Türkiye kadar, hem liberal demokrasiyle yönetilme iddiasında olup hem de memnuniyetsizi
bu kadar bol kaç ülke vardır acaba?
Üstelik o memnuniyetsizlerin önemli bir bölümünün şiddete, yakıp yıkmaya, kendilerince ‘düşman’ veya ‘suçlu’ gördüklerine saldırmaya, kısacası vandalizme yatkın olduğu kaç
ülke vardır?
Esasında endişelenmemek elde değil.
***
Basit bir olay:
Bir grup, partilerinin kapatılmasını protesto etmek için partinin il binasının olduğu semte geliyor. Protestolar, basın açıklamaları bitiyor, tam grup dağılacak sanılırken içlerinden bir bölümü sağa sola saldırmaya, o semtteki masum insanların malına zarar vermeye başlıyor,
molotof kokteylleri atılıyor. Polis müdahale ediyor.
Olay polisin müdahalesiyle bitse neyse... Derken mahalleli sokağa çıkıyor. Elde tabancalar, baltalar, satırlar, döner bıçakları, kalın sopalar...
İki grup karşılaşsa kesin kan akacak.
***
Evet bu kadar basit ve bu kadar tehlikeli.
Ateşle barut her an yan yana gelebilir, geliyor da zaten. Şimdilik birbirlerine değmediler ama her an temas sağlanabilir ve ardından büyük bir patlama yaşanabilir.
***
Güzel ve yalnız ülkemizde şiddet merdivenine böyle kolayca tırmanılıyor işte.
Birisi diyor ki odam küçüldü. O öyle dedi diye sokaklar yangın yerine dönüyor. İki haftadır gün geçmiyor ki ülkenin bir veya birden fazla noktasında şiddet olayları yaşanmasın. Güneydoğu’da esnaf iki haftadır siftah edemiyor; çünkü kepenklerini açamıyor.
Olayları çıkaranların amacı, belli ki, resmen olmasa da fiilen yeni bir OHAL rejiminin uygulanmaya başlamasını sağlamak. Çünkü belirsizliğin sürmesi halinde kamu gücünü elinde tutanlar bir dizi önlem almak zorunda kalabilir.
***
Korkarım Türkiye 25 yıldır süren terörün yepyeni bir aşamasına geçmenin eşiğinde duruyor.
İşin kötüsü, inisiyatif de terör örgütünün elinde. O isterse o eşik aşılacak. Onlar düğmeye ne zaman isterlerse o zaman basacaklar. Bütün Türkiye PKK’nın elinde rehin gibi neredeyse.
***
Sadece bu görüntü bile aslında paradoksal olarak açılım siyasetinin ne kadar doğru
olduğunu gösteriyor; siyasetin kendisine daha sıra gelmeden, sırf lafıyla bile PKK kendini sıkışmış hissetmeye başladı; bu söylemin kendi tabanını yıprattığını gördü.
Geçenlerde pek dikkat çekmeyen bir istatistik yayımlandı: Bu yılın başından itibaren Kandil’den kaçıp teslim olan ve TCK’daki etkin pişmanlık maddesinden yararlananların sayısı 300’ü
bulmuş. Bunların önemli bölümü yazdan bu yana gelip teslim olmuş.
300 kişi PKK için önemli bir rakam; küçümsenmeyecek bir rakam.
Sadece bu bile açılım söyleminin, barış söyleminin etkisini gösteriyor. Bir de bu söylem kuvveden fiile dönüşmeye başlasa, örgütün etkinliği çok daha azalabilecek.
Örgütün yeniden şiddete başvurmasının nedeni de bu: Etkinliğini geri kazanabilmek, memnuniyetsizleri kendine çekip yeni dağ kadroları edinebilmek.
***
Şiddet sarmalına karşı dikkatli olmak, güvenliği elden bırakmamak şart; etkin önlemler almak şart. Ama bunu yeniden bir güvenlik devletine dönmeden, hayatın normalliğini (artık ne kadarsa) bozmadan yapmayı da başarmak gerek.
Ve açılım durmamalı. Hükümet hatta gaza basmalı, hızlanmalı.
RADİKAL