Sezgiler düşüncelerimizi ne kadar etkiliyor?

Gökhan Özcan, düşüncelerin ortaya çıkma biçimi hakkında fikir yürütüyor.

Gökhan Özcan / Yeni Şafak

Biz uyurken içimizde uyanan nedir?

Yaşayadururken içimizde birtakım uyanışlar ortaya çıkar, o uyanışların peşine düşeriz ve onlar bizi bazı mecralara doğru akıtır, yönlendirir. Çok da ihtiyarımız olmadan girdiğimiz bu küçük maceralar çok daha büyük yönelimlerin, hayatımıza yön veren kavşak noktaları haline gelebilir. Zaman zaman da bu kadar büyümez, küçük ayrıntılarda anlam tonları oluşturarak iç dünyamızı nakış gibi işlerler. Bize ait bir kişiliğimiz olduğundan söz ediyorsak, bu küçük patikalardan yürüyerek vardığımız yerdir büyük ölçüde orası.

Sezgiler, üstünde çok fazla düşünmediğimiz uyanışları içimizin... Kendi aklımız ve fikrimizle uyandırdığımız şeyler değil ama bunlar; daha ziyade şahit olduğumuz, bir yönüyle maruz kaldığımız sesler, sözler, ilhamlar, oluşlar, düşünüşler, hissedişler, eskilerin hiç eskimemesi gereken bir dille zuhurat dediği şeyler... Derinliğine bir tefekkürle, neredeyse her an içimizden bu sesleri, bu fısıltıları işittiğimizin, bu uyanışları müşahede ettiğimizin, bu ilhamlarla hayatımızın nasıl inceden inceye şekillendiğinin ve aslında bütün bunlar olurken ne kadar olağanüstü bir şey yaşamakta olduğumuzun farkına varabiliriz.

Fizikötesinden aldığımız sinyaller gibidir sezgilerimiz. Farkında olmadan yolumuzu, güzergahımızı belirler, yönümüzü tayin ederler. Çünkü bunun içindirler.

“... ben doğuştan içimde taşıdığım bir sezgi ışığına bağlıyım. Bu sezgi binlerce yıldır yaşamı en büyük acılar içinde bile sevmesini bilmişlerdir” diye yazmış denemelerinden birinde Albert Camus.

Hayatın derin katmanlarında bizim için neyin nasıl ortaya çıktığını çok kafamıza takmıyoruz, neyin nereden nereye aktığını, bu akışı nasıl kazandığını, yönünü nasıl bulduğunu çok düşünmüyoruz. Oysa, hayat dediğimiz şeyler metafizik bir sinyalizasyon sistemiyle sevk ve idare ediliyor belli ki. Sezgi dediğimiz bütün o sinyaller oradan geliyor ve neyin ne yöne doğru akacağını tayin ediyor. “Hiç aklımda yokken...”, “Birden aklıma düşüverdi”, “İçimden öyle geldi”, “Canım istedi” diyoruz ya hani, dilimize yerleşen bu sözlerden bir idrak ortaya çıkıyor, kendimizin ötesinde bir anlam dünyasından sinyaller almakta olduğumuzu da itiraf etmiş oluyoruz bunları söylerken.

Edip Cansever’in Bir Su Yılı Denebilirdi ismini verdiği güzel şiirinden mısralar: “Hadi anlat deseler anlatamam/ Bir yere gidiyorken cayıp başka bir yere gitmeyi/ Yani bir kunduzu karşıdan karşıya yüzdüren sezgi/ Nedir ben bilemem ki/ Belki bir rastlantıdır da ondan mı sevginin yeri/ En yakın yeri/ En uzak yeri/ Bitmeyen yeri/ Bitecek yeri/ Farkedilmez zaten anlaşılmış sevdanın/ Anlaşılmaz sevda ile bütün ekleri.”

Bir şeyleri yaşarken canımız o ana kadar hiç aklımızda olmayan bir şeyi neden aniden isteyiverir? Neden canımız hiç düşünmediğimiz şeyleri çekiverir durduk yerde? Neden bir anda uyanıverir içimizde o ana kadar mışıl mışıl uyumakta olan şeyler?

Zuhurat, öyle değilken bir anda zahir olan şeylere denir. “Bir mana ve hakikatin akıl ve kalpte birden belirmesi, aşikâr olması” diye tarif edilir. Allah’ın sonsuz ilminde var olan şeylerin, kul ya da kullar nezdinde aşikâr hale gelmesi yani... Bir an içinde ve belli şeyler için bizim zaten var olanın ilmine vakıf kılınmamız ve bunun böylece hayat boyunca aralıksız devam etmesi...

Sonuçlara bunca meraklıyken, sebeplere hiç kafa yormuyor olmamız anlaşılabilir bir şey değil... Hayat, bizim eriştiğimiz açıklamaların, her an bilinmezlik duvarına çarpıp durduğu bir şey, bir kısıtlılık hali bizler için... Bu acziyet içinde, bütün o bilinmezleri bilenin katından gönderdiği sinyalleri görmezden geliyor, bu harikulade tecrübeleri öylece geçiştiriyor, bu hayret verici uyanışların peşinde ufuk ve gönül açıcı tefekkürlere dalmaya yönelemiyoruz. İçimizde hakikatin parlak ışıkları uyanıp dururken, biz yazık ki uykudan uyanışa bir türlü geçemiyoruz.

Yorum Analiz Haberleri

"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye