Şimdiden hoş bulduk...

Etyen Mahçupyan

Mümkün olsa belki hepimiz değişimi izlemek ama etkilenmemek isterdik... Bunun özgüveni artırıcı, haklı olma duygusunu pekiştiren, fikirlerinizin ve inançlarınızın kalıcı olduğunu ima eden ve neredeyse huzur veren bir yönü olduğunu teslim etmemiz gerek.

Ancak bazen toplumsal devinim kişisel olanı kuşatıp içine alır. Değişim yıkıcı ve yapıcı zorlamasıyla ve buna oluşan tepkilerin sizi de sarsmasıyla hükmünü icra eder. Hayat elinizden bir miktar kaçar, yapılması gerekeni yapar, yaşanması gerekeni yaşarsınız.

2007'nin Ocak ayı benim hayatımda bir dönüm noktası oldu, bir derin parantez açtı... Halen kapanmamış bu parantezin ne zaman yerini sıradanlığa, iç huzura bırakacağını bilemiyorum. Ama aynı süreç yüzeyde, sosyal hayata ilişkin de bir parantez açmıştı ve şimdi o kapanıyor...

Hrant öldürüldüğünde Agos çalışanları beni gazetenin başına davet etmişlerdi. Tercih hakkım olduğunu düşünmediğim bu görev genel yayın yönetmeni olmamı ima ediyordu ve bu durumda Zaman'da yazmam söz konusu olamazdı. Bir süre sonra Taraf gazetesi yayına başladığında bana yapılan teklifi Zaman yönetimine ilettim ve olurlarını aldım. Çünkü Zaman'da yazmıyor olsam bile bu gazetenin yazarlarından biriydim ve bu ilişki hiçbir noktada kopmadı. Diğer bir deyişle Zaman'dan Taraf'a 'ödünç' gitmiş oldum... Cinayetten bu yana üç yıldan fazla geçti. Agos genç kadrosuyla bugün daha sağlam bir zemine oturuyor. Artık bana ihtiyaçları yok... Ve ben de Ekrem Dumanlı'nın deyimiyle 'yuvaya' dönüyorum.

Arada geçen sürede Agos ve Taraf gazetelerinde olmayı, kaderin bahşettiği bir lütuf olarak algılıyorum. Her iki gazete de Türkiye'nin demokratikleşme uğraşı içinde mukayesesiz mücadelelerin aktörü oldular, kendi çaplarında birer kahramanlık hikâyesi ürettiler.

Şimdi başka bir dönemin başındayız... Benim kişisel parantezim kapanırken, Türkiye siyasi hayatında da bir başka parantez kapanıyor. Ergenekon davası, cumhurbaşkanlığı seçimi ve referandum sonrasında, yaklaşan seçimler yeni bir dönemin kapısını açmaya aday. Bu yeni dönemin en belirgin ve kritik yönü muhafazakâr kesimin çoğullaşması, aktörleşmesi ve sorumluluk alması olacak.

Geçmişte muhafazakârların işi kolaydı... Devlet adına davrananlarla mesafe almak, bütün kötülüklerden arınmışlık duygusunu taşımak için yeterliydi. Muhafazakârları koruyan bir anlamda onların mağduriyetleri oldu... Siyaset ise o mağduriyeti yaratan zihniyeti hedef alıyordu ve haklı olmakla birlikte, epeyce 'dışarıdan' bir bakışı ima etmekteydi. Muhafazakâr siyaset bu süreçte eleştiriyi seslendirmeyi ve derinleştirmeyi öğrendi. Türkiye'nin demokratikleşmesi yolunda en büyük kazançlardan biri de bu oldu...

Ancak yeni dönem daha farklı bir 'görev tanımı' yapıyor. Muhafazakârların eleştiriden özeleştiriye geçme zamanı geldi... Geçmiş döneme damgasını vuran siyaset, yanlışı yıkma mücadelesiydi. Şimdi yaşanabilir olanı inşa dönemi ve muhafazakâr kesimin önünde ciddi bir sorumluluk alanı var. Orada da bir parantez kapanıyor ve ucu açık bir süreç başlıyor.

Bu süreçte zihniyet zorlanacak ve değişecek... Muhafazakârların dünyasında yeni bakış ve anlayışların serpilmesine, farklı tutumların sürtüşmesine tanık olacağız. Doğal olarak bu değişim dinamiğini bir tür karmaşa olarak algılayacak, 'uyumun' bozulmasından rahatsız olacaklar da bulunacak. Ama muhafazakâr toplum kaçınılmaz olarak farklılaşacak, kendi içindeki çatışmalarla yüzleşerek ve onları anlayarak olgunlaşacak...

Bunun bir yeniden kimlikleşme veya daha az dindarlaşma olmayacağını vurgulamakta yarar var. Öte yandan kimliğin de dindarlığın da anlamı değişecek. Ucu açık bu yeni 'silkinme' döneminin kritik aktörleri ise demokrat zihniyetli muhafazakârlar olacak. Çünkü özeleştirinin yapıcı bir mecrada taşınması ve yeniyi inşa ederken işlevsel olmasında büyük yarar var. Aksi halde muhafazakâr dünyanın siyasetin getirisinin peşine takılıp savrulması ve yozlaşması da son derece mümkün.

Dolayısıyla önümüzdeki dönemde görmek yetmeyecek, söylemek gerekecek... İzlemek yetmeyecek, aktörleşmek gerekecek... Düşünmek yetmeyecek, açıklamak gerekecek... Anlamak yetmeyecek, kalıp kırmak gerekecek...

Zaman bunun için var... Ve Zaman da değişecek.

Yeniden başlayanlara 'hoş geldin' denir, ama galiba bu gazeteye de okuyucusuna da yeni dönemde topluca bir daha 'hoş geldin' denecek.

ZAMAN