Ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan “Devlet”in asli sahiplerini bayram sevinçlerinden mahrum etmek ayıptır, günahtır, zulümdür. Cumhuriyet Bayramı için ilan edilen bazı programların Hükümet tarafından yasaklanması hem mantıklı hem de faydalı değil.
Bayrama yüklenen anlam ve önemi, bayram sevincini yaşama ve ilan etme tercihini Hükümetin ‘istihbari’ gerekçelerle yasa dışı ilan etmesi normal şartlarda bir özgüven ve hukuka saygı göstergesi olarak okunmaz. Aksine bu yasak toplum nezdinde hiçbir zaman meşruiyet elde edememiş, çökertilip yargılanan askeri cuntalarla iyice zayıf düşürülmüş devlet sınıflarına karşı halkın yarısının desteğini arkasına almış Hükümetin anlamsız zaaf ve korkusu olarak algılanmaya daha müsait.
Kağnılı Seferberlik Cumhuriyeti
Kibir ve gurur dolu nutukları, tehdit ve sindirme amaçlı propagandaların yerinde çoktandır yeller esiyor. Şerefli subayların, ihtiraslı Atatürkçülerin, tam bağımsızlıkçı yurtseverlerin bir mağduriyetten diğerine savrulan kötü kaderleri üzerine kurulan dramatik mizansenleri şimdilerde çok moda. Besbelli ki Onuncu Yıl ve Harbiye Marşı’yla teselli bulup, eşleri ve çocuklarının hüzünleri üzerinden halka kan kusturmak üzerine kurdukları tuzakları unutturmaya çalışıyorlar.
Darbeler üzerinde yükselttikleri yolsuzluk rejimiyle zenginleşenlerden hesap sorulsun istenmiyorlar. İslam ve ahlak karşıtı bir toplum inşa etmek üzere giriştikleri psikolojik savaş operasyonları deşifre edilsin istemiyorlar. İşledikleri işkence, faili meçhul, sabotaj ve provokasyonun yanlarına kar kalmasını bekliyorlar. Ama nafile.
Hesap sorulmalı, zorbalıklar engellenmeli, gasp edilen hakların iadesi için yollar açılmalı ancak Kemalist bayramlar engellenmemeli. Atatürkçülük adına girişilen bayram kutlamaları, Anıtkabir ziyaretleri, Silivri seferleri bir tehdit olarak algılanıp yasaklanmamalı. Aksine ‘ulusal’ bayramların ‘sivil’ kişi ve kurumlarca coşkuyla kutlanmasının önü açılmalı, teşvik edilmeli. Hiçbir ulusal bayrama yasaklama getirilmemeli Anıtkabir’e çıkmalarına, Ata’larının huzurunda ulusal bayramların coşku ve sevincine gark olmalarına hiçbir gerekçeyle mani olunmamalı.
Çok iyi bildiğimiz Kemalist kafa yapısının tipik tezahürü olacak bu bayram kutlamaları esasen devlet planlaması ve desteğinden mahrum olarak kendi özgücünü ve ufkunu ortaya koyacaktır. Baksanıza Cumhuriyet Bayramı için “Seferberlik Yürüyüşü” ismini uygun görmüşler. Kemalist ideoloji ve kadrolar Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kimlere karşı ‘Seferberlik’ ilan etmişlerdi? Evet, yanılmadınız Türk ulusal kimliğine geçit vermeyen İslami kimliğe yani “İç Düşman”a karşı 1000 yıl sürecek bir seferberlik ilan etmişlerdi!
Bu ülke insanlarının yüz yıldır acılarına kaynaklık eden askeri kafa, askeri ideoloji, askeri yaşam tarzı, askeri söylem, askeri harekât vesaireyi ihtiva eden her ne varsa hepsini birden ihtiva eder Kemalist Seferberlik Cumhuriyeti. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki yoksulluğun, yolsuzluğun, ayrımcılığın, ötekileştirmenin yolu seferberlik mantığıyla meşrulaştırılmış, seferberlik söylemiyle maskelenmiştir.
Sembolleri Kağnı Değil İdam Sehpasıdır
Cumhuriyet Mitingleri, Bayrak Yürüyüşleri, Laikliğe Bağlılık Gösterileri gibi Seferberlik Yürüyüşü de Atatürkçü/Kemalist sınıfların bu toplum ve ülke üzerindeki hâkimiyet iddiasıdır. Bugüne kadar olduğu gibi bugün de otoritenin meşru kaynağı, devlet ve toplumun asli sahibi “biziz” diyorlar. Ama bir farkla. Köprünün altından çok sular aktı. Ergenekon ve Balyoz davalarından sonra roller değişti. Artık kimsenin anasını ağlatmalarına müsaade edilmeyecek.
Silivri cezaevini Anıtkabir ve Menemen Anıtından sonra en kutsal mekân addeden CHP-DSP-İP-ADD gibi örgütlerin Türkiye’nin dört bir tarafından Ankara’ya sefer düzenleyecekleri biliniyor. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan ordularının dahi işgal edemediği Kemalist Ankara’yı AKP dinciliğinin işgalinden kurtarmak üzere ilan edilmiş süresiz-sınırsız bir seferberlikle karşı karşıyayız.
Ankara sokakları, caddeleri, meydanları bu bayram sefere başlayacak olan kağnılarla bağımsızlığına kavuşturulacakmış. Yeniden Kurtuluş Savaşı günleri yaşanacakmış. Çılgın Türkler bayrak ve karanfillerle Atatürk Cumhuriyeti’ni asli şekliyle yeniden kurmak üzere sahne alacaklarmış. Buyursunlar alsınlar, buyursunlar kursunlar. Elbette güçleri yeterse, söylem ve vaadleri toplumda ciddi bir karşılık bulursa.
Küçük bir hatırlatma yapmama müsaade ederlerse Seferberlik Yürüyüşü için ‘kağnı’ sembolünün değil idam sehpası sembolünün daha yerinde ve gerçekçi bir sembol olduğunu hatırlatmak isterim kendilerine. Çünkü Kemalist Cumhuriyeti kuran, muhafaza ve müdafaa eden iradeyi iktidar kılan ‘kağnılar’ değil idam sehpalarıdır. Bu sebeple Şeyh Said ve İskilipli Atıf Hoca merhumların Kel Ali, Kılıç Ali, Necip Ali gibi cellâtlar marifetiyle darağacına çekilişini sembolize eden resimler Seferberlik Yürüyüşü’nün halka ne vaat ettiğini daha iyi anlatır.
Balyoz, Ergenekon ve 28 Şubat davalarından yargılananların ama özellikle Çetin Doğan, İlker Başbuğ, Hurşit Tolon, Çevik Bir, Erol Özkasnak gibi ‘paşa’ların izinde yüründüğü mutlaka resim, slogan ve pankartlarla beyan edilmelidir. Böylece seferberliğe kalkışanların günümüzdeki karşılığının ne olduğu hususunda kamuoyunda bir tereddüt oluşmasın.
Seferberlik Yürüyüşüne katılanların her birinin Mustafa Kemal, her birinin Çetin Doğan, her birinin Çevik Bir olduğundan hiç kimse şüpheye düşmesin. Anlaşıldığı üzere yeniden topyekun bir seferberlik ilan etmişler bakalım arkasını getirebilecekler mi, hep birlikte göreceğiz?
Kanaatimce yasakta ısrar etmenin, halkın nefretini kazanmış bu iğrenç siyasete kendini acındırma fırsatı vermenin hiçbir manası yok.