Sırada Türkiye mi var?

Mümtazer Türköne

Ayaküstü bana bu soruyu soran birine dün, 'ne alâkası var' diye cevap vermiştim. Mısır'daki gibi halkın sokaklara dökülmesinden ve Türkiye'nin kargaşaya sürüklenmesinden endişe ediyordu. 'Siyasete, dünyadaki gelişmelere çok uzaksınız galiba...' diye hafife alarak karşıladım ısrarını. Gerçekten ne alâkası var? Mısır'da milyonlar, Türkiye gibi olmak için sokaklara döküldü. Özgürlük, demokrasi ve hukuk talep eden insanlar Türkiye'de iktidardalar.

Dünya üzerinde, halkları birbirine bu kadar benzeyen iki ülke yoktur. Türkiye ve Mısır bir elmanın iki yarısı gibidir. Kültür ve gelenekler bire bir aynıdır. Aile yapıları, muhafazakâr değerleri, sınıf farklılıkları birbirinin kopyasıdır. İki toplumun son iki asrı kapsayan modernleşme tarihleri çoğunda iç içe, geri kalan kısmında da birbirine paralel ilerlemiştir. Tarihin geride kalan son dönemecinde Türkiye, demokrasisi ile Mısır'a fark atmıştır. Mısır'da meydanlara dökülen halk, Türkiye'de iktidarda. Açıklıkla Türkiye'dekine benzer bir siyasî düzen talep ediyorlar. Batı'nın korktuğu İhvan-ı Müslimîn, Türkiye modelini takip edeceklerini ilan ediyor. Önceki gün Başbakanımızın, Meclis grubundaki konuşması Kahire'de Tahrir Meydanı'nda canlı olarak verildi. Türkiye modeli ve Türkiye'nin Başbakan'ın ağzından dile getirdiği telkinler, Mısır'da sokağa dökülen kitleleri belirli bir hedefe kilitleyip, kontrolsüz bir öfkeyle ortalığı kasıp kavurmalarına engel oluyor. Öbür taraftan, radikal İslâm korkusu ile titreyen Batı'ya da bir çare ve güven telkin ediyor. Mısır'daki isyanın kimyasını Türkiye, kendiliğinden belirliyor.

Devlet Bahçeli'nin, partisinin bu haftaki grup toplantısında yaptığı uyarı bu yüzden çok şaşırtıcı. MHP lideri, Mısır ve Tunus'taki 'kaos'un Türkiye'ye sirayet etme riskinden bahsediyor. Asgari düzeyde gerçeklik duygusunun kaybı, öncelikle sahibine zarar verir. Türkiye seçime gidiyor. Yel değirmenlerine savaş açanlar, bu kadar sorunun arasında kaybolur giderler. MHP lideri, Mısır ve Tunus'taki isyanları 'zorlama ve dışarıdan dayatma' olarak görüyor. Üstelik bu gelişmeleri -kendi cümlesi ile- 'Erdoğan'ın eşbaşkanlığını yaptığı Washington mahreçli 'Büyük Ortadoğu Projesi'nin ileri bir aşaması' olarak niteliyor. Amerika'nın bütün gücüyle desteklediği mutemet diktatörlerinin tahtları alt-üst olurken, Arap ülkelerinde yayılan isyanlar nasıl BOP eseri, 'zorlama' ve 'dışarıdan dayatma' olabilir? Oldu diyelim; bu 'kaos'un Türkiye'ye sıçraması hangi mantığa veya hesaba dayanacak?

Aslında bu 'kaos'un dili CHP'nin 'sokak sokak direnme' çağrısında ve MHP'nin -Bahçeli'nin son grup konuşmasındaki şu cümlesi gibi- 'Türk vatanını teslim almaya çalışan düşmanlar bugün de maşa olarak AKP'yi kullanmaktadır' söyleminde var. Türkiye işgal tehdidi altında ise, bir ihanet planı yürütülüyorsa, ülke bölünüp-parçalanıp çökertilecekse, cumhuriyet sona erecekse sokağa dökülmekten başka çaremiz yok. Bu kadar büyük bir ihanet planı gündemdeyse, Türkiye'nin sandıktan çıkmış hükümeti Büyük Ortadoğu Projesi'ni yürütmekle memur ise yapacak tek şey ayaklanmak. Sonra hükümetin karşısına geçip Allah ne verdiyse bu ihaneti durdurmak, ülkeyi kurtarmak. Buyursunlar çıksınlar meydanlara, hiç olmazsa Mısır halkının yaptığını yapsınlar.

Ama tersine, Türkiye kendi yolunda, kendi aklı ve hesabıyla emin adımlarla ilerliyorsa, bağımsız ve vicdanlı bir politika ile onur ve adalet arayan halklara örnek oluyorsa? Dünya dengelerini zorlayarak hem kendisi, hem de komşuları için barış ve huzur arıyorsa? Kendi iç sorunlarını da, dışarıdan gelecek müdahalelere fırsat vermemek için kendi aklıyla ve ferasetiyle çözüyorsa? O zaman bu olup bitenleri vatana ihanet olarak karalayanlar ne olacak? Ülkenin menfaatlerini ve yüce değerlerini basit oy hesaplarına meze yapan, demagojilerle halkı kışkırtan politika cambazları haline gelmeyecekler mi? Peki bundan daha büyük vatana ihanet olur mu? Sırada Türkiye varsa, buyurun sokaklar sizin. Yeter ki söyleyecek bir sözünüz olsun.

ZAMAN