Ahmet Varol / Yeni Akit
Şirin Ebu Akile’yi anarken
Bu sıralarda Türkiye’de gündemin tamamen seçime kilitlendiği sırada İslam dünyasında yine önemli gelişmeler oluyor. Siyonist işgal güçlerinin Gazze’ye yönelik saldırılarında tam anlamıyla bir katliam gerçekleştirildi. Bu saldırılar aynı zamanda, ırkçı Netanyahu hükümetinin, nokta operasyonlarını yeniden başlatacağı yönündeki tehditlerinin ilk denemesi niteliği taşıyor. Bunun ne anlama geldiği hakkında bir ayrıntılı değerlendirme yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Pakistan’da eski başbakan İmran Han’ın yolsuzluk davasından dolayı tutuklanması ülke genelinde karışıklıklara neden oldu. Suudi Arabistan’ın arabuluculuğuyla masa başı görüşmeler yapılmasına rağmen Sudan’da gerginlik ve çatışmalar son bulmadı. Üç gün sonra siyonist işgal rejiminin kuruluşunun yani Filistinliler açısından Büyük Felaket (Nekbe) olarak isimlendirilen olayın 75. yıl dönümü olacak.
Ancak bugünkü yazımızda Filistinli gazeteci Şirin Ebu Akile’nin öldürülmesinin birinci yıl dönümü münasebetiyle onu anmak ve küresel güçlerin işgal terörü karşısındaki iki yüzlülüğüne bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz.
Arap dünyasının en etkili televizyon kanalı sayılan El-Cezire’nin Kudüs muhabiri Şirin Ebu Akile, 11 Mayıs 2022 Çarşamba sabahı, işgal güçlerinin Cenin Mülteci Kampı’na düzenlediği baskın esnasında onlardan bir keskin nişancının kasıtlı olarak yüzünden vurması neticesinde hayatını kaybetti.
Gelen tepkiler üzerine cinayeti, Filistinlilerin üzerine yüklemeye çalışan işgalci, saldırının kendi askeri tarafından gerçekleştirildiğini ortaya koyan güçlü deliller karşısında suçunu yarım ağızla itiraf etmek zorunda kaldı. Ama askeri savcı cinayet hakkında soruşturma dosyası açmama kararı verdi.
İşgal rejiminin bu kararı aslında tüm insanlığa meydan okuma ve; “Ben istediğim gibi cinayet işlerim, kimse de benden hesap soramaz!” mesajı verme anlamına geliyordu.
ABD ve Batı dünyası ise, Ebu Akile’nin Filistin’deki bir hıristiyan aileye mensup ve ABD vatandaşı olmasına rağmen, suçlunun kendilerinin özenle korudukları ve sahip çıktıkları siyonist işgalci olması sebebiyle olayın üzerine gitmek istemedi. Sadece bazı ufak tefek kınamalarda bulunmayı yeterli buldular.
ABD ve Batı, işgalci katilleri yargılamak ve sorgulamak yerine onun kendini yargılamasını bekledi. Oysa suçlunun kendini yargılaması her şeyden önce hukukun mantığına terstir. Ebu Akile cinayetinde ise suçlu sadece tetiği çeken keskin nişancı değil aynı zamanda işgal rejimidir. Zaten takındığı tavır da bunu açığa çıkardı.
ABD ise İsrail yanlısı, ona zarar gelmemesi için kendi vatandaşlarının hukukunu arama konusunda bile ihmalkar davranan bir ülkedir. Ama maalesef Filistin’deki Mahmud Abbas yönetimi, Ebu Akile cinayetinde kullanılan merminin çekirdeğini, “balistik inceleme” yapacağı gerekçesiyle ABD’ye teslim etti. Bu ise, İsrail işgal rejimi açısından tam anlamıyla “altın fırsat” oldu. Çünkü artık cinayette kullanılan malzeme onun kontrolündeydi ve istediğini iddia edebilirdi. Zaten onun açısından önemli olan doğruyu ortaya çıkarmak değil daha önce piyasaya sürdüğü yalanlara gerekçe oluşturmak için kafaları karıştırmaya yarayacak malzeme üretme fırsatı elde etmekti. Ne yazık ki Abbas yönetimi de bu altın fırsatı ABD vasıtasıyla onun eline altın tepsi içinde sundu.
İşgalci siyonist, mermi çekirdeğinin teslim edilmesinin ertesi gün, ABD’li yetkililerle birlikte mermiyi balistik incelemeye tabi tuttuğunu ve bu merminin bir İsrail askerinin silahından çıktığının kesin olarak söylenemeyeceğini iddia etti. ABD Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price ise merminin bir İsrail askerinin silahından çıkmasının sadece “muhtemel” olduğunu söylerken o da gerçekte işgalci siyonist katilin tezine destek vermeye çalışıyordu.
Sonrasında uluslararası hukukun olayın üzerine gitmemesi işgal rejiminin işini kolaylaştırdı. Bu yüzden aradan geçen bir yıl içinde siyonist işgal rejiminin gerçekleştirdiği bu korkunç cinayetin faillerinin yargılanması konusunda söze gelir bir ilerleme kaydedilmemiştir.