Silahlar Dolu ve Hedefe Kilitli mi Cidden?

KENAN ALPAY

Abqaia ve Khurais, Suudi Arabistan milli petrol şirketi Saudi Aramco’ya ait iki tesisin bulunduğu bölgelerin adı. Bu hafta sonu Suudi Arabistan ve dolayısıyla dünya petrol üretimi için son derece önemli bu iki bölgenin 19 ayrı noktası vuruldu. Tesislerin aldığı ağır hasar neticesinde petrol üretimi de kesintiye uğradı.

Günlük 5.7 milyon varil petrol üreten bu tesisler yaklaşık olarak küresel petrol arzının % 5’ine tekabül ediyor. Doğal olarak petrol fiyatlarında hızlı ve yüksek bir artış oldu ve son 28 yılın en yüksek fiyatını gördü piyasalar. Hasar oldukça büyük ve üretimin normale dönüşü haftalar alabilir.

Bilindiği üzere Suudi Arabistan, uzun bir zamandır Yemen’den atılan füzelerle vuruluyor. Petrol sahaları, havaalanları derken başkent Riyad’ı da vuran balistik füzeler atılıyor. Birleşik Arap Emirlikleri’yle birlikte Yemen’de İran destekli Şii Husiler’e karşı Suudi Arabistan’ın elde edebildiği hemen hiçbir kayda değer askeri başarı elde edemedi.

Fiyaskonun Adı: Yüzyılın Anlaşması

Okullar başta olmak üzere birçok sivil alanda işlediği katliamların yanına Yemen’e öteden beri hâkim olan ölümcül yoksulluk tabloları da eklenince Suudi Arabistan’ın bölgede yaşadığı kriz iyiden iyiye derinleşiyor. Üstelik Mısır’da Sisi ve Libya’da Hafter cuntasını desteklemekten İsrail’in Filistin’deki işgalini derinleştirmeye değin bütün kanlı oyunları birlikte tertiplediği Birleşik Arap Emirlikleri tarafından Yemen’de yalnızlığa terk edilmiş durumdayken Veliahd Prens Muhammed Bin Selman yönetimindeki Suudi Arabistan’ı çok daha büyük sıkıntılar bekliyor diyebiliriz.

Peki, Abqaia ve Khurais’a yönelik son saldırıları da İran destekli Şii Husiler mi yaptı gerçekten? Eğer kendileri tarafından ajanslara yapılan yazılı açıklamaya bakacak olursak 10 SİHA ile bu saldırıyı da Husiler yapmıştı. Olağan şüpheliler de saldırıyı üstlenenler de Husiler ancak Amerikan askeri kaynaklarına göre hedeflerin tamamı Yemen’in bulunduğu Güney bölgesinden değil İran-Irak sınır bölgesinden yani Kuzey’den saldırıya uğramış durumda. Hatta Amerikan Dışişleri Bakanı Pompeo saldırının faili olarak doğrudan İran’ı hedef alan beyanlar verdi. Buna mukabil İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani bu söylemler doğrultusunda Körfez’e yönelik Amerikan askeri yığınağını “savaş operasyonu” olarak niteledi.

Amerika gibi İran’ın tutumu da iki farklı pozisyon alışı işaretliyor. Mesela Devrim Muhafızları Komutanı Emir Ali Hacızade aynı konuşma içerisinde defalarca yaptığı gibi tehdit eder gibi teskin edici, teskin eder gibi tehditkâr cümleler kurabiliyor. Daha önce benzerleri pek çok defa kurulan şu cümleleri okuyalım mesela: “Devrim Muhafızları topyekûn bir savaşa hazır. İran füzeleri, 2000 km Amerika üsleri ve gemilerini vurma kabiliyetini haizdir. Gerilim ve hassas durum nedeniyle, bölgemiz bir barut fıçısı gibi. Ne biz ne de Amerika savaş istiyor. Ancak temaslar yakınlaştıkça, güçler birbiriyle temasa geçtikçe, bir yanlış anlaşılma nedeniyle çatışma yaşanması muhtemel.” Meydan okuyor gibi çatışmasızlık talebi veya çatışmasızlık talebi gibi meydan okuyuşa bu coğrafyada boşuna “Acem usulü diplomasi” demiyorlar.

Yok Aslında Birbirlerinden Farkları

Yakından bakınca daha iyi anlaşılıyor ki Amerika cephesinde de çok farklı yürümüyor işler. Amerikan Başkanı Donald Trump’ın ne kadar sert ve acil askeri tedbirler için dakik hesaplar yaptığına neredeyse ikna olacağız. Hangi koşullarda harekete geçeceklerini izah sadedinde şu mesajı dünya kamuoyuna geçiyordu Trump: “Suudi Arabistan petrol sahası saldırıya uğradı. Faili bildiğimize inanmak için sebebimiz var, teyide bağlı olarak biz hedefe kilitliyiz ve silahlarımız dolu. Fakat (Suudi Arabistan) Krallık'tan bu saldırının müsebbibinin kim olduğunu duymayı bekliyoruz.” Faili biliyorlar, hedefe kilitliler ve silahları da dolu. Eğer ciddiyseler bir tek eksik Suudi Arabistan’dan gelecek teyidmiş sadece.

İran’ın Irak, Suriye, Lübnan, Yemen, Nijerya hatta Afganistan’da dahi hızla derinleşen, günden güne yaygınlaşan askeri varlığına yönelik Amerika’nın belli ölçüde kısıtlayan ancak daha çoğunlukla ön açan tedbirlerini bir tiyatro misali hep birlikte izliyoruz. Rusya’yla Suriye ve Ukrayna sahasında rekabet ediyormuş gibi Türkiye ve Avrupa Birliğine karşı açıkça paslaşan, ortaklaşan Amerika aynı stratejiyi İran’la beraber Suriye ve Irak’ta icra ediyor.

Suudi Arabistan ne yapıyor bu süreçte? İsrail’le daha çok yakınlaşıyor, Sisi ve Hafter’le safları daha bir sıklaştırıyor. Başka ne yapıyor? Sadece Hamas’a değil FKÖ’nün de içinde yer aldığı Filistin’i temsil eden bütün direniş unsurlarına, İhvan-ı Müslimin’e, Türkiye ve Katar’a karşı büyük bir cephe açıyor, her türlü düşmanlığı sergiliyor. Amerika ve İsrail’e bağımlılığı süratle artan Suudi Arabistan silah deposu bir ülkeye, İslami kimlik ve davet faaliyetlerine nefret kusan bir despotizme, İran’ın bölgedeki yayılmacı faaliyetlerini meşrulaştıran çok zengin fakat bir o kadar basit bir piyona dönüşüyor.

İran’ı genel olarak bölgeyi dizayn etmede Rusya’nın açık müttefik, Amerika’nın da dolaylı müttefiki olarak değerlendirebileceğimiz bir tablo duruyor karşımızda. Suudi Arabistan, Amerika ve İsrail tarafından sağmal bir inek gibi sağılıyor, Müslüman Kardeşler ve Hamas’a karşı, Türkiye ve Katar’a karşı kirli bir tetikçi olarak kullanılıyor. Böylesi bir vasatta İran’sa IŞİD ve El Kaide’yi besleyen Suudi Vehhabiliği ile mücadelenin Batı adına hareket eden ileri karakolu misyonuyla şimdilik bölgedeki nüfuzunu arttırıp tahkim ediyor. İşte bu sebeple despotik devletlerin, tiran mantıklı siyasi-bürokratik kadroların hâkimiyetine son verilemedikçe Orta Doğu’ya ne huzur ve refah ne de adalet ve özgürlük gelecek.

Yeni Akit