Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire eski Başkanı Hanefi Avcı Serbestiyet'ten Onur Erkan'a verdiği röportajda Sinan Ateş suikastine giden gelişmeleri, bu süreçte emniyet ve yargının tutumunda beliren tereddüt ve kusurlar üzerine bir değerlendirmeler yapıyor.
Verdiği mülakatta Hanefi Avcı, Sinan Ateş suikastında yaşananları "seri ve pratik ilerlediği"ni vurguluyor, "soruşturmanın belli açılardan iyi yürüdüğünü" teslim ediyor ancak yine de Ateş suikastına dair ilgili kurumlarıyla devletin yeterince ve gereğince tepki göstermemesi sebebiyle "failleri ve arka planda organize edenleri cesaretlendirdiği" yönündeki eleştirilerini de sakınmadan ifade ediyor.
KOM eski başkanı Hanefi Avcı, Sinan Ateş suikastına giden süreçte aynı çevrelerin 36 farklı saldırıyı organize ettiğini hatırlattıktan sonra meselenin Ülkü Ocakları ve MHP bağlantılı isimler dolayısıyla doğrudan Yargıtay Başsavcılığı'nın görev alanına girdiğini hatırlatıyor. İstihbarat, adli yargı ve siyasi veçhesi dolayısıyla Yargıtay tarafından bu saldırıların üç boyutlu olarak soruşturulması gerektiği yönündeki eleştiri ve talepler esasında kamuoyunun ortak talebi ve hukukun gereği olarak belirginlik kazanıyor.
Röportajın tam metni:
Hanefi Avcı: “Devlet, Sinan Ateş soruşturmasında olayın henüz A harfini teşhir etti”
Eski KOM Daire Başkanı Hanefi Avcı: “Devlet bu olayda konunun içyüzünü biraz teşhir etti. Ancak ortaya çıkanlar henüz A harfidir. Soruşturma kapatılamaz bir noktaya doğru gidiyor. (…) MHP’nin kendi içinde bir soruşturma başlatması lazım. Buna karışanlar kendi içlerinde de tasvip edilmez ve teşhir edilirse ülke için çok önemli olur. Eğer daha ileri taşınması gerekirse bu dosyanın Yargıtay Başsavcılığı’na gönderilmesi, Yargıtay Başsavcılığı’nın da dosyayı inceleyerek bir karar vermesi gerekir.”
Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş suikastı soruşturmasında gelinen süreci ve konuyla ilgili tartışmaları, Kaçakçılık ve Organize Suçlar (KOM) eski daire başkanı Hanefi Avcı’yla konuştuk.
Kamuoyunda dosyanın Ankara Emniyeti Cinayet Büro tarafından yürütülmesiyle ilgili tartışmalar var. Organize Suçlar ya da TEM’in bakması gerektiğiyle ilgili yorumlar yapılıyor. Normalde olması gereken işleyiş nedir?
Normalde olay ilk olduğunda olayın durumuna göre ilgili birim bakar. Bir silahlı saldırı, eğer ferdi bir olay olarak değerlendirilirse cinayet masası ya da ağır suçlar yani Asayiş Şube birimlerinin bakması gerekir.
Ama bu olayı bir organize suç grubunun işlediği kanaati varsa organize şubeye, bir terör örgütünün işlediği kanaati varsa oraya gönderilir.
Tabii ki emniyette hangi birimde olduğu çok önemli değil, bu yasal olarak tanımlanmış bir şey değil.
İlk başta konu, ferdi bir olay olarak düşünülmüş ve Cinayet Masası’na verilmiş olabilir. Ancak örgütlü bir olay kabul ediliyorsa, olayın oluş biçimine bakınca bir organize suç grubunun olaya dahil olduğu, arka planda daha geniş bir organize grubun olduğu anlaşılıyor, normalde organize suçlar şubesinde yürümesi lazım.
Ama orada başladığı için devam ettiriliyordur. Bunu biraz Emniyet yetkililerinin takdiri gibi diye düşünüyorum.
“Soruşturma belli açılardan oldukça iyi yürüyor“
Soruşturma sizce nasıl ilerliyor? Bir MHP İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi tutuklandı. Basına yansıdığı kadarıyla Ülkü Ocakları Genel Merkez yöneticiliği yapmış bir isim daha soruşturmaya dahil edildi, gözaltı geçirdi. İki Özel Harekat Şubesi polisi tutuklandı. Kilit isim denilen Doğukan Çep yakalandı. Soruşturma tahmin edilenin ilerisinde bir hız ve yine ilk hafta itibariyle tahmin edilenin ötesinde bağlantılara da ulaşarak ilerledi denebilir mi?
Emniyetin biraz seri ve pratik hareket ettiği görülüyor. Tabii şu ana kadar soruşturmayla ilgili bildiklerimiz basına sızanlar kadarıyla. Tamamını bilmiyoruz. Ama soruşturmanın en azından belli açılardan oldukça iyi yürüdüğünü görüyoruz.
Ancak önemli olan şu. Bu tahkikat da gösterdi ki bu olayların evveliyatı var. Evveliyatını çok geniş bir çevre biliyor.
Baktığınızda otuzdan fazla olay var. Bu tip olayların yaşanabileceğiyle ilgili emareler oluşmuş. On ay önce Mersin’de benzeri bir olay yaşanmış.
Kamuoyunun bildiği birtakım insanlar dövülüyor, darp ediliyor. Bunların hepsinin de belli bir merkezden birileri tarafından yönlendirildiği anlaşılıyor.
Bu olaylardaki kişilerin hiçbirinin de kendilerine saldıranla kişisel bir ilişkileri, alışverişleri yok. Hiçbir sorunları yok. Saldırıya uğrayanların ortak noktası, belli bir şeyi eleştirmeleri ve belli bir konuda konuşmaları. Bu çok vahim bir husus.
Belki Türkiye’deki birtakım şeylere alıştığımız için çok basit gibi görünüyor ama modern dünyada bir ülkede olabilecek en ağır şeydir. Bir kitleyi susturmaya yönelik, fikir ve düşünce özgürlüğünü engellemeye yönelik, insanların siyaseten belli kişileri belli grupları eleştirmesini engellemeye yönelik baskılar, tarif edilmez ağırlıkta bir olaydır.
Devlet buna tepki göstermek mecburiyetindedir. 36 olayla ilgili yeterli ciddiyette bir soruşturmanın yapılmaması; failleri ve arka planda organize edenleri cesaretlendirdi.
Evet, ülkeyi susturamazlar. İnsanlar mutlaka eleştirir, mutlaka konuşur. Hatta bu olaylar arttıkça daha da fazla eleştirilir.
Ama bunu bizlerin, sizlerin, gazetecilerin işlemesinden çok devletin çok ciddi bir reaksiyonel tepki vermesi, arka plandakileri soruşturması, aralarındaki bağlantıların ortaya çıkarılması gerekirdi. Sinan Ateş’in ölümünden önce bunlar yapılsa bu olaylar buraya kadar gelmezdi.
Devlet büyük bir eksiklik ve hata içerisindedir. Çünkü siyasi partiler bir ülkenin geleceği, yönetim organları. Siyasi partilerin bütün faaliyetleri de siyaset yapma, fikir üretmek, düşünce üretmek, yeni yönetim anlayışlarıdır. Bu da sadece konuşmakla olur. Düşünce özgürlüğü, siyasi partilerin en önemli aracıdır.
Bu konuda herkesin bunu teşvik edip desteklemesi gerekirken bizzat siyasetin insanları susturmaya çalışan hareketleri kabul edilemez.
“Devlet, konunun içyüzünü biraz teşhir etti”
Hani geçmişte 80 döneminde vardı. Bazı örgütler, Türkiye’yi farklı boyuta çekmek için karşı grupları düşman görerek saldırıyordu. Tamamen yanlıştı ama onun kendi içinde bir mantığı vardı.
Ama bugünkü dünyada; aynı şeyleri düşünen, birbirinden nüans farkları olan insanlara şiddet kullanılmasının ne dış dünyada, ne içeride, hiçbir mantıkla, hiçbir bakış açısıyla izahı yok.
Devlet bu olayda konunun içyüzünü biraz teşhir etti. Ancak bu daha işin başlangıcıdır. Ortaya çıkanlar henüz A harfidir.
Geriye doğru giderek, tüm bu olanların birbiriyle bağlantıları, bu olayları organize edenlerin ilişkilerinin ortaya çıkartılması lazım. Bunu kimler yapıyor? MHP içindeki bir klik mi yapıyor? Daha geniş bir çevre mi bu işin içinde? Yoksa başkaları mı organize ediyor?
Bunların bütün boyutuyla ortaya çıkartılması ve hukuk önüne götürülerek yargılanması lazım. Bu hesap sorulmazsa ülkenin geleceği için ciddi sıkıntı oluşur.
Şu anda soruşturma kapatılamaz bir noktaya doğru gidiyor. Bir sene de olsa, iki sene de olsa, on sene de olsa bu tahkikat devam eder. Elbet bu olayı organize edenlerden hesabın sorulacağı kanaatindeyim.
Şimdi burada birçok anormallik var. Böyle bir olay yaşandı. Birçok MHP yöneticisinin adı geçiyor. Eski Ülkü Ocakları yöneticilerinin adı geçiyor. Bu olay MHP’yi en azından bu açılardan da ilgilendiriyor.
O zaman MHP yönetiminin etik olarak kendi içinde bir soruşturma yaparak incelemesi lazım. Buna karışanlar kendi içlerinde de tasvip edilmez ve teşhir edilirse ülkenin geleceği ve demokrasisi için çok önemli olur. Ama o yapılmazsa ciddi bir eksiklik olur.
“Yargıtay Başsavcılığı inceleme yapmalıdır“
Eğer daha ileri taşınması gerekirse, parti içerisinde daha fazla bu işe karışan varsa bu dosyanın Yargıtay Başsavcılığı’na gönderilmesi gerekir. Yargıtay Başsavcılığı’nın bu dosyayı inceleyerek bir karar vermesi gerekir.
Çünkü siyasi partiler hakkında Emniyet tahkikatı olmaz. Normal yargı kurumları soruşturma yapamaz.
Soruşturma yapmak, partinin hareketlerini, hesaplarını vs. bütün işlemlerini incelemek veya inceletmek Yargıtay Başsavcılığı’nın görevidir. Yargıtay Başsavcılığı böyle bir inceleme yapmalıdır.
Çünkü olayın ölçüsü, vahameti, yıllardır devam ediyor olması, bazı insanların organik bağının çok net ortaya çıkması gibi nedenlerle böyle bir soruşturma ve araştırmaya ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.
Devlet görevlilerinin de, Emniyet’in, Milli İstihbarat’ın da bu olayları organize edenleri; ilişkilerini, irtibatlarını, alâkalarını ortaya çıkararak bu soruşturmayı yapan savcılığa, yargı makamına aktarması lazım.
Yani üç boyutlu olarak; hem adli yargı boyutu, hem istihbarat boyutu hem de Yargıtay Başsavcılığı’ndan olayın incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
“Siyasi partilerle ilgili yetki Yargıtay Başsavcılığı’nda“
Yargıtay Başsavcılığı incelemesiyle, MHP içindeki bu işe karışanların dışında partinin soruşturulması ya da denetlenmesi gibi bir süreç mi başlatılmalı?
MHP’nin, tutuklanan kişiler; basına intikal eden durumlar vb durumlarla ilgili kendi içinde bir araştırma başlatması gerekir. Buna karışan kişilerle ilgili kendi içtüzüğü açısından gereğini yapar. Bu, diğer kurumlara da topluma da önemli bir mesaj olur.
Ama devletin diğer kurumlarının siyasi partilerle ilgili herhangi bir işlem yapma imkanı yok. Bir siyasi partide bulunan kişilerin böyle bir olayla ilişkisi varsa, bu ilişkinin incelenmesi, araştırılması, soruşturması veya buna dayanarak siyasi partiler hakkında bir şey yapma yetkisi Yargıtay Başsavcılığı’nın görevidir.
Epey bir süredir bu tip olaylar oldu ve bunların MHP içindeki bağlantıları uzun süredir yazılıyor, çiziliyor. Kamuoyu gündemine gelen konuşulmuş, mektuplar yazılmış konular bunlar. Birçok olay var. Bu boyutuyla da Yargıtay Başsavcısı’nın bakması gerektiği kanaatindeyim.