Aşkın Yıldız’ın yazısı:
Kapitalist sistemi olumsuz yönleriyle tarif etmek, eleştirmek, toplum ve bireylerin bu sistemle nasıl uyumlu hale geldiğini söylemek elbette soruna dikkat çekmek adına önemlidir. Popüler roman ve filmler bu eleştiriyi ortaya koysalar bile çok satanlar ya da izlenenler arasına girmek onları aynı zamanda kapitalist zemine taşımaktadır. Örneğin, Cesur Yeni Dünya (Huxley), 1984 (Orwell), Fahrenheit 451 (Bradbury) gibi yazarlar ve Truman Show (1998), Matrix (1999), Dövüş Kulübü (1999) gibi filmler bir yandan modern, kapital, küresel sistemi ve buna bağımlı insanı eleştirirken bir yandan da yine bu kapitalist mecrayı kullanmak zorunda kalmıştırlar.
Kapitalist sistem içerisinde, sistemin kendisini eleştireceğiniz roman, film, resim, şarkı ya da diğer sanat dalları, kitlelere ulaşırken biricikliğini kaybeder ve bir yerden sonra kitle kültürü ya da popüler kültür olmaktan kurtulamaz. İşte tam bu evrede işin özü yani anlatılmak isteneni muğlaklaşıp kaybolurken; şekli ya da görüntüsü olabilen sloganik ifadeleri elimizde kalır. Kısaca herhangi bir kapitalizm eleştirisi, sinema, müzik, edebiyat ya da basın yayın gibi yine kapitalizme bulaştırılmış yollardan geçmek zorunda kalarak eleştiriden ziyade sistemde kâr getiren bir metaya dönüşmektedir.