlatan köylülerin talebi, kararın askeri mahkeme tarafından bozulması, davanın bir an önce açılması, faillerin bulunması, yargılamanın yapılması. Evlerinin bombardımanda yıkıldığını anlatan köylüler, “Devlet evleri yıktı. Evlerimizi yapmasını istiyoruz. Bu harabeye gelip nasıl yerleşebiliriz ki? Devlet evlerimizi yapmamız için yardım etsin” diyor.

İbrahim ve Mehmet Sait Kıraç kardeşler, bombardımanda anneleri Hazal ve kızkardeşleri Zahide’yi kaybetti. Köye birlikte gittiğimiz Kıraç kardeşler tepkili. İbrahim Kıraç, şunları söylüyor:

“Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın bu kararıyla ikinci kez bombalandık. Acımız yeniden tazelendi. Annem ve kızkardeşimi kaybettim. Evimiz hala harabe. Başbakan’a çağrımız, bu olayı kapatmasınlar, dava açılsın, sorumlular yargılansın. Yapanlar kadar, talimatı verenler de suçludur.”

Kıraç kardeşlerin dayısı Ahmet Aykaç, köyün yakınında kurdukları çadırda yaşıyor. 20 yıl boyunca acı çektiklerini dile getiren Aykaç, “Bu karar, yeni bombalamaların önünü açıyor.” diyor.

42 yaşındaki Azime Aykaç 9 çocuk annesi. Baharla birlikte ailesiyle çadırda yaşıyan Aykaç da, "Ne zaman köyüme baksam, o günü hatırlıyorum. Burada çadırda değil, köyüme gidip evimde yaşamak istiyorum. Evlerimizi yapsınlar” diyor.

“Kızımın başını bulamadık”

Köyde ilk bombanın düştüğü evde Kaçar ailesi yaşıyordu. Hatice Kaçar, olayda 2 yaşındaki kızı Şehriban ve 5 yakınını kaybetti.  

Her yer toz duman içindeydi. Kızım paramparça olmuştu. Başını bulamadık. Dişlerini başka yerde bulduk. Parçalananlardan biri de eltimin kızıydı. Kolunu köyün deresinde üç gün sonra bulduk. Elinde hala saati vardı. Kaynımın oğlu henüz bebekti, beşikteydi. Bombalarla ev yıkılınca toprağın altında kalarak boğuldu. Eşim de başından yaralanmıştı. Ne diyeceğim ki, Allah hakkımızı yerde bırakmasın.

Şafi’yi beşikte unuttular

Şafi Belçi 20 yaşında. Üniversiteye hazırlanıyor. Bombalamanın olduğu gün iki aylık bir bebekti. Bombardımanla ilgili bildikleri kendisine anlatılanlardan ibaret, ama hayatının en önemli günü olduğunu söylüyor:

Bombalama olduğunda beni evin içinde unutmuşlar. Birkaç saat sonra etraf sakinleştikten sonra abim gelip beni bulmuş. O esnada uyuyormuşum. Bunu ilk duyduğumda şaşırmıştım. Onca bomba düşmüş ama ben uyumuşum. Bu bana fantastik geliyor ama yaşanmış gerçek bir olay. Bu taşların altında ben de olabilirdim.Ölmediysem Allah’ın takdiri diyorum.  

“Bebeğimi topraktan çıkardım”

Reşit Bengi 51 yaşında, 10 çocuk babası. Bombardımanda öz annesi Ayşe Bengi’yi ve üvey annesi Meryem Akan’ı kaybetti. Bengi, bombardıman esnasında yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

Köyde evimizin önünde oturup çay içiyorduk. Bombalar düşmeye başladı, evin duvarları üzerime geliyordu, her yer toz duman içinde kaldı. Evden yorganlar yastıklar, sağa sola uçuşuyordu. İnsan insanı görmüyordu. Herkes kaçıyordu. Ben de kaçtım. Nereye kaçtığımı bile bilmiyordum. Büyük bir kayanın altına gizlendim. Kendi çocuklarımı bile sahiplenemiyordum. Öyle ki oğlum Kasım’ı bile evde unutmuştuk. Henüz 4-5 günlüktü. Etraf sakinleşince aklıma geldi. Köye döndüm. Ev yerle bir olmuştu. Toprağı kazıp oğlumu çıkardım.

Abdulkerim Belçi, köyün ortasındaki çukuru gösteriyor. Bombanın buraya düştüğünü belirterek, "Bu toprağın altında 80 baş hayvanım var. Kazsam kemikleri ortaya çıkar. Bomba evimizi, eşyalar ve hayvanlarla birlikte toprağa gömdü” diyor.

Genelkurmay Askeri Savcılığı, geçen hafta verdiği takipsizlik kararında, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait uçakların sivillerin bulunduğu yerleşim yerlerini bombaladığını kabul etti. Ama olayın “kasten bombalama” sonucunda gerçekleştiğini gösteren hiçbir delil bulunmadığına karar verdi. Davanın müdahil avukatı Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, karara itiraz edeceklerini söyledi.

Kaynak: Al Jazeera

 

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu