Kemal Öztürk’ün konuyla ilgili bugünkü Yeni Şafak’ta (01.06.17) yayınlanan yazısı şöyle:
Silivri’de Neler Oluyor?
Ben de, şehit eşi Ayşe Kantarcı ve şehit oğlu Alparslan Cambaz'ın sitem dolu sosyal medya mesajlarından sonra kendime geldim. Silivri'de başlayan darbe duruşmalarını kimsenin izlememesinden şikayet etmişti bu iki değerli insan. Haklılar.
Doğrusu hayatım boyunca hiç mahkeme izlememiş biri olsam da, hiç mahkeme haberi yapmayan bir gazeteci olsam da, çok mahcup hissettim kendimi.
Çok yakın arkadaşlarımın şehit olduğu, yaralandığı darbe girişimi davasını izlemem gerekirdi.
Benim gibi diğer gazeteci arkadaşlarım, avukatlar, STK temsilcileri de şehit yakınlarının siteminden derin üzüntü hissettiler.
Herkes bir şekilde organize oldu dün. Silivri'ye gelindi. Salona sığmadık.
FETÖCÜ BİR TUĞGENERALİN ACINACAK HALİ
İlk defa böyle bir davayı izlediğimden her şeye dikkat kesiliyorum. İçeriye telefon alınmamasından tutun da, hakim ve savcının tavrına, avukatların sorularına kadar her şey ilgimi çekiyor.
Ancak sanıklar ifade vermeye başlayınca birden oraya kilitleniyorum. O geceye, o kanlı geceye gidiyor herkes bir anda. 15 Temmuz gecesini İstanbul'da darbeyi bizzat yönetmek, insanların ölüm emirlerinin verildiği grupta olmakla suçlanan eski bir tuğgeneralin ifadesi tüm salondakileri olduğu gibi beni de perişan etti.
Tüm deliller, verdiği ilk mahkeme ifadeleri, whatsApp grubunda yazdıkları bu tuğgeneralin darbeyi koordine eden Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğunu gösteriyordu. Yakınına gitmek, sivilleri öldürme emri veren bu adamın yüzüne bakmak istedim. Tankları, uçakları, helikopterleri zırhlı araçları halkın üzerine sürdürme emri veren nasıl bir yüz şekline sahip olur? Gözleri nasıldır? Nasıl bakar? Onu görmek istedim.
Mahkeme başkanı da sanırım benim gibi sanığın ruh halini merak etmiş olmalı ki acı soruyu sordu: “Darbede siyasileri yakalarsın, tutuklarsın. Ancak yazışmalarınızda, 'ezin, vurun' diye mesaj atıyorsunuz. Sivil halkı öldürmek için nasıl bir motivasyonunuz var sizin? Yani anlamıyorum, nasıl olabiliyor bu? FETÖ'cü müsün?"
15 Temmuz gecesi, komutanlarını dahi tutuklama emrini verecek kadar kendini kudretli gören o general, bir erkek gibi, bir adam gibi 'ben bu iktidardan nefret ediyorum, o yüzden de bunları yaptım. Gereği neyse yapın' diyemedi.
HAİNLER KORKAK OLUR
“Safım, kandırıldım, aldatıldım, anlamadım, görmedim, yapmadım, duymadım" diye diye tüm salonu ve mahkeme heyetini çıldırttı.
Bir hain korkaklığında, saf rolüne bürünüp, tüm suçlamaları reddetti. Reddederken bile ikrah vardı her söylediğinde, farkında değildi. Hainler korkak olur.
15 Temmuz darbe girişimi çatı davasında yargılanan 24 kişi, darbenin İstanbul'daki beyin takımı. Bu tuğgeneral gibi korkakça ve saflık numarasıyla tüm suçlamaları reddediyorlar. Hakimin dediği gibi, zekamızla alay ediyorlar.
Ancak sahne ilginç. Görülmeye değer. Hatta görmek şart. Bir yanda şehit yakınları, gaziler, onların önünde ise ölüm emirlerini veren sanıklar oturuyor. Son derece şaşırtıcı diyaloglar, son derece ürpertici ifadeler, sorular, 'offf' çekmeler, diz dövmeler...
Silivri'de ülke tarihinin en büyük davalarından biri, en dramatik sahnelerinden birine dönüşmüş durumda. Gözyaşları, öfke patlamaları, isyanlar, bağırmalar… Hepsi aynı salonda yaşanıyor.
İLGİNÇ BİR PLAN MI VAR?
Mağdurların avukatları arasında son derece yetenekli ve tecrübeli isimler var. Yasin Şamlı, Cüneyt Toraman gibi meslek büyükleri iddianamelerin zayıflığından şikayetçiler. Bazı sanıklar hakkında yeterli araştırma yapılmadığından serbest kalmalarından korkuyorlar.
Ben mahkeme başkanı ve savcının kullandığı dilden biraz rahatsız oldum. Avukatlara ve mağdur yakınlarına karşı daha üst perdeden, daha kurumsal bir dil kullanmak yerine, daha düşük perdeden konuşmaları dikkatimi çekti.
Aslında sanıklar da dahil mahkemede bulunan herkese karşı daha kurumsal ve kitabi bir dilin hakim olması gerekir. Bu, ciddiyeti gösterir. Kendimi bir ara tapu anlaşmazlığı davasında hissettim.
15 Temmuz gibi şehit ve gazilerle ilgilenen derneklerin, hukuk, insan hakları örgütlerinin ve tabii ki, medyanın bu davalarda daha aktif bulunması gerekir. İnsanlarımızın bu tür konulara duyarsızlığı çok dikkat çekici boyutlara geldi.
Her vatandaş izleyebilir davayı. Bu darbeyi yaşayan herkesin bu davalara en azından bir kez olsun gelmesi gerekir. Ciddi anlamda öğretici.
Ancak tüm darbe davalarında ve kamuoyunda içten içe bir algının ve bir projenin sanki yürütüldüğünü düşünmeye başladım.
Bir kere sanıkların rahatlığı çok şaşırtıcı. Sanki bir beklenti içindeler. Öyle süngüyü düşürmüş değiller.
Sanıkların ve sanık avukatlarının ifadeleri, tavırları, söylemleri sanki meseleyi belli bir yere doğru çekmek istiyorlarmış gibi geldi bana. İlginç bir plan mı var orta yerde.
Bunun detaylarını da yarın yazacağım.