Şimdi ne olacak?

Anayasa Mahkemesi'nin "iddianame"yi kabul etmesinin hemen ardından bir gazete internet sitesinde soruyordu: "Şimdi ne olacak?"

Cevap tahmin ettiğiniz gibiydi: İddianame AKP'ye gönderilecek, savunma istenecek, ek süre talep edilebilecek, savcı esas hakkındaki görüşünü açıklayacak vs.

Bir başka gazetenin sorusu da şöyledi: "Piyasalar kararı nasıl karşıladı?"

Bir başkası: "Dünya basını kararı nasıl duyurdu?"

Bu sorular içinde benim kafamı kurcalayan ilk soruydu: "Şimdi ne olacak?"

Sahiden, iddianame kabul edildiğine göre şimdi ne olacak?

Bu hayati sorunun kesin cevabı bende yok maalesef; kimsede olduğunu da sanmıyorum ya...

İddianamenin kabulüyle Türkiye öyle bir sürece girmiştir ki, bugün için ne bu sürecin nasıl bir şey olduğunu ne de bu sürecin ülkeyi nereye götürübileceğini tahmin etmek imkansızdır.

Bu hafta bütün "saflığımla" kaleme aldığım "'İade'yi beklerken" başlıklı yazı dizisinin ikincisinde şöyle diyordum:

"Konu 'hükümet' olduğuna göre, soruşturma ya da dava sonuçlanıncaya kadar 'açığa alma' filan gibi bir formülün uygulanması da mümkün olmadığına göre, ne olacak o zaman durumumuz?"

İşte bugün o "durum"dayız. Yani:

"Cumhuriyetin en temel ilkesine aykırı fiillerin odağı olmakla suçlanan bir hükümet –hiç bir şey olmamış gibi- dava sonuçlanıncaya kadar yoluna devam mı edecektir? İsterseniz bu durumda neler olacağını şildiden söyleyeyim:

Tabii ki, davanın görülmeye başlamasının üzerinden çok geçmeden 'muhalif' parti ve 'sivil toplum' başlayacaktır homurdanmaya: 'Olur mu böyle şey? Cumhuriyetin en temel ilkesine aykırı fiillerin odağı olmakla suçlanan bir parti hükümet edebilir mi? Bir şeyler yapmalı. Hiç değilse dava sonuçlanıncaya kadar bir 'ara yönetim' formülü bulunmalı."

"Şimdi ne olacak"a ilişkin tahminim böyle benim.

Bu tahmini yapan başkaları da var. Mesela, iddianamenin kabulünün açıklanmasının hemen ardından "Gelinen nokta hiçbir şekilde güzel olmamıştır. Bunun suçlusu AKP'dir. Ülkenin getirildiği noktanın sorumlusu, AKP'dir" açıklamasını yapan MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, "kabul" öncesi medyaya düşen bir başka açıklamasında bakın neler diyordu:

"Bu ilkidarın tüm eylemleri ve çıkaracağı kanunlar, aldıkları kararlar ve atamalar bundan sonra şaibeli olacaktır."

Ben bundan sonrasının Şandır'ın bu sözlerinin işaret ettiği doğrultuda oluşacağını sanıyorum. Göreceksiniz (belki de gördünüz bile), içinde "şaibeli" sözcüğü geçen benzer bir açıklamanın CHP'den (ve de "sivil toplum"dan) gelmesi gecikmeyecektir.

Yani özetle, Türkiye bugünden itibaren hükümeti "şaibeli" olarak nitelenen bir ülke durumundadır. Bu eşikten sonra neler yaşanabileceğini siz sıralayabilirsiniz...

Ülkemize mahsus "demokrasi mi hukuk mu?" gevezeliğinin bizi getirdiği yer burasıdır artık.

Ülkenin içine sokulduğu bu büyük kriz (her bakımdan) nasıl aşılacaktır? Bin çeşit senaryonun dolaştığı bir ülkede yargının siyasete yaptığına bakın...

Tek başına iktidar olmuş (hem de yedi yıldır işbaşında) bir siyasi partinin kapatılması isteğiyle mahkeme kapısında süründürüldüğü nerede görülmüş?

Ne isteniyor bilmiyorum ki. Milletin sonunda sadece "milli irade"ye asılıp "hukukundan başlarım" diye homurdanmaya başlaması gibi bir felâket midir istenen.

Bugünden itibaren hiçbir şeyin dünkü gibi olmadığı bir döneme girdiğimizi asla unutmayalım.

Yeni Şafak gazetesi