Batı'da etkili iki derginin, son dönemde Türkiye'de yaşanan kaygı verici gelişmeleri sayfalarına taşıması yabana atılacak bir durum değil.
Kuşkusuz eleştirilerden ders çıkarmak, varsa yanlışları düzeltmek lazım. Ancak temel soru şu: İçeride ve dışarıda adeta kampanyaya dönüştürülen bu eleştiriler ne kadar adil ve objektif?
OdaTV davasında Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklu yargılanıyor olmasına odaklanan Foreign Policy, Türkiye'de yaşayan Justin Vela'nın kaleminden çıkan makalede Türkiye'de demokrat çevrelerin bugünlerde korkudan ağzını açamadığını ifşa ediyor. Hedef gösterme, tetikçilik ve manipülasyonun her türüne imza atan bu sitenin eksilerine; Ergenekon davasında üstlendiği role; orada ele geçirilen gizli belgelere; psikolojik harp taktiklerini içeren Ulusal Medya 2010 Planı'na hiç değinmeyen dergi, bağlamından kopararak sırf iki gazetecinin tutuklu olmasından hareketle Türkiye'yi, Çin'den geri bir ülke ilan etmiş. Bu da yetmemiş, eski derin devletin yerini yenisinin aldığını yazmış.
Org. İlker Başbuğ'un tutuklanmasını merkeze alan Newsweek ise sivil hükümet ile ordu arasındaki kavgada tırmanma yaşandığından bahisle iki tehlikeye dikkat çekmiş: 1- General Başbuğ'un tutuklanması Türkiye'de büyüyen sivil güce işaret ediyor. 2- Savcılar, hükümetin emirlerine göre hareket etmiyor. Biraz daha dikkatli bakarsak, tehlikeli görülen konulardan biri, askerlerin sivil denetime alınması ve yanlış yapanlara hesap sorulması. İkincisi, yargının hükümet veya askerî güçten bağımsız karar vermesi. Yani ikisi de Batı'nın ve özellikle AB'nin Türkiye'den istediği en önemli siyasi reformlar. Peki ilk kez bunların gerçekleşiyor olması neden şimdi Batı'yı rahatsız ediyor?
Kusura bakmasınlar ama bunun nedeni, sömürge zihniyetini anlatan "bon pour l'orient-Doğu için iyidir" anlayışı. Yani, Türkiye gibi ülkelerde tam demokrasi olmaz. Buna ehil değildir. Malum, İspanya, Portekiz ve Yunanistan darbecilerini yargılayıp ömür boyu hapse tıkarken, Batı bunu alkışlayıp bayram yapmıştı. Hatta Yunanistan'da darbecilerin yargılanmasından sonra ülkesine dönen Karamanlis'e Fransa Cumhurbaşkanı Giscard d'Estaing uçağını tahsis etmişti. Avrupa Komisyonu'nun olumsuz raporuna rağmen darbecilerle hesaplaşan Yunanistan'a destek olma düşüncesiyle AB üyeliği hızlandırılmıştı. Ama Türkiye kendi darbecilerini yargılamaya kalkınca, bunun adı bir derin devletin başka derin devletle yer değiştirmesi oluyor. Sevinci paylaşmak ve destek olmak yerine AB süreci durma noktasına getiriliyor.
İşin çok ironik bir yanı da şu: Türkiye'nin demokrasiden uzaklaştığını savunan bu makalelerin yayınlandığı hafta, 31 yıl sonra ilk kez 1980 askerî darbesinin yargılaması başlıyor. Komuta kademesindeki üst düzey isimlerin açık müdahalesiyle hasıraltı edilmek istenen Şemdinli davasının kararı açıklanıyor. 12 Eylül'ün işkence merkezi olan Diyarbakır'daki JİTEM üssünde yapılan kazılardan kafatasları çıkarılıyor. İlk kez bir genelkurmay başkanına, siyasete müdahale girişiminden dolayı hesap soruluyor. Batı medyasında yazıp çizenler sanki bunların yaşandığı ülkeden değil, bambaşka bir yerden bahsediyorlar. Misyoner cinayetlerinin, Hrant Dink davasının avukatlığını yapan Orhan Kemal Cengiz'i dinliyorsunuz, "Ergenekon davasından sonra aydınlara ve azınlık mensuplarına saldırıların kesildi." diyor. Batı'dan gelen feryada ve içerdeki sözde demokratlara bakıyorsunuz, gül gibi demokratik Türkiye'nin Ergenekon davası yüzünden korkunç hale geldiğini söyleyip duruyorlar.
Evet, tutukluluk süreleri uzun. Çözüm bulunsun. Ama günaydın, bu yargımızın yeni sorunu değil ki. Gazetecilerin tutuklu yargılanmasını ve başka birkaç yanlışı eleştirelim. Meclis'te şike, zam, Haberal yasaları bir günde çıkarken, neden yasa düzeyinde yapılabilecek reformların yapılmadığını da eleştirelim. Ombudsman yasası nerede kaldı diyelim. PKK ve KCK operasyonları sürerken, eşzamanlı açılım adımları nerede diye sorgulayalım.
Ama şayet iyi niyetli isek terazinin bir kefesinde, yaşanmış ve teşebbüs aşamasında kalmış darbelerin ilk kez yargılanması; binlerce faili meçhulün ve katledilen onlarca aydının hesabının sorulması olduğunu; diğer kefede ise bu hedefe giderken yapılan bazı hatalar olduğunu unutmadan eleştirelim. Süreçte yapılan birkaç hata, nasıl Türkiye'yi eskisinden beter yapar?
Ama daha kestirme bir çözüm daha var. İpekçi, Mumcu ve Hrant Dink'in katledildiği; Kenan Evren'in veya Şener Eruygur'un şartları oluşturup darbe yaptığı; misyonerlerin başının kesildiği; yüzlerce köyün yakıldığı; 17 bin faili meçhul cinayetin işlendiği eski Türkiye'yi çok özlediysek, Silivri boşaltılsın. Türkiye de, dünya da rahatlasın! Newsweek ve Foreign Policy de mutlu olsun!
ZAMAN