Taha Kılınç’ın bugünkü Yeni Şafak’ta (23 Eylül 2017) yayınlanan “Dünyanın Tek Örtülü Başkanı” başlıklı yazısını ilginize sunuyoruz:
Güneydoğu Asya’da yer alan 5 buçuk milyon nüfuslu şehir devleti Singapur, geçtiğimiz günlerde ilk kadın devlet başkanını seçti. Yüzde 15’lik Malay azınlığa mensup Halime Yakub (63), yüksek seçim kurulunca iki rakibi Salleh Marican ve Farid Khan, anayasanın gerektirdiği şartları taşımadıkları için daha yarışın başında devre dışı bırakılınca, seçim prosedürüne katılmadan devlet başkanlığı koltuğuna oturdu. Seçilmesinin ardından “dünyanın tek başörtülü devlet başkanı” unvanını da elde eden Yakub, herhangi bir yürütme yetkisi bulunmayan bu sembolik makamda altı yıl kalacak.
Singapur Yüksek Seçim Kurulu, toplumsal uyumu ve düzeni teşvik için, bu yılki seçimlerde Malay azınlıktan birinin seçilmesine karar vermişti. Bunun üzerine, 2013’ten bu yana meclis başkanlığı görevini yürüten Halime Yakub, geçtiğimiz ay istifasını sunarak devlet başkanlığına adaylığını açıkladı. 1965-1970 yılları arasında devlet başkanı olan Yusuf İshak, Yakub’tan önce bu makama getirilmiş son Malay’dı. Singapur parasının üzerinde bugün hâlâ Yusuf İshak’ın resimleri yer alıyor.
Seçim prosedürünün gerçekleşmemesinden dolayı, göreve getirilişiyle eleştirilerin odağına yerleşen Halime Yakub, “herkesin başkanı olacağını” söyleyerek muhaliflerini sakinleştirmeye çalıştı. Etnik olarak Çinlilerin çoğunlukta bulunduğu Singapur’da fiili yönetim, başbakanda ve bakanlar kurulunda. Yakub’un seçimi, buna rağmen “demokrasinin aksaması” noktasından eleştiriliyor.
Hintli bir baba ile Malay bir annenin çocuğu olarak 23 Ağustos 1954’te Singapur’da dünyaya gelen Halime Yakub’un kişisel hikâyesi oldukça etkileyici. Sekiz yaşındayken babalarının ölümü üzerine, annesi Halime ile dört kardeşini kendi imkânlarıyla büyütmüş. Aile uzun yıllar sadece tek odadan oluşan bir evde yaşamış. Yaşı büyüyen kardeşlerin anneye yardım ederek aileyi geçindirdiği zor yılların ardından, Halime Yakub, Singapur Üniversitesi’nde hukuk tahsil etmiş. 2001’de, mezun olduğu fakülteden master derecesi alan ve aynı yıl siyasete atılan Yakub, Yemen asıllı işadamı Muhammed Habeşi ile evli. Çiftin iki oğlu, üç kızı var.
Yemin ederek göreve başlamasının ardından, Singapur’un Yishun bölgesindeki apartman dairesinde yaşamaya devam edeceğini açıklayan Yakub, özellikle ülkedeki fakir ve muhtaç kesimlere yakın duracağı mesajını verdi.
***
1819’da İngiltere’nin bölgedeki ticari kolonilerinden biri olarak kurulan Singapur, çoğunluğu Çinlilerden oluşmasına rağmen (yüzde 75), İngiliz dilinin ve kültürünün hâkim olduğu bir şehir devleti. Bu durumun, oldukça ilginç bir arka planı var:
19’uncu yüzyıldan beri Singapur’da yerleşik bulunan zengin bir Çinli aileye mensup olmasına rağmen, İngiltere’de aldığı eğitimin ardından sağlam bir İngiliz yanlısı olan Lee Kuan Yew, bu arka planın başrol oyuncusu. 1959’dan 1990’a kadar Singapur başbakanı olarak görev yapan (ve bu alanda bir dünya rekorunun sahibi olan) Lee, halkın sokaklarda çiğnediği sakıza kadar müdahalede bulunan baskıcı bir rejim kurmuştu. Kendisi dilbilimci olan Lee, halkın geneli için İngilizceyi zorunlu hale getirerek, Singapur’u dünyanın ticaret ve finans merkezlerinden birine dönüştürme projesini uygulamaya koydu.
1981’de devlet radyo ve televizyonu Çince, Malayca ve Tamilcenin bütün lehçelerini yayından kaldırdı. Böylece Singapur’u oluşturan çeşitli halklar, kendi özgün dillerinden koptular. 1987’de ülkenin en büyük üç etnik grubu Çinliler, Malaylar ve Hintliler, okullarda İngilizce ders alma zorunluluğuyla karşı karşıya kaldı. Yapılan son araştırmalarda, Singapur’da baskın çoğunluk durumundaki Çinlilerin sadece yüzde 12’si evlerinde Çince konuşuyor.
Singapur’un kaydettiği muazzam ekonomik ilerlemenin de etkisiyle, İngilizce ve İngiliz kültürü bugün insanların neredeyse tamamı tarafından alternatifsiz biçimde benimsenmiş durumda. Çinli çoğunluk, anavatanları olan Çin’e ve politikalarına karşı belirgin bir sempati bile hissetmiyor artık.
***
Kendi sistemi içinde eğittiği Çin asıllı bir başbakan eliyle Singapur’u fiili sömürge halinde tutmaya devam etmesi, İngiliz siyasetinin dünya çapında uygulamaya koyduğu yönetim modeline dair ilginç bir örnek oluşturuyor. Aynı şeyi Myanmar’da, Filistin’de, Mısır’da, hatta İran’da da görebiliriz. Bu bölgelerde bugün yaşanmakta olan gerilimlerin ana kaynağı, İngiltere’nin geçtiğimiz yüzyılda attığı (ya da atmadığı) bazı adımlar olmasına rağmen, İngilizlere ve İngiliz kültürüne bağlılık (hatta çoğu yerde hayranlık) bütün kuvvetiyle devam ediyor.
Arakan Müslümanlarının mevcut yaşama şartlarını hazırlayarak Myanmar’ı bu hale getiren İngiltere, BBC eliyle ülkenin Nobel ödüllü lideri Aung San Suu Kyi’yi “köşeye sıkıştırarak”, İslâm dünyasını bir kere daha kendisine hayran ediyor; bölgeyle ilgili haberlerin kendi kaynaklarından izlenmesini sağlıyor.
Singapur’da başörtülü bir hanımın devlet başkanı olmasına giden yolu açarak Müslümanların gözlerini nemlendiren İngiliz siyaset sistemi, Filistin’in mevcut karmaşasının baş müsebbibi olmasına rağmen, orada da öfkenin ABD ve Yahudilere yönelmesinin keyfini sürüyor.
“Sömürmesine rağmen, kendisine hayran bırakmayı nasıl başarıyor?” sorusu, İngiliz siyasetini anlama yolunda belki de birinci soru. Cevabı da galiba şu: “Sömürdüğü yerlerden sistem kurarak çıkıyor, alternatifi geliştirilmediği sürece bu sistem tıkır tıkır işliyor ve İngilizlere bağlılığı garanti altına alıyor.” Evet, cevap kesinlikle bu.