bengin_boti@hotmail.com
Bu toprakların en can yakıcı sorunlarından biri olan Kürt Meselesini anlayabilmek ve çözüm yollarını tespit edebilmek için yaşanılanları iyi tahlil etmek gerekmektedir. Yarınlara daha sağlıklı adımlarla ilerleyebilmek, ancak dünü iyi okumak, bugünü iyi izlemek, geçmişi ve bugünü harmanlayarak bir hedef çizmekle mümkündür. Sorunun geçmişini, geçmişteki yaklaşımları, bu yaklaşımların bugüne yansımalarını sağlıklı bir şekilde yorumlamayı başaramazsak sadra şifa bir çözüme varmamız mümkün değildir.
Özellikle Müslümanca tavır geliştirme endişesi taşıyan çevrelerin, geçmişi iyi incelemeleri, bugüne dair farklı ve yeni yaklaşımlar geliştirmeleri gerekmektedir. Doğrusu geçmişte bu başarılamadı. Özgün bakış açıları geliştirilemedi. Geride kalan iki yüzyıllık süre içerisinde, bu topraklarda muhafazakâr kesimler tarafından Kürt halkına, Kürtlerin haklı taleplerine olumlu hiçbir katkı sağlanmadı. Muhalif İslami çevrelerden de dikkate değer bir katkı sağlandığı söylenemez. İslami hassasiyeti olan çevreler, ne yazık ki uzun bir dönem soruna karşı sessiz kaldılar. Hatta çoğu zaman resmi söylemin payandası, resmi politikaların gönüllü birer neferi oldular. Denilebilir ki; Kürtlere karşı geliştirilen birçok olumsuz uygulama, bu yapıların manevi duyguları kullanılarak gerçekleştirildi.
1950’lere kadar inançlı Kürt’lerin kontrolünde hareket eden Kürt muhalefeti de bu yaklaşımların ve bazı yerel unsurların yanlış uygulamaları sonucu bu dönemden sonra kulvar değiştirmiş, farklı çevrelerden destek arayışlarına girmiştir. Bu dönemde hız kazanan muhafazakârların sisteme eklemlenmesi süreci, dindar Kürtleri de devre dışı bırakmış, soruna karşı duyarsızlaştırmıştır. İlginçtir ki; bu süreçle beraber, soruna müdahil olanlar, kendi siyasal düşüncelerine yakın çevrelerden çok ciddi destekler alabildiler. Hatta söz konusu çevreler, düşünsel birliktelik yaşadıkları Kürtlerle birlikte birçok bedel bile ödediler/ödemeye devam etmektedirler. Belki de bu nedenledir ki; soruna duyarlı olanların önemli bir kısmı kendini farklı yapılanmalara yakın hissederken, Müslüman çevrelerden uzak durdular. Zaten bu süreçte bir kısım muhafazakâr/dindar çevrenin de meseleye bağımsız bakabilen, problemleri dillendiren bireylere karşı acımasız eleştiriler geliştirdikleri, onları “ırkçı/milliyetçi” olmakla suçladıkları bilinmektedir. Özellikle sorunu birebir yaşayıp itirazlarını yüksek sesle ifade eden bireylerin, söz konusu yapılanmalar içinde ne tür sıkıntılar yaşadığını birçoğumuz biliyoruz. Hatta bu tür yaklaşımlar nedeniyle çok farklı noktalara savrulan birçok kişiden bahsedebiliriz. Yapılan yoğun propaganda etkisiyle, birçok kişi ikileme düşmüş, ya inançlarını sorgulamaya ya da düşüncelerini, doğal aidiyetlerini, sıkıntılarını bastırmaya yönelmiştir. Bunun sonucunda da ya başka çevreler içinde kaybolmuş; ya da en azından edilgenleşerek sorunun çözümü için taraf olmaktan uzaklaşmıştır. Hal böyle olunca da dünyanın başka noktalarındaki sorunlara karşı duyduğu duyarlılığı, yanı başındaki sorunlara karşı geliştirememiştir. Söz konusu kişiler herhangi bir durum karşısında çok seri bir şekilde tavır geliştirebilirken, Kürt meselesi özelinde bir olumsuzluk karşısında çekingenlik ve kararsızlık gösterebilmektedir.
Bütün bunları şikâyet amaçlı söylemiyorum. Bir vakıayı ve sonuçlarını anlatmak için ifade ediyorum. Bu sonuçlardan yola çıkarak özellikle İslami hassasiyetli Kürtlerin bundan sonra neler yapması gerektiği üzerinde yoğunlaşmak ve bir yol haritasına kapı aralamak amacıyla dillendiriyorum. Çünkü; bugün her zamankinden daha iyi anlaşılıyor ki; mütedeyyin Kürtlerin bu soruna acil bir şekilde el atması gerekmektedir. Sorunun gergin sinir uçlarının rehabilite edilmesi, sağlıklı adımlar atılabilmesi, bu meselenin istenen seviyede konuşulabilmesi için İnançlı bölge insanının ve bölge gerçekliğini birebir yaşamış değişik yerlerde ikamet eden bireylerin ön plana çıkması gerekmektedir.
İnançlı Kürtlerin birçok farklı yapılanma içinde oldukları, farklı çevreler ile hareket ettikleri bir vakıadır. Hiç kimse bu ilişkilerini devre dışı bırakmaya zorlanmadan, bir “Kürt meselesi çözüm platformu” oluşturulabilir. Bunun için en üst derecede ortak bakış açılarına sahip olmak gerekmiyor. Temel hedefi Kürt meselesinin çözüm yolunda bir nebze katkı sağlamak, bu toprakların asli ruhuna uygun bir yol haritasının çizilmesi için girişimlerde bulunmak olan böyle bir platformun zaman geçirilmeden tesis edilmesi gerekmektedir. Legal zeminde, her şeyin açık bir şekilde konuşulabileceği, önyargılardan uzak, iyi niyetli bir çalışmanın kısa zamanda güzel meyveler vereceği şüphe götürmemektedir. Bu işin sorumluluğu, bilinçli Müslüman kesimlerin omuzlarındadır.
Hiç kimse içinde bulunduğu yapıdan icazet almayı beklememelidir. Edinilen tecrübeler göstermiştir ki; bu ülkedeki Müslüman yapılanmaların çoğu bu soruna karşı önyargılıdır. Muhalif ve sorgulayıcı bakış açılarını yapılanmalarının merkezine oturtan küçük oluşumlar dışında, soruna ciddi bakış açıları geliştirebilen oluşumlardan söz etmek oldukça güçtür. Bu durumda her yapıdaki Kürt unsurların birbirleriyle iletişime geçerek bir an evvel bir üst platform oluşturması gerekmektedir. Böyle çalışmalar farklı alanlarda da denenmektedir. Herkes içinde bulunduğu yapılanmayı koruyarak böyle bir çalışmanın içinde yer alabilir. Mevcut yapılanmalar da bu durumu normal karşılamalıdır. Ancak son kertede sorunu anlamayan, anlamak istemeyen, kendi penceresinden bakmaya devam eden yapılanmaların da bu tavrı kendilerini bağlamaktadır. Bu çevrelerle iletişim içindeki müteşebbisler de kendi ilişki biçimlerini kendileri belirleyeceklerdir.
Bu sorun tek bir kesime bırakılamayacak kadar ağır ve çeşitlidir. Bu mesele iç içe geçmiş sorunlar yığını haline gelmiştir. Tek boyutlu bakış açıları, tek boyutlu yorumlama çabaları yeterli gelmeyecektir. Sadra şifa bir projenin ortaya çıkarılabilmesi için, hizip, grup, yaklaşım farkı gözetilmeksizin, planlı programlı bir müdahale aciliyeti söz konusudur.
Bu bir kuraldır; eğer dikkate alınmak istiyorsanız, önce siz kendinizi dikkate alacaksınız. Kendiniz olmadığınız, varlığınızı, değerlerinizi ortaya koymadığınız, “ben varım ve buradayım” demediğiniz müddetçe, hiç kimse size gereken saygıyı göstermeyecektir. Kimseden saygı, ilgi ve dikkat bekleme hakkına sahip olamazsınız.