Sıra Kobane'ye Geldiğinde...

Merve Şebnem Oruç son günlerde Türkiye’nin gündeminin bir numaralı maddesi haline gelen Kobani meselesi üzerinden Türk ve Kürt solu’nun çelişkilerini, ikiyüzlülüğünü, tutarsızlığını ortaya koymuş.

***

 

 

 

Sıra Kobane'ye geldiğinde...
Merve Şebnem Oruç-Yeni Şafak

Önce sosyalistler için geldiler, sesimi çıkarmadım. Çünkü sosyalist değildim.

Sonra sendikacılar için geldiler, sesimi çıkarmadım. Çünkü sendikacı değildim.

Sonra Yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım. Çünkü Yahudi değildim.

Benim için geldiklerinde... Sesini yükseltecek kimse kalmamıştı.

***

Nazizmin yükselişi sırasında Hitler'i desteklemiş bir anti-komünist olmasına rağmen sonunda bir nazi karşıtı olarak ünlenen Alman din adamı Martin Niemöller'in yukarıdaki şiirini, hiç yoksa solcu arkadaşlarınızdan yerli yersiz duymuşsunuzdur. En sevdikleri tekerlemelerden biridir Niemöller'in sözleri. Muhtemelen içinde sosyalist, sendikacı ifadeleri geçtiği içindir bu sevgi.

Ama Niemöller'in Hitler'e karşı fikrini değiştirip anti-nazi bir din adamına dönüşmesinin ve bu çok sevdikleri şiirin yazılmasının temel nedeninin Hitler'in devletin dinin üstünde olacağı hususunda ısrar etmesi olmasını bilmezler. Hadi bunu bir kenara koyalım, bu çok sevdikleri sözlerin, sahibinden bağımsız, içeriğine ve insana neyi öğütlediğine dair zerre kadar fikirleri yoktur.

Bunun en basit örneğini Şengal ve Kobane için solcu 'entelektüel'lerimizin ve yoldaşları solcu Kürtlerin geç kalmış 'duyarlılık'larında görmek mümkün. Allah kimseye bu arkadaşlara yaptığını yapmasın. Herhalde iki sene önce dediklerimin bugün tam aksini söylemek zorunda kalsam ve riyakarlığım, ırkçılığım, İslamofobikliğim ve sahte insani hassasiyetlerim tokat gibi suratıma vurulsa, ya iki kutu antidepresanı alır ve kendimi eve kapatırdım ya da oturur esaslı bir pişmanlık mektubu yazardım.

Türkiye'yi komşusunda dara düşen sivillere el uzattığı 'Açık Kapı' politikası yüzünden yerin dibine sokarak eleştirenlerin bugün düştüğü durum acınası... 2011'den beri, kapılarını mazlumlara, yetimlere açan, bombalardan çıplak ayaklarla kaçıp gözü yaşlı sınırlarına yardım umuduyla gelenlere sırtını dönmeyen bu ülkeye 'ipini koparanı içeri alıyor' muamelesi çekenlerin bugün tabiri caizse tükürdüğünü yalaması ders çıkarılası...

Solcu görünümlü faşistlerin Pensilvanya'nın sadık askerleriyle iş tutup konumlarını Türkiye'yi açık açık 'teröre yardım eden ülke' diye etiketlemeye taşımadan önce yaptıkları dezenformasyonları ve provokasyonları hatırlayın. Apaydın Kampı mesela... Onlara göre Suriye Kasabı Beşar Esad'ın şebbihalarından ve bombalarından kaçanları ağırlayan Apaydın Kampı, Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) konaklama merkeziydi mesela. Orada çoluk çocuk falan değil, düpedüz 'terörist'ler vardı. Delilleri de vardı: Sakallıydı hepsi! İşte bugün nihayet Suriye'nin sekülerleri olduklarını anladıkları 'ÖSO'nun sakallıları' şehirlere korku salıyorlardı. Yakın gelecekten endişeliydi duyarlı solcularımız. Hem sonra bazısının gündüzleri Suriye'ye geçip savaşmaya gittiklerinden adları gibi eminlerdi. Nasıl şeydi bu?

Söyleyin şimdi, 200.000 insanın öldüğü, dörtte üçünü kadın ve çocukların oluşturduğu 3,2 milyon insanın —milyon diyorum milyon— komşu ülkelere kaçıp sığınmak zorunda kaldığı bir trajediye 'Emperyalistlerin oyunları bunlar, Amerika'nın Suriye'yi işgal etme planları' diye burun kıvıranların bu kadar kısa sürede Amerikan bombası duasına çıkması 'etme bulma dünyası' dediklerinin ta kendisi değil mi? Bugün herkesi Kobane'ye direnişe çağıranların, dün Suriyeli kardeşleri için yola düşmeye niyetlenenlere 'savaş kışkırtıcısı', 'pis cihatçı', 'emperyal güçlerin oyuncağı', 'terör sempatizanı' diyenlerle aynı kişiler olması bir çelişki değil mi? Veyahut Suriye'ye giden yardım yüklü TIR'lara 'Silah taşıyorlar' diye saldırıp, İHH'sından MİT'ine herkesi terör destekçisi ilan edip bugün Kobane'ye 'her türlü yardım' için çağrı yapmak, en basitinden, o gün yaptığının yanlış, hatalı ve alçakça olduğu anlamına gelmez mi?

Böyle deyince en çok Kürt kardeşlerimiz alınıyor. Alınmasınlar. Kobane, elbette ki, kendini savunmalı, Kürtler akrabalarını, Türkler komşularını savunmalı, elinden gelen herkes her türlü yardımı yapmalı. Ancak, Suriye'nin birbirine karışması öncesi Kürtlere vatandaşlık hakkı dahi vermeyen Esad rejimiyle dün iş tutup, kamu çalışanlarının maaşlarını rejimin ödediği Rojava'da suya sabuna dokunmadan 'devrimcilik' oynayanları unutmamak da Kürtlerin en başta yapması gerekenlerden biri. Aynen PYD'nin yaptığı gibi Esad'la savaşmayan IŞİD canavarı düne kadar ÖSO'dan İslami Cephe'ye onlarca lideri öldürüp yüzlerce savaşçıyı katlederken, binlerce sivili topraklarını terk etmeye zorlarken 'beni ilgilendirmez' diyen, onu da geç, IŞİD'in yaptıklarını ÖSO veya başka muhaliflere mal eden bu adamların kimler olduğunu Kürtler geriye dönüp bir hatırlamalı.

Dün Esad'ın en büyük yardımcısı IŞİD, tüm muhalifleri sırayla keserken ses çıkarmamış, üstüne bir de 'Oh olsun' demişsin, bugün utanmadan 'IŞİD'le bir tek Kürtler savaşıyor' diye slogan atıyorsun ama antiemperyalist arkadaşım, senin aklın başına geldiğinde, seninle savaşacak Amerikan uçaklarından başka kimse kalmadı. Bugün birileri çıkıp dünü hatırlattığında, ayıbının yüzüne vurulduğunu hissedercesine öfkelenip 'Dün dünde kaldı cancağızım' diyorsun da solcu arkadaşım, sorarım, sen bugün yeni şeyler söylüyor musun?

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm