“Haberin yok mu Rabbin Fil Ordusu'na ne yaptı? Onların kurnazca planlarını tamamen bozmadı mı? Üzerlerine kalabalık sürüler halinde uçan varlıklar saldı, onlara önceden tespit edilmiş taş gibi sert azap darbeleri vurdular ve onları yalnız sap dipleri kalasıya yenmiş bir ekin tarlasına benzettiler.” (Fil Sûresi 1-5. Ayetler)
Niyetlerini, gazaplarını, husumetlerini biriktirip savunmasız halklara boca ederek insanlığından çıkan bir topluma dönüşüyor İsrail. Öldürdükçe seçim kazanan bir iktidar, liderlerinin ellerindeki kana göre oy veren bir güruhtan ibaret Doğu Akdeniz’deki kıymık. Ölüm taşıyan bombalara yazılar yazacak, katliamları tepelerden piknik yiyintileriyle izleyecek kadar genleriyle oynanmış çocukları olan bir ülke. /Yeryüzünde bir çocuğun zulümden hoşlanması kadar alçaltıcı bir durum olamaz!/ Nesli ifsat edilmiş, fıtratı tarumar olmuş bir coğrafya. Bir ur. Katilin sırtını sıvazlayan murdar bir halk. Musa’nın hayırsız çocukları!
HİROŞİMA DA YETMEZ DİYOR ŞARON
İsrail’de savaş meraklısı, öldürme tutkusu sapkınlık boyutunda olan liderler eksilmek yerine sürekli artıyor. İnsanoğlunun olabileceği en dip karakterlerden biri olan Ariel Şaron’un, daha diplerde gezinen oğlu Gilad Şaron "Japonlar çabucak teslim olmadılar, Amerikalılar da Hiroşima ile durmadılar, Nagazaki'yi de vurdular. Gazze'de ne elektrik ne benzin ne de hareket eden bir araç kalmalı. Ondan sonra ateşkes isteyeceklerdir. Bu işin çabucak bitirilmesi gerekiyor" diye yazıp, yetkili mercilere atom bombası atılmasını salık veriyor. İnsanlık tarihinin karanlık sayfalarından, utanç kaynaklarından biri olan Hiroşima’ya atılan bombayı sahiplenenlerin kaldığını görmek oldukça ilginç. Öldürmenin kitlesel varyasyonlarını sürekli düşünen habis bir akıl. 21. yüzyılın Moğolları. İnsanlık soyunun düşmanları. Fücur sahipleri.
ORTAÇAĞ MI DEDİNİZ BAY YİŞAİ?
Katliamlar sürerken, işgalci İsrail’in İçişleri Bakanı Eli Yişai, Gazze’ye saldırıdaki amaçlarının kenti "Ortaçağ"a geri götürmek” olduğunu söyledikten sonra, "Ancak böylece İsrailliler bir 40 yıl rahat edebilir" demekteydi. Bakanın derdi/kastı küçük Şaron’la aynı paralelde olabilir ama Hamas’ın ve tüm İslam coğrafyalarının niyeti de Kudüs’te Ortaçağ’a dönmekten ibarettir aslında. Nedeni oldukça basit: Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethettiği yıl Hicretin 16. yılı, Miladi 628’e denk gelir. Bu dönem, bilim adamlarınca Ortaçağ’ın Geç Antik dönemden Erken Orta Çağ olarak tanımladıkları geçiş zamanlarına rastlar. Yine Hicretin 583. yılı, Miladi 2 Ekim 1187’de Kudüs’ü ikinci kez fetheden büyük komutan Selahaddin Eyyubi, bu muazzam zaferi, “Yüksek Orta Çağ” döneminde gerçekleşir. Kudüs’te barışın en tarifsiz yaşandığı dönemler Orta Çağ’da Müslümanların elinde yaşanmış, buna mukabil barbarlar bunu hep engellemek istemişlerdir. Farklı dinlere mensup insanlar için hazırlanan ve uygulamaya konan fermanlar ve Müslümanların gösterdiği duyarlılık yüzlerce yıl sürmüştür. Kudüs’ün tüm insanlık için en yaşılabilir zamanları; kabul edelim ya da etmeyelim Ortaçağ zamanlarıdır. Ortaçağ’a geri dönüldüğünde yalnızca Müslümanlar o döneme dönmeyecektir. Bu nedenle kendi hal-i pür melallerinin nasıl olacağını varsın Bay Yişai ve taifesi düşünsün!
SİVAS KADAR GAZZE!
Sivas’ın yüzölçümü 28.128 km², Gazze ise 28.220 km². Birbirlerine ne kadar yakınlar. Yaşananları anlamak açısından somutlaştıralım: Hemen her şehrin işgalcilerin eline geçtiğini, yüzlerce kontrol noktası oluşturulduğunu, Anadolu’nun, irili ufaklı birkaç kentinin ayakta kaldığını baştan bilelim. Sivas’ın etrafının havadan ve karadan sarıldığını düşünelim. Kente giren her maddenin denetlendiğini ve yıllardan beri de çok sıkı bir ambargonun uygulandığını da not alalım. /Öyle ki kente giren bisküvi sayıları bile hesaplı girsin./ İnsansız Hava Araçlarının sürekli şehir üzerinde dolaşıp istihbarat topladığını, içerideki ajanların da direnebilecek unsurları fişlediğini de unutmayalım. Sivas kadar bir yerde, eliniz kolunuz bağlı, çıkacak kapınızın, yardıma gelecek bir Birleşik İslam Paktı gibi bir oluşumun dahi olmadığını da hep aklımızın bir kenarına yazalım. Sonra bunların üzerine füze kalkanını ve yeni geliştirdiği silahları denemek için Sivas’taki bir direniş örgütünü bahane ederek birden İsrail uçaklarının yüzlerce noktaya füzelerle saldırdığını, kara harekâtına da her an başlayabileceğini katalım. Haliniz/halimiz nice olurdu? Allahu âlem! Filistinliler/Gazzeliler, defalarca bu durumda kalmalarına rağmen nasıl bir tepki verilmesi gerektiğini insanlığa her seferinde berrak bir şekilde gösterdiler. Dünya çapında şahitlikleri takip edilen “yürüyen şehit” denebilecek liderler yetiştirdiler. Parçalandılar, kavruldular, delik deşik edildiler, çoluk çocukları can verdi ama asla pes etmediler. Küçük bir coğrafi alanda bir vicdan inkılâbı gerçekleştirdiler. Sonuna kadar direnme, taviz vermeme ve korkmama üzerine inşa edilen unsur karşımıza “mukavemet” olarak belirdi hep.
Direniş, Gazze’de müthiş bir toplumsal refleks, muazzam bir adanmışlık hâlesi oluşturmayı başardı. Önceki “Furkan Savaşı”nda direnerek hak ile batılı dünyanın gözüne sokmaya çalışan Hamas, Kasım ayındaki savaşa verdiği “Siccil Taşı” ismi ile birlikte, Ebrehe’nin ordusuna karşı Ebabilcesine direnerek “Şariu’s Salahaddin”de (Salahhadin Yolu) olduğunu bir kez daha gösterdiler. 28.128 km² alanda dünyanın en güçlü ekonomi ve ordularınca destek gören işgalci İsrail’i, Hamas, etkin bir mücadele ile püskürtebiliyor artık. Dünya hızla değişiyor. Mısır eski Mısır değil. Araplar da eski Araplar değil artık. Başka türlü olsa, hangi gerekçe bombardıman altındaki Gazze’ye Arap dışişleri bakanlarını sokardı ki? Tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika, esaretten kurtulmak için ya canını veriyor, ya sokakları inletiyor ya da her an dışarı kendini atmak için fırsat kolluyor. Geçen yüzyılın başında cetvelle çizilen haritaların önümüzdeki yıllarda sabit kalacağını kimse garanti edemez. AB-ABD ve Rusya-Çin kutupları bize giydirilmeye çalışılan ve yırtılıp atılmayı bekleyen deli gömlekleridir. Şu anki manzaraya bakıp, Ebrehe’nin çağdaş takipçileri olan İsrail yönetiminin, “Fil Sahipleri” ile akıbet yoldaşları olacağı, Fil Suresi’nde cereyan eden olayların bir daha, bir daha yaşanacağı ve sonrasında apaçık bir fethe şahit olacağımız zamanların yaklaştığını görmüyor musunuz?