Taha Kılınç / Yeni Şafak
Safevilere dair
Günümüzde İslâm dünyası içinde kabaca yüzde 20’lik bir azınlığı oluşturan Şiî inancı, tarihte üç kez Müslüman coğrafyanın merkezî noktalarına tesir edecek derecede geniş ve etkili siyasî oluşumlara dönüşmüştü. Bunlardan birincisi Mısır merkezli Fâtımî İmparator-luğu’ydu. 909’da -bugün Tunus sınırları dâhilinde bulunan- Mehdiyye şehrinde kurulan devlet, kısa zaman içinde Mekke ve Medine’yi de içine alacak şekilde genişlemiş, mezhebî faaliyetlerini de uzak beldelere kadar yaygınlaştırmıştı. İkinci Şiî oluşum, 1501’den 1722’ye kadar İran’ı elinde tutan Safevî İmparatorluğu’ydu. Kadîm Selçuklu yurdu İran’ı Şiîleştiren ve bölgeye yeni bir kimlik giydiren Safevîler, Osmanlı İmparatorluğu’yla da sürekli mücadele içinde olmuştu. Ve nihayet Şiîliğin siyasî kisveye bürünerek dünya çapında arz-ı endam ettiği üçüncü dönem, 1979’da İran’da Muhammed Rızâ Pehlevî’nin devrilmesini müteakiben “İslâm Cumhuriyeti”nin kurulmasıyla başlamıştır ve hâlâ devam etmektedir.
Sadece dinî ve siyasî bir yorum olmaktan öte millî ve coğrafî bir karakter de taşıyan Şiîliğin anlaşılması, sözü edilen üç ayrı aşamanın detaylı biçimde kavranmasıyla mümkündür. Ki bu kavrayış, İslâm dünyasının her adımında karşımıza çıkan Şiî-Sünnî geriliminin anlaşılmasına, dolayısıyla da Müslüman coğrafyanın iç dengelerine vukuf kesp etmeye yardımcı olacaktır.
Geçtiğimiz haftalarda Türk okurun istifadesine sunulan, ABD’li akademisyen Prof. Dr. Andrew J. Newman’ın “Safevî İranı: Pers İmparatorluğu’nun Yeniden Doğuşu” adlı eseri (Vakıfbank Kültür Yayınları, çev: Damla Gürkan Anar), Safevîler konusunda Türkçede yayınlanmış en önemli kaynaklardan biri olarak dikkat çekiyor. Sağlam bir çeviriyle dilimize aktarılan çalışma, -yazarının ifadesiyle- şimdiye kadarki akademik ve popüler kitapların hepsinden farklı olarak, Safevîlerin nasıl bu kadar uzun süre yönetimde kalabildiklerine odaklanıyor. Safevîleri “gerileme” parantezine almayı reddeden Newman, hanedanı tarihî, kültürel, siyasî ve sosyoekonomik bağlamlar içine oturtarak, disiplinler arası bir yaklaşım sergiliyor.
İran’a ilk seyahatini 1974’te, New Hampshire’daki Dartmouth Üniversitesi’nden mezun olur olmaz gerçekleştiren Andrew J. Newman, iki yıl boyunca ülkede kalarak hem İngilizce dersleri vermiş hem de Fars diline, kültürüne ve tarihine aşinalık kazanmış. İran’daki atmosferi Pehlevî hanedanı döneminde solumuş olmasının Newman’ın çalışmalarına derinlik ve çok yönlülük kazandırdığı kesin. Zira İran’ın ve İranlıların şuur altına işlemiş olan birçok detayı bu sayede keşfetmiş ve satırlarına yansıtmış olduğunu söylemek gerekiyor. Newman’ın kitabını okurken, ele aldığı ayrıntılar ve bunlardan çıkardığı neticeler, ancak İran’ı derinlemesine tanıyan birinin ulaşabileceği bir kavrama düzeyine işaret ediyor.
“Safevî İranı: Pers İmparatorluğu’nun Yeniden Doğuşu”, 8 ana bölümden oluşuyor. Şah İsmail’in devletin temellerini atması ve onun döneminde yaşanan önemli gelişmelerle başlayan anlatım, ikinci bölümde Şah Tahmasb’ı yakın plandan inceliyor. Üçüncü bölüm Safevîler arasındaki iç savaşı merkeze alırken, dördüncü bölümde imparatorluğun en muktedir ismi Şah Abbas ve dönemi gözler önüne seriliyor. Beşinci, altıncı ve yedinci bölümlerde Şah Safî, II. Abbas ve Şah Süleyman’ın iktidar yıllarında yaşanan çeşitli karmaşa ve iç problemlere odaklanan yazar, Şah Sultan Hüseyin’le Safevîlerin serüveninin siyasî cephesine bir virgül koyuyor. Nokta değil virgül, zira Newman, -kendi ifadesiyle- “Safevî projesi”nin bittiğini ve tamamen tarihe karıştığını düşünmüyor. Günümüzde İran eliyle devam ettirilen Şiîlik ve coğrafyanın genelindeki Şiîleştirme faaliyetleri göz önüne alındığında, Newman’a hak vermemek mümkün değil.
“Safevî İranı: Pers İmparatorluğu’nun Yeniden Doğuşu”, Türk okura oldukça zengin bir okuma listesi de vadediyor. Kitabın sonuna eklenen ayrıntılı kronoloji, çok çeşitli kroniklerle seyahatnameler ve “kaynakça” kısmındaki İngilizce ve Farsça kitaplar, tam olarak konunun meraklılarının ihtiyaç duyacağı ve sürekli el altında bulundurmak isteyeceği türden başvuru metinleri. Yetkin bir eserin en bariz vasfı, okuru başka kaynaklara yönlendirmesi ve ufkunu açmasıdır zaten.