28 Şubat davasında son dönemde peşpeşe yaşanan olumsuz gelişmelerin ardından gelen bu haber, 28 Şubat gibi 27 Nisan askeri müdahalesinin de örtbas edilmeye çalışıldığı endişesini doğurdu. Sivil hükümete karşı bir müdahale olduğu açık olan 27 Nisan muhtırasına karşı sivil savcılıkça başlatılan soruşturmanın askeri savcılığa devredilmesi kabul edilemez bulunuyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, TSK'nın resmi web sitesine koyduğu bir bildiri ile laiklik vurgusu üzerinden Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AK Parti aleyhinde açık bir tavır almıştı. Bu bildirinin ardından Türkiye'de bir ilk yaşanmış, hükümet bildiriye karşı açık bir tepki göstermişti. 1,5 yılı kapsayan cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde peşpeşe olaylar yaşanmış, 27 Nisan muhtırası, Danıştay ve Zirve katliamları ile cumhuriyet mitingleri gibi 30'a yakın provokasyon gerçekleşmişti. Tüm bu kışkırtmalara karşın hükümetin direnmesi ve halkın desteği ile Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilmişti.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, TSK'nın resmi web sitesine koyduğu bir bildiri ile laiklik vurgusu üzerinden Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AK Parti aleyhinde açık bir tavır almıştı. Bu bildirinin ardından Türkiye'de bir ilk yaşanmış, hükümet bildiriye karşı açık bir tepki göstermişti.
Genelkurmay'ın, 2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahalesi bu muhtırayla sınırlı kalmamış, siyasilere mesaj göndererek Abdullah Gül'ün seçilmesini engellemeye çalıştığı da Ergenekon davasına yansıyan bir belgeyle ortaya çıkmıştı. Dönemin Genelkurmay İstihbarat Şube Müdürü Albay Turgut Ak'ın hazırladığı bilgi notuna göre, Org. İlker Başbuğ, Anavatan lideri Erkan Mumcu'ya şu mesajı göndermiş: 'Anayasa Mahkemesi'yle konuştuk, AKP'yi kapatacaklar. Erdoğan, Gül ya da Arınç seçilirse TSK müdahale edecek. Size yeni oluşum sözü veriyoruz.'
Dönemin sivil hükümetine karşı bir müdahale olduğu açık olan bu girişimlere karşı sivil savcılıkça başlatılan soruşturmanın askeri savcılığa devredilmesi kabul edilemez bulunuyor.
Adalet Platformu Başkanı Adem Çevik'in suç duyurusu üzerine , Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği, 2 Şubat 2012 tarihinde 27 Nisan e-muhtırası ile ilgili soruşturma başlatmıştı.
Soruşturma için Ankara'da, özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin görevlendirilmişti. Çetin, 28 Şubat soruşturmasını da yürüten ve halen davanın duruşmalarına katılan savcı aynı zamanda. Savcı Çetin, 27 Nisan e-bildirisiyle ilgili yapılan suç duyurularını dikkate alarak ayrı bir soruşturma başlatmış, “E muhtıra” ile ilgili Türkiye genelinde yapılan diğer suç duyuruları da Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nde birleştirilmişti.
27 NİSAN BİLDİRİSİ KONTRGERİLLA KIŞKIRTMALARININ 20. SIRASINDA YER ALDI
Genelkurmay'ın muhtırası, Cumhurbaşkanlığı makamının AK Partili bir isme geçmesini istemeyen kontrgerillacıların düzenlediği bir dizi kışkırtmanın 20'nci sırasında yer alıyordu. Süleyman Demirel'in 01 Mayıs 2006 tarihinde, 'Okumak için Arabistan'a gidin' diyerek başörtülülere hakaret etmesiyle başlatılan kontrgerilla harekatında, ikinci sırada 5 Mayıs 2006'da Cumhuriyet gazetesinin bahçesine peşpeşe günler içinde üç kez bombalı saldırı düzenlenmesi, üçüncü sırada ise 17 Mayıs 2006'da Danıştay'a düzenlenen ve cinayetle sonuçlanan saldırı ve ardından cenaze töreninde kalabalıkların hükümet üyelerine saldırtılması yer almıştı. 29 adet kışkırtmanın gerçekleştiği kontrgerilla harekatı başarısızlıkla sonuçlandı. Seçimlerde AK Parti oy patlaması yaparken, cumhurbaşkanlığı makamına da Abdullah Gül seçildi.
27 NİSAN MUHTIRASI NEDİR?
Türkiye demokrasisi sık sık askeri darbeler ve muhtıralarla zarar gördü. 1960, 1980 askeri darbeleri, 12 Mart 1971 muhtırası ve 28 Şubat post modern darbesi Türk demokrasisini rayından çıkaran gelişmeler oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı günlerde, 27 Nisan 2007 tarihinde, askerler TSK'nın sitesinde yayımladıkları bir bildiri ile sivil siyasete müdahale etmeye çalıştı. Ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kararlı tutumu ve AK Parti hükümetinin bu bildiriye çok sert cevap vermesiyle bildiri amacına ulaşamadı. 4 yıl boyunca TSK sitesinde tutulan bildiri ancak 2011 yılı Ağustos ayında yayından kaldırıldı.
GECE 23:20'DE BİR E-MUHTIRA
Genelkurmay Başkanlığı'nın 27 Nisan 2007'de yaptığı basın açıklaması gece saat 23.20'de yayımlandı. Açıklamada 'laiklik' vurgusu ağırlık kazansa da bildiri, kamuoyunda 'Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olmasını Genelkurmay'ın istemediği ve buna müdahale ettiği' şeklinde algılandı. Açıklama bütün demokrat siyasetçi ve gazeteciler tarafından 'muhtıra' olarak nitelendirildi ve internetten yapıldığı için 'e-muhtıra' olarak adlandırıldı. Muhtırada isim verilmeden Gül'ün adaylığına karşı çıkılmış ve Gül'ün cumhuriyetin değerlerine bağlı olmadığı öne sürülerek, Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı'nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği 'Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak' ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasa'nın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir ifadeleri kullanılmıştı. Bildiride geniş bir düşman profili de çizilmiş, Ulu Önder Atatürk'ün, 'Ne mutlu Türküm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır denilmişti.
4,5 YIL ISRARLA SİTEDE TUTULDU
Türk demokrasi tarihi için 'utanç' anlamını taşıyan bu bildiri, 4,5 yıl boyunca TSK'nın internet sitesinde tutuldu. Yayımlanan e-muhtıradan güç alan muhalefet milletvekilleri ve anayasa mahkemesi, cumhurbaşkanlığına Abdullah Gül'ün seçilmesini engelledi. Bu açık engellemeler karşısında AK Parti erken seçime gitme kararı aldı. Genelkurmay'ın açıklamasına rağmen AK Parti yeniden cumhurbaşkanı adayı olarak Abdullah Gül'ü göstereceğini belirtti. AK Parti oy patlaması yaparak yüzde 47 oy aldı. Seçim sonuçları, halkın askeri müdahalelere ne denli karşı olduğunu belirtmesi bakımından önemliydi. Fakat buna rağmen TSK o bildiriyi 4,5 yıl boyunca sitede yayınlamaya devam etti.
MUHTIRAYA AYNEN İADE
27 Nisan 2007'de Genelkurmay'ın yayımladığı bildiriye karşı hükümet dik durarak, muhtırayı bir anlamda 'aynen iade etti.' İşte, Türkiye'de çok önemli bir kırılma noktası da sayılan ve hükümet adına Cemil Çiçek tarafından yapılan o tarihi açıklamadan satır başları:
Dün Genelkurmay Başkanlığı tarafından çeşitli konulardaki görüşlerini ifade eden bir açıklama basın yayın organlarına gece yarısı verilmiş ve Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yayımlanmıştır. Bu açıklama hükümete karşı bir tutum olarak algılanmıştır. Kuşkusuz, demokratik bir düzende bunun düşünülmesi dahi yadırgatıcıdır. Öncelikle söylemek isteriz ki, Başbakan'a bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığı'nın herhangi bir konuda hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik bir hukuk devletinde düşünülemez. Genelkurmay Başkanlığı, hükümetin emrinde, görevleri anayasa ve ilgili yasalarla tayin edilmiş bir kurumdur. Anayasamıza göre, Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakan'a karşı sorumludur. Bildirinin bu hassas dönemde, anayasa mahkemesi eksenli tartışmalar yapılırken ortaya çıkması, yüce yargıyı etkilemeye yönelik bir girişim olarak algılanacaktır. Herkes şunu açıkça bilmelidir ki, hükümetimiz, devletimizin Anayasa'nın 1, 2 ve 3. maddelerindeki temel ve vazgeçilmez ortak değerleri, ülkemizin birlik ve bütünlüğü, milletimizin saygınlığı, Türkiye'nin laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olma niteliği konusunda herkesten daha fazla taraftır ve hassastır. Cumhuriyetimizin temel niteliklerine, anayasa ve yasalara aykırı, gerçek ve tüzel kişiler tarafından zaman zaman ortaya konan hiçbir tutum ve davranışı tasvip etmek mümkün değildir. Genelkurmay Başkanlığı'nın hükümetle ilişkileri bakımından son derece yanlış ifadelerin yer alması üzücü olmuştur. ... Güven ve istikrarı zedeleyenler, ülkemizin ve milletimizin ali menfaatleri bakımından doğuracağı olumsuz sonuçların sorumluluğunu da yükleneceklerini bilmelidirler.
İBRET VERİCİ KAYITLAR: O TARİHTE KİM NE DEMİŞTİ?
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal: Bu tablonun değişeceğini meydanlar gösterdi. Müdahaleye uğrayan yönetimlere halk sahip çıkmadı. Halkımız devlet organlarıyla çatışanlara sahip çıkmaz. Bu ortamda mağduriyet yok dayatma var. Anayasa Mahkemesi 367 kararını onaylamazsa ülke çatışmaya gider.
CHP Parti Sözcüsü Mustafa Özyürek: Tabii bu bir muhtıradır. Hükümetin bunun gereğini yerine getirmesi gerekir.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen: Genelkurmay'ın tesbitleri bizim tesbitlerimizden farklı değildir. Altına imzamızı atarız. 'Ne mutlu Türküm diyene' sözünü kimse küçümseyemez ve bunu küçümseyenleri devletin düşmanı sayarız. Türkiye'yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz.
CHP Genel Sekreteri Önder Sav :(Muhtıranın ardından Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 367 kararından sonra) Gözümüz aydın, Türkiye'nin gözü aydın.
CHP milletvekili olan Nur Serter: Genelkurmay Başkanı'na 'memur' diyen bir zihniyete karşı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin önünde, şanlı ordumuzun önünde saygıyla eğiliyoruz. Türk ordusu çok yaşa. Türk ordusu, 27 Nisan'da bizim sesimizi duymuş, bizim sesimize sahip çıkmış, demokrasiye sahip çıkmıştır. 27 Nisan'da Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek iradesine sahip çıkmıştır.
TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ: AKP toplumda gitgide artan ve TÜSİAD'ın da paylaştığı laik rejimi koruma kaygısını yeterince dikkate almıyor. Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamasıyla yaratılan fiili durum demokratik teamüllere uygun değil. Laikliği ve demokrasiyi korumak için bir an önce genel seçimlere gidilmeli.
Tufan Türenç (Hürriyet): Tabii ki bu bir muhtıradır. Bu muhtıranın özü AKP'nin çıkardığı cumhurbaşkanı adayına Türk Silahlı Kuvvetleri'nin karşı olduğunu açıklıyor.
Ahmet Hakan (Hürriyet): 'Muhtıraya karşıyız' diyeceğiz ve ötesini söyleyemeyecek miyiz? Ben ötesini de söylerim arkadaş.
Ertuğrul Özkök (Hürriyet): Demokrasi kaygısıyla, sadece askeri eleştirmek, ne adil, ne yararlı, ne de sonuç verici bir girişim olacaktır. Çünkü o bildiride savunulan görüşler, toplumun önemli bir bölümü tarafından paylaşılmaktadır.
Yılmaz Özdil (Sabah): Hala deniyor ki, bundan sonraki adım ne olur? Bundan sonraki adım, tank olur. Gücüm var diye dayatırsan, gücü olan sana dayatır.
Hıncal Uluç (Sabah):Ordu sonuna kadar bekledi. Gerekli uyarıları en demokratik şekilde yaparak, Sözde değil, özde diyerek bekledi.
Ural Akbulut (Dönemin ODTÜ Rektörü): Bu ikinci 28 Şubat'tır TSK her şeye rağmen soğukkanlı davranmıştır.
Fikret Bila (Milliyet): TSK, türbanın ve temsil ettiği zihniyetin Çankaya'ya çıkmasına karşı ilkesel bir duruş sergilemiştir.
Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç: Kamuoyuna bilgi veriliyor ve bunların gereği yapılmazsa istenmeyen şeylerin olabileceği mesajı verilmek isteniyor.
Oktay Ekşi (Hürriyet): Bu adı konmamış bir muhtıradır. Genelkurmay Başkanı'nın sözleri gayet açık, eğer demokrasinin kavram ve kuramlarını kullanarak bu cumhuriyetin laik karakterini tahrip etmek onu yıkmak istiyorsanız biz buna müsaade etmeyiz diyor.
BELGE-1: İŞTE GENELKURMAY'IN 27 NİSAN 2007 TARİHLİ BİLDİRİSİ
BASIN AÇIKLAMASI, TARIH : 27 Nisan 2007, NO : BA - 08 / 07
Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır.
Bu bağlamda;
Ankara'da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde Kur'an okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir.
22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa'da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur.
Ayrıca, Ankara'nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli'de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli'nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.
Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı'nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir.
Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir.
Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya'da ortaya çıkan olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir.
Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı'nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir.
Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir.
Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
BELGE-2: CUMHURBAŞKANI SEÇİMLERİNE TSK MÜDAHALESİNE DAİR BİR BAŞKA YAZILI BELGE
Genelkurmay'ın, 2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahalesi bu muhtırayla sınırlı kalmamış, siyasilere mesaj göndererek Abdullah Gül'ün seçilmesini engellemeye çalıştığı da belgeyle ortaya çıkmıştı. Dönemin Genelkurmay İstihbarat Şube Müdürü Albay Turgut Ak'ın hazırladığı bilgi notuna göre, Org. İlker Başbuğ, Anavatan lideri Erkan Mumcu'ya şu mesajı göndermiş: 'Anayasa Mahkemesi'yle konuştuk, AKP'yi kapatacaklar. Erdoğan, Gül ya da Arınç seçilirse TSK müdahale edecek. Size yeni oluşum sözü veriyoruz.'
Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş'ın ofisinde ele geçirilen 51 No'lu DVD içerisinde yer alan bir belge, 367 kriziyle başlayıp 27 Nisan e-muhtırasına kadar uzanan süreçte yaşanan karanlık olaylara ışık tutuyor. Ergenekon davasına bakan mahkemeye ulaşan belgenin altında dönemin Genelkurmay İstihbarat Şube Müdürü Albay Turgut Ak'ın imzası var. 'Gizli' ibareli belgede, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'un, danışmanı Nuran Yıldız'ı parti liderlerine göndererek seçim sürecini yönettiği öne sürülüyor. CHP, DYP ve Anavatan'a Meclis'e girmemeleri yönünde talimat verildiğini gözler önüne seren belgede, Başbuğ, Anavatan lideri Erkan Mumcu'ya özetle şu mesajı iletmiş: Anayasa Mahkemesi'yle konuştuk, AKP'yi kapatacaklar. Erdoğan, Gül ya da Arınç'tan biri seçilirse TSK müdahale edecek. Yeni oluşum sözü veriyoruz. İddiada adı geçen Erkan Mumcu, Yıldız'ı tanıdığını ancak böyle bir görüşme yapmadığını savunmuştu.
BELGE-3: TSK MÜDAHALESİNE DAİR SES KAYDI: KARADAYI'DAN ERKAN MUMCU'YA TELEFON
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi için 367'yi bulamazlarsa bu iş katiyetle bitiyor. (Erkan) Mumcu zaten teklifi yapan p...k kendisi. Cumhurbaşkanlığı seçimine kesinlikle girme dedim, girmedi. O girseydi seçiliyordu Abdullah Gül..Yaklaşık 3 yıl önce internete düşen yukarıdaki ses kaydının 28 Şubat döneminin Genelkurmay başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'ya ait olduğu ileri sürüldü. Karadayı, 11. cumhurbaşkanlığı seçimlerine nasıl müdahale ettiğini anlatıyordu. Dönemin Anavatan Partisi'nin lideri Erkan Mumcu'ya 11. cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Meclis'e girmemesi talimatını verdiğini söylüyordu. Mumcu'yla birlikte DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar da cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmayacaklarını son dakikada açıkladı. İlk tur oylamasından sonra ise Genelkurmay sitesinde 27 Nisan bildirisi yayınlanmış; hükümet ve sivil toplum kuruluşları söz konusu bildiriye sert tepki göstermişti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, daha sonra söz konusu bildiriyi kendisinin hazırladığını açıklamıştı.
Muhtıra haricinde, tartışmalı süreçle ilgili yeni belgeler de ortaya çıkmış, askerlerin, seçimlere müdahalesinin sadece emekli orgeneralle sınırlı olmadığı da tespit edilmişti. Buna göre Genelkurmay karargahı cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde aktif olarak rol oynamıştı. Islak imzalı 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunulan emniyet tespit tutanağının eklerinde yer alan bir belge, Karargah'ın seçim sürecinde neler yaptığını gözler önüne seriyordu. 2009 yılında ikinci Ergenekon davası sanığı emekli Albay Levent Göktaş'ın ofisinde ele geçirilen 51 No'lu DVD içerisinde yer alan bilgi notuna göre CHP'nin yanı sıra Anavatan ve DYP de askerin talimatı üzerine Meclis'teki oylamaya katılmıyor.
SÜRECİ İLKER BAŞBUĞ YÖNETTİ
Haziran 2007 tarihli 'gizli' belge, Deniz Kurmay Albay H.Turgut Ak tarafından (İstihbarat Başkanlığı'ndan) hazırlanarak Genelkurmay başkanına sunuluyor. Söz konusu dönemde Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt. 'Konu' müstakbel Genelkurmay Başkanı 'İlker Başbuğ'un gayri resmi iletişim ve imaj danışmanı olarak görev yapan Doç. Dr. Nuran Yıldız'ın faaliyetleri.' İki sayfalık belgede, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Aslan Güner ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun adına paraf açılmış.Belgeye göre, söz konusu süreçte Kara Kuvvetleri komutanı olan İlker Başbuğ'un seçim faaliyetlerini yönettiği ileri sürülüyor. Parti liderleri ve etkili isimlerle aracılar vasıtasıyla görüşmeler yapıyor. AK Partili birinin cumhurbaşkanı olmaması için yapılması gerekenleri anlatıyor. 'Bilgi Notu'nun hazırlanma nedeni söz konusu faaliyetlerin Doç. Dr. Nuran Yıldız tarafından 'arkadaş çevresinde' anlatılıyor olması. Bu durumdan rahatsız olan askerler, Yıldız'ın dikkatli olması konusunda uyarılması gerektiğini belirtiyor.
İŞTE SÖZ KONUSU BELGEDE YER ALAN İFADELERDEN BAZILARI:
Yukarıda ifade edilen hususların yanında Yıldız'ın Org. Başbuğ'la sivil kesimdeki bürokrat, siyaset adamı ve akademisyenler arasında iletişimin sağlanması konusunda yardımcı olunduğuna dair bilgiler bulunmaktadır. Bu kapsamda bilgilere göre, Org. Başbuğ'un Yıldız aracılığı ile Erkan Mumcu'yla cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle ilgili olarak; CHP'nin kendi istedikleri dışında bir AKP'linin (Milli Görüşçü-Fethullahçı) aday gösterilmesi durumunda Meclis'teki oylamaya katılmayacakları.Erdoğan, Gül ve Arınç üçlüsünün birisinin aday olması halinde CHP, ANAP ve DYP'nin katılmadığı durumda seçilen cumhurbaşkanının sadece AKP'nin cumhurbaşkanı olacağı ve bu yüzden TSK'nın başkomutanı olamayacağından hareketle TSK'nın buna müdahale edeceği.
'AKREDİTE OLMAYAN BASIN GÖRMESİN'
Emniyetin mahkemeye yeni delil olarak gönderdiği bir belgede, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Aslan Güner ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun adına da paraf açılmış. Belgenin sonuç kısmında, 'Yukarıdaki hususlar akredite olmayan basın kuruluşları tarafından ele geçirilirse TSK'nın güvenilirliği ciddi olarak zedelenir.' notu düşülmüş.
GÖRÜŞMELER YAPILDI ANAYASA MAHKEMESİ PARTİYİ KAPATACAK
Belgeye göre, AK Parti'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'yle görüşülüyor: Müdahale neticesinde hükümetin düşeceği, bunun Anayasa Mahkemesi ile görüşülerek sağlandığının bizzat Org. Başbuğ tarafından ifade edildiği, Anayasa Mahkemesi'nin AKP'yi kapatacağı, Erdoğan, Gül ve Arınç üçlüsünün siyaset yapmasının yasaklanacağı.Aydın Doğan'a bağlı medya kuruluşlarının sağlayacağı medya desteği ile Erkan Mumcu önderliğinde birleşen ANAP ve DYP'nin çekim gücü ile bu partiye katılacak TSK'ya yakın ve AKP düşmanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Sinan Aygün, Abdüllatif Şener ve Cemil Çiçek gibi isimlerle bir oluşum sözü verildiği' hususlarını ilettiği bilgileri elde edilmiştir. denildi.Yukarıda ifade edilen bilgilerin bizzat Dr. Yıldız tarafından iş arkadaşları seviyesinde dile getirildiğine dair bilgiler elde edilmiştir. sonuç: Yukarıdaki hususların akredite olmayan basın kuruluşları tarafından ele geçirilmesi halinde TSK'nın kamuoyundaki güvenilirliğini ciddi olarak zedeleyebileceği değerlendirilmektedir. Arz ederim.
MUHTIRA ORTA YERDE DURURKEN GENELKURMAY BİLGİ NOTUNU YALANLAMIŞTI
Genelkurmay Başkanlığı, söz konusu bilgi notu ile ilgili, 'Yapılan inceleme sonucunda iddia edilen bilgi notuna ilişkin herhangi bir bilgi, belge veya kayda rastlanmamıştır' açıklamasında bulunmuş, iddiaları yalanlamıştı. Ancak bu iddia gözardı edilse bile bütün belirtiler askerlerin cumhurbaşkanlığı seçim sürecine fiilen müdahale ettiğini gösteriyordu. Dolayısıyla Genelkurmayın belge bulunamadığı açıklaması inandırıcı görülmemişti. Genelkurmay Başkanlığı, 2007'de cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde internet sitesinde yayımladığı açıklama ile sivil siyasete müdahale etme girişiminde bulunmuştu. Genelkurmay sitesinde yayımlanan bu açıklama '27 Nisan e-muhtırası' olarak tarihe geçmişti. Türk demokrasi tarihinin utanç bildirisi olarak görülen bu açıklama, 4 yıl boyunca TSK sitesinde tutulmuş, ancak geçtiğimiz Ağustos ayında yayından kaldırılmıştı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, 27 Nisan bildirisini kendisinin kaleme aldığını itiraf etmişti.
Dönemin sivil hükümetine karşı bir müdahale olduğu açık olan bu girişimlere karşı sivil savcılıkça başlatılan 27 Nisan soruşturmasının askeri savcılığa devredilmesi kabul edilemez bulunuyor.
Kaynak: Abdullah Harun / kontrgerilla.com