Balyoz soruşturması sırasında, başta emekli Orgeneral Çetin Doğan olmak üzere, generaller birer ikişer tutuklanmaya başlayınca, itiraz ediyorlardı: “Kahraman generallerimizden ne istiyorsunuz?”
Devam ediyorlardı itirazlarına: “Hazırlık iddialarının gerçek olup olmadığı bile belli olmayan ‘Balyoz darbe planı’nı soruşturacağınıza, gidip her şeyi ile dört dörtlük darbe olan 12 Eylül’ü sorgulasanız ya.. Sorgulayın da görelim, gerçekten darbe karşıtı olup olmadığınızı.. Görelim boyunuzun ölçüsünü..”
Balyoz’u soruşturanların, 12 Eylülcülerle bir işbirliği mi vardı?
Yooo.
Ne işbirliği olabilirdi ki?
Bir işbirliği olsa, “Bugüne kadar darbecileri soruşturmak kimsenin aklına gelmemiş. Şimdi Balyoz’u soruşturup, insanların aklına ‘demek ki soruşturulabiliyormuş. O zaman, haydi 12 Eylül de soruşturulsun’ fikrini niye getirelim” denir ve Balyoz soruşturmasından da vazgeçilirdi.. Nasıl olsa, “Balyoz planı” dediğiniz, 2003’ün karanlıklarında kalıp, tarih olmuş bir hazırlık değil miydi? Ne gerek vardı ki, 5 yıl sonra dosyası açılsın!
Ama gördünüz işte.. Balyoz’da sonuna kadar gidildi..
Ve gün geldi, “dokunulamayacağı” iddia edilen 12 Eylül darbecileri için de iddianame düzenlendi.
Böyle bir gelişme üzerine, ona da itiraz edip, “Esas 12 Mart darbecilerine dava açsanız ya! 12 Eylül’cülerden ne istiyorsunuz? 12 Eylül’ün fikir babası da, 12 Mart’çılardır. Babasını sorgulayamıyorsun, oğlundan ne istiyorsun” diyeceklerdi ama.. O kadarına yüzleri tutmadı..
Seslerini kesip oturdular..
Ama klasik itiraz sözcüklerini unutmadılar..
Balyoz davası arkasından, Poyrazköy, Kafes ve en sonunda da internet andıcı soruşturmaları ile, muvazzaf generaller için de tutuklamalar başlayınca, yine bildik itirazlarını yaptılar: “Emir altındaki albaydan, tuğgeneralden ne istiyorsunuz.. Belli ki, bir hiyerarşi içinde emir verilmiş. Sıkıysa, emri vereni sorgulasanıza..”
Sanıyorlardı ki, emri veren en üst noktadaki Genelkurmay Başkanı’na gidilemez.. Genelkurmay Başkanı sorgulanamaz.
Gün oldu, “İnternet Andıcı” davası kapsamında, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ savcı önüne çağrıldı.. İfadesi alınıp, hesabını veremediği illegal eylemleri sebebi ile tutuklandı..
İlker Başbuğ tutuklanınca, yine meydana çıkıp, o klasik itirazlarını yaptılar: “Niye İlker Başbuğ’u tutukluyorsunuz ki. İlla darbelerle mücadele edecekseniz, gidin Yaşar Büyükanıt’ı sorgulayın..”
Bunu söylerken, aslında kendileri darbelere karşılar da, İlker Başbuğ’u tutuklayanların çelişkilerini mi dile getiriyorlar?
Yooo..
Darbecilik söz konusu olduğunda; bunların, bizzat darbeyi yapanlardan hiç farkı yok. Sadece kulvarları değişik. Bir kısmı medyada/siyasette konuşlanmış. Ordan darbecilik yapıyorlar.. Diğerleri ise askeriyede konuşlanmış, darbeyi bizzat kendileri yapıyor..
Bana sorarsanız..
Ha İlker Başbuğ.. Ha Yaşar Büyükanıt..
Hiçbir farkları yok..
“Sivil yönetime saygılı olmama” açısından, ikisi de aynı..
İkisinin de aynı olduğu, yakında ortaya çıkacak zaten..
O zaman ne mi diyecekler?
Düşündüğünüz şeye bakın..
Bunlarda utanma yoktur..
Yarın Büyükanıt soruşturulmaya başlandığında da, “Büyükanıt’ı niye sorguluyorsunuz ki, onunla Dolmabahçe’de konuşan, Başbakan değil miydi? Başbakan’ı sorgulayın” diyeceklerinden emin olabilirsiniz.
Hatta devam edecekler, “Yaşar Büyükanıt’ı Genelkurmay Başkanı olarak atayan kararnamede hükümetin imzası yok mu?”
Maksat kıllık olsun..
İtiraz olsun..
Amaç; o an sorgulanan kim ise, dikkatleri ondan başka yerlere çekip, kafa karışıklığı oluşturmak..
Onlar da biliyorlar; 27 Mayıs’ından, 28 Şubat’ına kadar, tüm darbe sanıklarından hesap sorulacağını.
Ne Balyoz, ne Ergenekon, ne şu, ne bu yok iken, Yaşar Büyükanıt için Şemdinli İddianamesi’nde suçlamaların yer aldığını; o iddianameyi hazırlayan savcının HSYK tarafından büyük bir güç gösterisi ile ihraç edilmiş iken, bu hükümet tarafından tekrar göreve geri alındığını..
Evet biliyorlar tüm bunları..
Biliyorlar da, darbe için işbirliği yaptıkları generallerin birini öne çıkarıp, diğerini saklamaya çalışıyorlar..
Korkunun ecele faydası olmadığına.. Darbeye karışan kim var ise, hepsinin hesap vereceğine, hâlâ inanamıyorlar!
YENİ AKİT