Londra merkezli Wikileaks isimli kuruluşun hazırladığı rapor dünya gündemine bomba gibi düşerken Washington’un da etekleri tutuştu.
Organizasyon bundan daha önce yayınladığı Afganistan raporuyla da dikkat çekmiş, 2004-2009 seneleri arasında Afganistan’daki sivil halk ölümlerinin 20.000’e ulaştığını bildiriyorlardı. Obama 2009 yılının Ocak ayında ABD halkı önünde içtiği antla Bush’un bıraktığı kötü mirası temizleyeceğini, dünyanın dört bir yanını kaplayan anti-amerikancılığa son vereceğini, atılan köprüleri tekrar inşa edeceğini bildirmiş, mesajı ülkede uzun süredir beklenen bir müjde gibi algılanmıştı. Afganistan’ın ve arkasından Irak’ın işgali ve bunların hepsini kapsayan ve teröre karşı savaş adının arkasına saklanan Müslümanlara karşı yürütülen günümüz haçlı seferleri tahmin edilemeyecek kısa bir sürede Amerikan karşıtlığını dünyaya yaydı. Obama da süregelen pragmatist realizmden bir miktar kendisini ayrışmış lanse edip daha normatif bir idealism benimseyeceğinin işaretlerini verdi ilk konuşmasında.
Obama’nın inandırıcılığından daha çok, dünyanın ona inanma ihtiyacı baskın çıktı da denebilir, beklentiler de böylece yükseldi. Yani belki de retorikte kalacağı hemen hemen yüzde yüz olan bir söyleme herkes dört elle sarılmayı daha kolay buldu, o günlerde. Ve... bugün sonuç? Bush’un bıraktığı yerden daha da kötü bir durum. Bugünkü durum Bush döneminden bağımsız düşünülemez elbetteki. Obama’nın önündeki en önemli sorunlardan biri bir önceki yönetimle özdeşleşen insan hakları ihlallerinin, zulümlerin bitmemiş, ve sorumluların hesaba çekilememiş olmasıdır.
Wikileaks’in yayınladığı rapor da bunun bir kanıtı. Organizasyonun geçtiğimiz haftasonu yayınladığı dört yüz bin doküman Irak’ta Amerika eliyle yapılan dövme, işkence, öldürme ve her türlü insanlık dışı muameleyi gözler önüne seriyor. Bütün bunlar özel Amerikan ve Iraklı güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen katliamlar. Amerikalılar aynı zamanda Iraklı görevlilerin elinde zulüm görenlerin durumunu da hiçbir yere bildirmemişler. Yani herkes kendi işkencesini yapmaya devam etmiş, birbirlerine dokunmayan yılanlar gibi. Öyle anlaşmışlar. Rapor 2004 yılının ilk gününden 2009’un son gününü de içine alan döneme ait. Bu döneme ait ölüm sayısı 109.032 ki bunların 66.081’i sivil halktan oluşuyor.
Toplam rakamın sadece 23.984’ü “düşman” olarak nitelendirilmiş. Bu durumda geri kalanlar şu veya bu şekilde yanlış ateşe kurban gitmiş insanlar oluyor. Diğer bir deyişle altı senelik süre zarfında Iraklı halktan günde otuz bir kişi hayatını kaybetmekteymiş.
Bu çarpıcı rakamlar haber sitelerine düştüğünde hafızama kazınmış bir bilgiyle tekrar sarsıldım. Irak işgalinden bir süre sonraydı. Amerikan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’di, henüz değişmemişti. Bush yönetiminin yeryüzünde en kibirli dolaştığı yıllardı da. ABD askerlerine moral vermek babından Başkan Bush başta olmak üzere devlet erkanı Irak’a sürpriz ziyaretlerde bulunuyorlardı.
Güvenlikleri açısından gizli tutulan ziyaret zamanı en beklenmedik anda askerleri kendilerini bu diyarlara gönderen yetkililerle karşı karşıya getiriyordu. İşte böyle sürpriz bir ziyarette, Rumsfeld bulunduğu gemide savaşa dair rakamlar veriyor, o güne kadar kaç Amerikan askerinin öldüğünü, yaralandığını veya çarpıştığını anlatıyordu ki dinleyicilerden bir soru geldi. Şimdiye kadar Iraklılardan hiç söz etmediniz, onlardan ölenleri veya yaralananları saymadınız mı? Cevap tüyler ürperticiydi: Hayır. Onları saymıyoruz..
Orientalist varsayımların bütün çirkinliğiyle karşımıza dikildiği bu cevapla sizi baş başa bırakıyorum: Onları saymıyoruz.
YENİ AKİT