Sıradaki: Suriye Baas Cuntası

KENAN ALPAY

Leyla Trabelsi-Zeynelabidin bin Ali çiftinin yıkılan mutluluk tablosunun yanına Suzan-Hüsnü Mübarek tablosunu ekliyoruz. Sırada ise aynı akıbeti paylaşmaya en yakın aday olarak Esma-Beşşar Esed çifti var. Gerçi Esma hanım erken davranıp üç çocuğuyla beraber Londra’ya uçmuş ama orada da fazla kalıcı olamayacağını göreceğimiz günler pek fazla uzak değildir.

Tunus, Mısır ve Suriye’yi modernleştiren öncü aileler olarak sunulan isimler eliyle adı geçen ülkeler uzun yıllardır zulme ve yolsuzluğa boğuldu. Şimdi zulmün ve sömürünün hesabının sorulacağı günlerin arifesindeyiz. Sürgün, hapis, ölüm korkusunu aşmış kitlelerin karşısında oligarşik diktaların çöküşü yakındır.

Suriye’deki Baas cuntası kan dökme oranını artırdıkça yaklaşan kendi sonunu da hızlandırıyor. Ülkenin her bir kentinde Baas rejimi ve Beşşar Esed çetesi karşıtı eylemlere katılımlar giderek büyüyor. Ne düzenli ordu birliklerinin tanklar eşliğinde yürüttüğü askeri operasyonlar ne de Baas çetelerinin gayrı nizami harp yöntemleriyle sürdürdükleri baskın ve yıkımlar yükselen dalgayı engelleyebilecek durumda.

Baas cuntasının içeride yaşadığı çaresizlik iyiden iyiye belirginleştikçe AB bir şeyler yapmış olmak için harekete geçmeye yönelik adımlar üzerinde konuşuyor. Ama sadece konuşuyor. Hali hazırda hiçbir şey yok. Çünkü AB siyasi kadroları eski rejimin yerine ikame edilecek düzen hakkında ciddi belirsizlikler ve endişeler yaşıyor.

Uzun dönemler görmezden geldikleri, umursamadıkları hatta ezilip yok edilmeleri için beklentiye girdikleri İslami örgütler ve aktörler öne çıkıyorlar. Yok sayılan İslamcı karakter Suriye’nin geleceğini belirlemek için tek aday gözüküyor. Gazze ve Lübnan’ın ardından Tunus ve Mısır’da ortaya çıkan tablo sadece yerli diktalar açısından değil aynı oranda AB, ABD ve İsrail açısından da müşküllerle dolu.

Sadece diktatörlerin ve Batılıların değil bizim mahallenin de önemli bir kesimine sirayet etmiş hayali tezler birer birer çöküyor. Rejime muhalefet eden kitleler ne ABD ve AB’yi ne de İsrail’i memnun edecek söylem ve ilişkiler içerisinde. Kitlesel hareketlerin ardında Baas cuntasının propaganda ettiği gibi ne dış güçler var ne de İslam ve Filistin davasına ihanet edecek bir örgütlenme. Bu sebeple Batı, Suriye’deki gelişmelerden bizim buralarda konuşan komplo teorisyenlerinden daha fazla tedirgin.

Her türden toplumsal-siyasal muhalefetin arkasında emperyal bir odak aramaya şartlanmış zihinsel kodlar gerçekler karşısında çözümsüzlük yaşıyor. Doğruluğu test edilemeyecek haberler, sınanmamış tezler üzerinden çözümleme değil olsa olsa kurgu üretilir. Ortadoğu toplumu ve tarihini anlık, tepkisel veya iradesiz/hedefsiz olarak niteleyip her türden manipülasyonun kurbanı olmaya hazır görmek başlı başına büyük bir yanlıştır.

Baas cinayetleri ve yolsuzluğu altında kırk yıldır inim inim inletilmiş Suriye toplumunun rejimin yıkılması için harekete geçişi sözde stratejik çözümleme adı altında hemen bir yerlere yamanmaya çalışıldı. Bu çözümleme ile Baas cuntasına karşı adalet ve özgürlük talepleriyle sokaklara dökülen insanlar lekeleniyor, kullanılan sürüler mesabesine indirgeniyordu. Bakalım zaman ilerledikçe ve Batının etkisi diye ortaya atılan şaibeler bir türlü somut olarak zuhur edemeyince bu tür tez sahipleri Suriye’deki gidişatı nasıl değerlendirecekler.

Hamas ve el-Fetih arasında imza edilen anlaşmanın ne kadar uzun vadeli olacağını tam olarak öngöremeyiz. Fakat vakıa en başta el-Fetih’in Mısır’daki değişimle beraber hızla cunta faaliyetlerinden uzak durmaya mecbur kaldığını gösteriyor. Refah sınır kapısının normal faaliyetine geçmesi, ambargo ve ablukanın parçalanması anlamına geliyor.

Nakba dolayısıyla yüz binlerce Filistinlinin işgal altındaki topraklara doğru yürüyüşe geçmesi ile bölgede hem direniş örgütlerini güçlendirecek hem de Siyonist İsrail’i daha da zayıflatacaktır.

Toplumsal değişim ve dönüşüm bir yerde başlayıp ivme kazandı mı başka bölge ve toplumlara da sirayet etmektedir. Bu sirayet bazen uzun bazen de kısa bir zaman içerisinde olabilir. Filistin mücadelesinin tekrar asli sahiplerine yani İslamcılara geçmesi ile bütün bir Orta Doğu coğrafyasında yerli ve küresel statükonun sarsılmasına, yıkılmasına giden yol da açılmış oldu.

Tunus ve Mısır’dan sonra sıra Suriye’deki Baas cuntasında. Fakat daha görülecek çok hesap, yıkılacak çok zulüm kalesi var.