Bilge köyü katliamının bizi düşündürtmesi gereken vahim boyutu, "taklit yoluyla tekrar" etme ihtimalinin bulunmasıdır. Geçen hafta boyu Mardin'de bu konuyu araştırmaya çalıştım. Bu konuda Mardin Artuklu Üniversitesi'nin hazırladığı "ön araştırma raporu" önemli tespitler ihtiva ediyor.
Rektör Prof. Dr. Serdar Bedii Omay'ın başkanlığında 15 kişiden oluşan genç akademisyenlerin hazırladığı rapor, dikkati özellikle katliamın "şiddet boyutu"na çekiyor.
Benim de öteden beri asıl vurguladığım, modern çağın imkânlarını da arkasına alan şiddetin giderek sari (sirayet eden) bir intikam alma, imha etme ve cezalandırma yöntemi olarak hayatımıza girmiş olmasıdır. Şiddet yüklü bir kültürün etkisine giriyoruz. Her bölge kendi geleneksel imkânlarıyla aynı mahiyetteki şiddeti tekrar etmektedir.
Artuklu Üniversitesi'nin raporu "daha önce dünyanın farklı bölgelerinde gerçekleşen şiddet eylemlerinin bu tür eylemlerin tekrarlandığını gösterdiği"ne işaret ediyor. Bu olay bireysel ve toplumsal hafızaya sadece bir şiddet eylemi olarak değil, "kişilere ve topluma mesaj gönderme, isteklerini, beklentilerini dile getirme, kendini ifade etme biçimi olarak işlenir". Bilge köyü katliamı, daha önce bölgedeki aileler arasında işlenen cinayetlere hiç benzemeyen yönleri bulunuyor. "Teorik olarak şiddeti yaşama tarzımız, model alınarak öğrenilen bir deneyimi gerektirir. Böylece şiddet eyleminin öğrenileceği, toplumsal rol modellerinin kimler ve neler olduğu bulunmalıdır."
Bence katliama yol açan sebepler her ne olursa olsun (namus-töre cinayeti, arazi ihtilafı, çıkar çatışması, hegemonya mücadelesi, kan davası, petrol kaçakçılığı, koruculuk vs.) asıl üzerinde durulması gereken nokta, husumetlerde şiddetin bu boyutlarda rol oynamaya başlamasıdır. Sebepleri yargı belirleyip bize söyleyecektir. Biz, sebeplerden çok şiddet kullanımında rol modelin ne olduğu ve bunun bundan sonraki şiddet eylemlerinde daha dehşet verici boyutlarda tekrar edip etmeyeceği konusu üzerinde durmalıyız.
Kanaatime göre, bu katliamda seçilen rol modeller öncelikle 1984'ten bu yana PKK ile yürütülen mücadelede tarafların her aşamada şiddetin boyutunu biraz daha arttırmasıdır. PKK'nin kitlesel katliamlarını biliyoruz. Ancak devletin köy boşaltmalardaki tutumu ve bazı güvenlik kuvvetlerinin basına yansıyan demeçleri de rol modelin bulunmasını kolaylaştırıcı niteliktedir. Daha geçenlerde bir korgenerale ait olduğu öne sürülen bir ses kaydına göre, 'terör sorununun çözümü' çerçevesinde 'Eruh ve Şemdinli'nin yakılması gerekiyor'. (Zaman, 28 Nisan 2009) Geçen hafta Kurtlar Vadisi dizisinde yeni bir "derin devlet-mafya tiplemesi" girdi. Bu tipin özelliği elinde kibrit kutusuyla, hasımlarını birbirine halatlarla bağlayıp yakmasıdır.
Ses kaydı ve Kurtlar Vadisi'nin rol modeli, iç faktörlere örnektir. Ancak bir de dış faktör var ki, burada Irak-Afganistan ve Filistin'de sivillerin topluca katledilmesi rol model arayışında öne çıkmaktadır.
Gelişmiş teknolojilerin kullanıldığı modern savaşta sivil yerleşim birimleri hedef alınır. Amerika ve İngiltere Irak'ta, Amerika ve NATO kuvvetleri Afganistan'da aralıksız sivil katliam yapıyorlar. İsrail'in ise sivil katliamı her defasında tekrar ettiğini görüyoruz. Bu, işgale karşı olan direnişçi örgütlerin de mukabil yöntemlerle sivil katliam yapmalarına bir tür ilham kaynağı olmaktadır. Direnişçiler, sivil katliam yaparken iki hasım insan grubunu hedef alırlar: Biri doğrudan düşman kuvvetleri. Mantık şu: Siviller arasında dolaşan beş işgalci asker için 50 masum sivil öldürülür. İkincisi, işgalcilerle işbirliği yaptığını düşündükleri gruplar. Bunlar çoğu zaman doğrudan sivil oluyor. Onlarca sivili hedef alan intihar saldırıları bu mantıkla gerçekleşiyor.
ZAMAN