Şii Militanlar Bağdat’ta Sünni Avında

Alıssa J. Rubın ve Rod Nordland'ın kaleme aldığı ve sitemiz için Barış Hoyraz'ın çevirdiği bu makale, Bağdat'taki Şii militanların Sünnilere estirdiği terörü gözler önüne seriyor.

Alissa J. Rubin & Rod Nordland

Şu sıralarda Bağdat’taki morga her gün iki üç ceset getiriliyor ve bu durum şehrin mezhepsel geriliminin ne kadar gergin bir durumda olduğunu gösteriyor. Büyük bir kısmı başından vurulmuş, bazılarında ise işkence izleri görülüyor ve bu cesetler genelde Sünnilere ait.

Akrabalarını aramak için gelen aileler, 48 inçlik bir monitörün bulunduğu odada sanki cehennemden çekilmiş fotoğraflar misali tek kurşunla öldürülmüş cesetleri teşhis etmeye çalışıyorlar. Çarşamba günü gelen aileler hem hayal kırıklığıyla hem de rahatlamış olarak morgdan ayrıldılar. Yakınlarının kaderlerinin ne olduğunu bilemedikleri için üzgün fakat en azından cesetlerinin morgda olmadığını gördükleri için de memnundular.

Mezhepçi cinayetlerin sayısı henüz 2005-2007 yılları arasında gerçekleştirilen toplu katliamlara varmadı. O yıllarda bazen günde yüze yakın ceset morglarda görülebiliyordu. Bunlardan bazıları intihar saldırılarında öldürülen Şiilerden, fakat çoğunluğu da Şii militanlar tarafından vurulan Sünnilerden oluşuyordu.

Halen Bağdat Sünnilerinin hafızalarında geçmişte yaşanan korkunç görüntüler canlılığını korumaktadır. Kendilerini aniden Şii kontrolündeki bir şehirde buldular. Öyle ki, bir yandan da IŞİD ve müttefikleri gibi tüm Şiileri öldürmek isteyen aşırı Sünnilerle çevrelenmiş durumdaydılar.

Batı Bağdat’ta çoğunluğu Sünnilerden oluşan Ameriya mahallesinde yaşayan ve ev eşyaları satan bir Sünni olan Muthan el-Ani şunları söylüyor: “Şu anda içimizde sadece korkunun olduğunu söylemek doğru olur. Beni tutuklarlarsa eşim ve çocuğumun bensiz ne yapacakları en büyük endişem. Biliyorum ki, beni hapse atarlarsa, bugün öldürmeseler de yarın mutlaka öldüreceklerdir.”

Son zamanlarda yaşanan adam kaçırma ve öldürme olayları, Bağdat’ın Sünni mahallelerinin duvarlarla çevrili olmasına rağmen, insanların güvende olmadıklarını göstermektedir. Bu duvarlar Amerikalılar tarafından Sünnileri korumak için yapılmıştı. Şu anda ise kapana kısılmış durumdalar ve giderek daha fazla teşvik gören Şii militanlar tarafından kolay bir av olabilmektedirler ki bu Şii militanların bir kısmı geçmişte kanlı dönemde Sünnileri katledilmesinde etkin rol alan kişilerden oluşmaktadır.

Bazı Sünniler, Şii militanların Irak ordusuna ve polisine destek vermek üzere görev üstlendikleri kontrol noktalarından dolayı işlerine gidemez hale geldiler. Mahalle sakinleri, gece yarısı silahlı militanların araçlarla dolaştıklarını ve Sünnilere hakaretler ederek bağırdıklarını söylüyorlar ve pek çok Sünni de Irak’ı terk etme çabasında.

34 yaşındaki Muthan el-Ani, askerî üniforma benzeri kıyafetler giyen adamların, üzerlerinde amblem olmayan araçlarla geçen hafta gece yarısında geldiklerini ve yan komşusunun iki oğlunu götürdüklerini söyledi. Daha sonra anneleri, yakında bulunan kontrol noktasındaki bir askere çocuklarına ne olduğunu sormuş. Asker ise “Onları nereye götürdüklerini bilmiyoruz. Soramadık çünkü onlar bizden daha güçlüydüler.” demiş.

Sadece kullanılan bu dil bile çoğu Sünni’ye militanların kanunların üzerinde olduğu o eski günleri hatırlatıyor ve gelecekte yaşanabilecekleri düşündürüyor.

Bir BM resmi yetkilisi yaptığı açıklamada, “Kaçırılan insanların Bağdat morgunda sayılarının her geçen gün artması oldukça kaygı verici; Haziran’ın üçüncü haftasında, çoğu kafasından vurulmuş ve kimlikleri teşhis edilememiş en az 21 ceset Bağdat’ta bulundu.” dedi. İsmini vermek istemeyen bir İçişleri Bakanlığı yetkilisi ise polisin 23 ceset bulduğunu söyledi. Bunların haricinde pek çok kişi ortadan kayboluyor. Tıklım tıklım dolu olan Irak hapishanelerinde olmaları da mümkün ama kimse bundan da emin değil.

Irak’taki BM İnsan ve Gelişme Departmanı Genel Sekreteri Temsilcisi Jacqueline Badcock vermiş olduğu bir demeçte; Bağdat’ta teşhis edilemeyen cesetlerin bulunduğunu ve işkence izlerinin görüldüğünü, rakamların nispeten az göründüğünü ama giderek yükseldiğini söyledi.

Bağdat’ta Sünni nüfusun yoğun olduğu mahalleler gece gündüz izleniyor. Militanlar Bağdat’a yaklaştıkça, buralarda yaşayan halkın Sünni asilerle işbirliği içine girebileceği şüphesi artıyor ve bu da cezalandırmaya yönelik saldırı korkusunu büyütüyor.

Bağdat’ın altı mahallesinden Sünniler kendileriyle yapılan bir röportajda IŞİD’in Musul’u aldığı 10 Haziran’dan beri çok sert muamele gördüklerini; her ne kadar adam kaçırma ve öldürme olayları aylardır sürüyor olsa da Musul’dan sonra mezheplerinden dolayı çok daha açık bir şekilde hedef gösterildiklerini hissetmeye başladıklarını söylüyorlar.

Gaziliya mahallesi Şiiler ve Sünniler şeklinde ikiye bölünmüş ve bu iki dünya arasındaki farklılıklar oldukça belirgindir. Şii tarafında sokak lambalarına siyah bayraklar asılmış, ara sokaklarda ise çocuklar oynuyor ve bazı kadınlar evlerinin önünde oturuyorlar. Sünni tarafında is sokaklar neredeyse bomboş, dükkânlar açık olmasına rağmen çok az sayıda müşteri gözlemleniyor.

Sünni tarafında bir yatak ve yastık üreticisi Muhammed Arkan kendilerinin kasti olarak tecrit edildiklerini, kontrol noktalarında giriş ve çıkışların kontrol edilmesinin, kötü şeylerin olacağının habercisi olduğunu söylüyor.

Muhammed Arkan, Mehdi Ordusu yüzünden herkesin korktuğunu da belirtmeden geçemedi. Şii din adamı Mukteda es-Sadr tarafından yönlendirilen bu silahlı kanat geçtiğimiz hafta on binlerin katıldığı geçit töreninde güçlerini göstermek için silahlarını havaya kaldırmışlardı. Arkan, ayrıca “Savaşmak için döndüler fakat kimlerle savaşacaklarını bilemiyoruz.” diye ekledi.

Arkan, gazeteciye endişelerinden bahsederken aniden sustu çünkü gazetecinin orada ne aradığını sormak için üç polis içeri girmişti. Korktuğu belli oluyordu, başını önüne eğdi ve gürültülü bir şekilde çalışan makinesine pamuk vermeye devam etti.

Sünni bölgelerde durum hep aynı. Hatta gazetecilerin Ani’nin yaşadığı Ameriya mahallesine girmesine bile izin verilmedi. Şii ve Sünnileri ikiye ayıran Hayye Adil meydanında da röportaj yaparken askerî güçleri gazetecilerin hemen arkasında Humvee araçlarının üzerinde rahatlıkla görebilirsiniz. İnsanların birkaç cümlelik sohbetten başka bir şey söylemeleri adeta imkânsız.

Bağdat’ın eski Sünni mahallelerinden olan Azamiye’de geçen haftadan beri camilerin duvarlarında ölüm ilanları görülmeye başlandı. Asılan ilanlarda, maktullerin faili meçhul cinayetlere kurban gittikleri yazıyordu. Bu bölgede siyah veya beyaz bir kumaş üzerine “ismin ve duanın” yazılması geleneksel olarak ölüm ilanı anlamına geliyor.

27 yaşında Azamiye’de yaşayan Mohaned Maki mühendis olan iki meslektaşının geçen hafta mahalleden kaybolduklarını ve kuzeninin de zengin bir bölge olan Mansur’dan kaybolduğunu söyledi.

Kendisi de mühendis olan ve Azamiye’den Felluce’ye kaçan Maki, “Eğer akşamları gelirseniz, Şii militanların her yerde olduklarını görebilirsiniz.” dedi.

Kaybolan meslektaşlarının cesetlerinin, Pazar günü morga getirilen üç mühendis cesedinin arasında olma ihtimali mevcut. Mahallelerinde yaşayan bir kişi, üzerlerinde hiçbir rütbe, sembol ve işaret bulunmayan üniformalı adamlar tarafından insanların kaçırıldıklarını söyledi.

Çarşamba günü, Bağdat’ın varoşlarından bir çiftçinin cesedi de sedyelerde yatan dokuz cesetten bir tanesiydi. Morg kayıtlarına göre cesetlerden dört tanesi sabahleyin getirilmiş ve ateşli silahlarla öldürülmüş, bir tanesinin de kimliği henüz belirlenememişti.

Morgun dışında da bir düzine çarşaflı kadın göğüslerine vurarak yas tutuyor, hatta kimisi sıcaktan baygınlık geçiriyordu. Kadınlardan bir tanesi de “Korkaklar onu öldürdü.” diye çiftçinin yasını tutuyordu.

Erkek akrabalar daha sakin görünüyor fakat gözleri kan çanağı gibiydi. Bağdat’ın batı bölgesinden 62 yaşındaki Taha Ahmed Şebab yoldan geçen bilinmeyen adamlar tarafından Salı günü hava kararmadan hemen önce evinin önünde vurularak öldürülmüştü.

Kardeşi Yasin Ahmed Şebab, Başbakan Maliki’nin favori militanlarından olan Şii “Asaib’ül Hak”ı işaret etti. Bu örgütün mensuplarını Sünni mahallelerde bulunan kontrol noktalarında sıkça görebilirsiniz ve her nereye giderlerse kafalarına göre hareket edebiliyorlar.

Şebab’ın ailesi morgun dışında yas tutarken, küçük bir grup daha geldi, kaybolan dört kişiyi arıyorlardı. İki tanesi karışık olan Şii-Sünni bölgesinde yaşayan kardeşlerdi. Arşiv salonunun girişinde teşhis edilemeyen cesetlerin fotoğraflarına bakmak için hararetli bir şekilde sıralarını bekliyorlardı.

-------------------

Bu makale 25 Haziran 2014 tarihli New York Times'tan Haksöz-Haber için Barış Hoyraz tarafından tercüme edilmiştir.

 

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...