Seyyid Kutub’un Çizgisi ve Kur’an Nesli İdeali

Özgür-Der Beykoz Şubesi’nin her ayın son Çarşamba gününde düzenlediği aylık programların, ocak ayı sunumu dernek binasında gerçekleştirildi.

“Seyyid Kutub’un Çizgisi ve Kur’an Nesli İdeali” konulu panelin konuşmacıları Ali İhsan Kayagil ve Ahmet Aslan oldular. İlk konuşmacı Ahmet Aslan’ın konu hakkındaki sunumu şöyleydi.

Seyyid Kutub ve Kuran Nesli İnşa Sorumluluğu

Kur'an'dan ve Allah'ın Rasulü'nden uzaklaşmışız. Kur'an'ı terkedilmiş bırakmışız. Dolayısıyla kendi ürettiklerimizi esas almışız. Herkes de sonradan üretilmiş akidelerin ve değerlerin etrafında toplanınca, din parçalanınca, ümmet de parçalanmış. Vahdet ve tevhid aynı kökten kavramlar. Tevhid akidesinde bütünleşmeden ümmetin vahdetinin teşekkül etmesi mümkün değil. O halde yapılması gereken şey, insanların tarihsel süreç içerisinde üretilen iplerden soyutlanıp Allah'ın ipine topluca sarılmaya doğru yönelmesi gerekiyor."

Kur'an insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için indirildiği halde Kur'an tamamen bir tarafa bırakılmış. Nedense ümmet tarihsel süreç içerisinde Kur’an’ı terkedilmiş bırakmış. Kur'an'dan uzaklaşmış, Kur'an'ın uygulaması olan Rasulullah sallallahu aleyhu ve sellem'in siyerinden, mücadele sünnetinden kopulmuş. Birçok ibadet Kur'an'dan koparılarak bir forma/şekle indirgenmiş, içi boşaltılmış. Namaz Kur'an'dan kopuk, içi boşaltılmış bir forma indirgenmiş. Hac öyle olmuş, umre öyle olmuş. İnsanlar içeriği olmayan, boş bir form haline gelen bir şekli yerine getirmeye başlamışlar. Şekil kutsallaştırılmış. Bu sebeple de, Kur’an’dan kopuk, muhtevadan yoksun, şekle indirgenmiş ve parçalanarak ubudiyet bütünlüğünden koparılmış parça ibadetler, vahyin muhatabı ilk nesilde meydana getirdiği inkılâbı gerçekleştirememiş ve ümmet zillete sürüklenmiş. Çünkü ümmete şerefini kazandıracak olan Kur'an'dır. Ama bu ümmet kendisine şerefini getiren kitabı terk edilmiş bırakarak şerefine sahip çıkmamış. Kitaba mirasçı kılınmış, mirasa ihanet etmiş. Kitap'tan kopmuş, Kitap'tan kopunca da o tarihsel süreçte bir sürü bid'atlar ve hurafeler üretilmiş. Kur’an’dan cahiliyeye doğru tersine bir hicret yaşanmış ve cahiliye toplumu yeniden üretilmiş. Dolayısıyla ümmet coğrafyasında Kur’an’dan tevhidden ve vahdetten uzaklaşıp, ulusal sınırlarla, cahili sistemlerle kuşatılmış, ancak içinde Müslüman şahsiyet ve öbeklerinde yaşadığı cahili toplumların yaygınlaştığını görüyoruz.Bizim bu durumdan kurtulmak için ilk Kur'an toplumu gibi yeniden bir Kur'an toplumu oluşturma sürecini başlatmamız ve sürdürmemiz gerekiyor. Seyyid Kutub'un, Allah ondan razı olsun ve Allah ona rahmet eylesin, altını çizdiği "Kur'an nesli"ni yeniden inşa ederek, o Kur'an neslinin önceliğinde ümmeti yeniden vahyin ekseninde inşa etmemiz gerekiyor. Bugün ümmet coğrafyasında tevhidi uyanış ve yönelimler ortaya çıkmış bulunuyor, bu amaçla küçük tevhidi öbekler oluştu, ıslahat önderleri çıktı. Az da olsa yüzyıllardır çıkıyor. Zaten ilk nesille, ilk Kur’an toplumuyla bağ hiç kopmadı, tevhidi geleneğin zinciri, zaman zaman çok zayıflasa da elhamdülillah devam ediyor, ama bozulma sürecinde çok büyük bir tahribat yapıldı. Allah’ın doğrudan koruması altındaki Kitabı tahrif edemedi Ümmet-i Muhammed, ama tıpkı Yahudi ve Hıristiyanların yaptığı gibi tahrifatları Kitabın algısını, anlayışını bozarak gerçekleştirdi. Kur'an'ın metnini tahrif edemedi ama tarihsel süreçte Kitab'ın anlaşılması üzerinde büyük tahrifatlar yapıldı. Kitap'tan kopulurken akıl ve ilim terk edilince, vahiyden kopulunca, Rasulullah'ın örnekliğinden kopulunca, O'nun şahitliğinden kopulunca, kimileri, “keşf ve ilham”  diye adlandırdıkları vahyin denetiminden uzak ve Şeytanın cirit attığı alanlarda bir sürü hurafeler ürettiler. Heva ve zanna dayalı bu uyduruk bilgilerin Allah'tan vahiyle kendi içlerinden çıkan bir takım insanlara, üstadlara, şeyhlere, önderlere indirildiğini bile iddia edebildiler.

Seyyid Kutub, 1940 ile 1945’lere kadar biraz İslami biraz milliyetçi biraz sosyalist ideolojilerden etkilenmiştir. Ancak 1945’lerden sonra İslam’ı diğer ideolojilerden ayırarak bu alana yoğunlaşmıştır.’’ 

Seyyid Kutub, düşünen bir şahsiyet olmakla beraber düşünceyi pratik hayata geçiren, düşünce ve eylemi bir arada yaşayan biridir. Bu noktada önemli bedeller ödemiş ve bunu vahye şahitliğin bir parçası olarak görmüştür.  Seyyid Kutub, sadece bir mezhebi, ırkı veya bölgeyi etkileyerek sınırlı kalmaktan ziyade dünyanın birçok İslami hareketini etkileyerek ortak bir model olmuştur.

1940'lı yıllardan sonra İslâmi kimliğe yönelmesiyle oluşan İslami kimlikle beraber, 1940'ların sonuna doğru Müslüman Kardeşler'le birlikte oldu. İslami kimliğini Mısır'daki mevcut İslami birikimle şekillendirdi.

Seyyid Kutub, ne yapmalı sorusuyla İslam ümmetine model olmuştur. Yirminci yüzyılın başlarında sömürgeciliğin, emperyalizmin, işbirlikçilerin zülüm ve baskısı altında olan İslam ümmetine, kurtuluşun reçetesinin İslam olduğuna dair büyük bir çaba sarf etmiştir.

Seyyid Kutub, o dönem İslam ümmetinin düştüğü bu durumu basit bir tedaviden ziyade bu hastalıktan kurtulmanın ancak ciddi bir operasyon ile düzelebileceğini söylemiştir. Yani kısacası yetersiz kalan ümmet bilincine vurgu yaparak, yeniden bu bilinç ile tedavi sürecinin başlatılması gerektiğini düşünmüştür. Ve burada toplumu islah etme sorumluluğunun başında kurana yönlenmesi gerektiği düşünmüştür. ‘’

Seyyid Kutub, Yoldaki İşaretler çalışmasıyla tüm İslâmi hareketlere çok önemli bir özeleştiri ve stratejik analiz imkânı sundu, bu düşünceleri nedeniyle de idam edildi. Rasulullah'ın (s) Mekke'de cahiliyeye karşı örnekliğini gösterdiği gibi, Müslümanları yeniden Kur'an'la bilinçlenmeye ve cahili kuşatmadan kimliklerini ayrıştırarak Müslüman ümmeti yeniden diriltecek olan Kur'an neslini inşa etmeye davet ediyordu.

O, "İslâm tarihinde, Hz. Peygamber'in Mekke tecrübesinden sonra ilk defa, (yeniden) bir 'cahiliye' toplumu tanımı" yapmıştı. İslâmi uyanış süreci için tutarlı ve sahih bir eğitim müfredatı, çalışma programı ve hareket hattı oluşturmaya çalışıyordu. O "Kur'an Nesli"nin ikamesi için öncelikle idraklerde bir vahiy inkılâbı gerçekleştirmek istiyordu. Ve bu isteği çoğu islami hareket tarafında yanlış anlaşılmıştır. Çünkü Seyyid Kutub ilk olarak kuran diyerek,  peygamberin sünnetini red veya tarihi tespitleri inkâr etmemiştir. O sadece kuranın oturtulması gereken konuma vurgu yapmıştır.’’

‘’Seyyid Kutub'u emsallerinden farklı kılan seviye, "nesneleşmiş Kur'an" algısının hâkim olduğu bir dünyada, inşa edici "özne olan Kur'an" anlayışını yeniden kurmak için gösterdiği katkıdır. Seyyid Kutub, bütün bu düşüncelerini tecrübe kaynağı olan fırtınalı ortamlarda ve özgürlüğünün kısıtlandığı yoksulluklar içinde geliştirmiştir. Seyyid Kutub, Amerika dönüşü Hasan el-Benna'nın 1928'de kurduğu İhvan-ı Müslimin hareketi ile diyalogunu arttırdı ve kısa bir süre sonra da resmi görevinden istifa ederek Ihvan-ı Müslimin adlı gazetenin yazı işleri müdürlüğüne başladı.

Darbe sonrası yönetimi bir süre perde arkasından yürüten Abdünnasır, daha sonra devlet başkanlığı görevini resmen ele aldı. Abdünnasır, İhvan-ı Müslümin'in İslami toplum teklifine şiddetle karşı çıkıyor ve Mısır'ın bu en güçlü muhalif hareketine karşı ciddi bir baskı rejimi uyguluyordu.1954'te Abdünnasır'a yapılan suikast girişimi birçok İhvan mensubunun tutuklanması için fırsat olarak değerlendirildi. Ağır bir baskının ve zorbalığın yaşandığı bu dönemde tutuklananlar arasında Seyyid Kutub da bulunuyordu. İhvan mensupları hapishane cellâtları tarafından ağır işkencelere maruz kalmaktaydı. Seyyid Kutub da işkenceden dolayı mide ve bağırsak kanaması geçirmişti. Buna rağmen cellâtlar; eğitilmiş köpekleri mahkûmların üzerine saldırtıyor; işkence, hastalık ve yorgunluktan harap olmuş bedenleri bir de köpekler parçalıyordu. Öyle ki, mahkemesini izlemek amacıyla Mısır'a gelen insan hakları temsilcisinin Seyyid Kutub'un vücudundaki işkence izlerini görmemesi için mahkemesi dahi ertelenmişti. İnsan hakları temsilcisinin Mısır'dan ayrılmasından iki hafta sonra Kutub, mahkemeye çıkarıldı ve hapse mahkûm edildi.

Son olarak ‘‘1965 yılında, Yoldaki İşaretler'de yer alan düşüncelerinin kendisi için nasıl bir tehdit oluşturduğunu fark eden Abdülnasır'ın emriyle Seyyid Kutub tekrar tutuklandı ve mahkeme sonunda idamına karar verildi. Hapis ve işkence döneminin yeniden başladığı bu süreçte, Abdünnasır, özür dilediği takdirde Seyyid Kutub'u affedeceğini söylüyordu, hatta bunun için ailesini dahi baskı altına alıyordu ama 60 yaşında olmasına ve türlü işkencelere rağmen, Seyyid Kutub davasından vazgeçmedi ve Nasır'ın teklifine karşı şu tarihi cevabını verdi:

"Eğer Allah kanunu ile mahkûm edilmişsem ben Hakk'ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkûm olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem. Allah'a şükürler olsun ki on beş sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda Allah'ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır."

Müslümanlara her türlü cahiliyeden koparak Kur'an'a dönmeleri çağrısında bulunduğu Yoldaki İşaretler, bir bakıma Seyyid Kutub'un idam fermanı oldu.

İnfaz kararı 29 Ağustos 1966'da uygulanan Seyyid Kutub, vahye şahitliğini şehitlik mertebesine taşırken, geride bıraktığı eserleri ve düşünceleri ile İslami mücadele yolunda önemli bir işaretçi olarak yerini alıyordu…

Rabbimiz, şehadetini kabul etsin…’’ 

İkinci konuşmacı Ali İhsan Kayagil ise konu hakkında dinleyicilere şu bilgileri sundu.

Seyyid Kutub , modernitenin , kapitalizmin oluşturduğu kirliliğe , sömürü altındaki tüm İslam coğrafyasını kuşatan çağdaş cahiliyeye ; Kur’an merkezli bir yorumla cevap verme çabası içinde olmuştur.

Seyyid Kutub’un hayatının son yıllarında olgunlaştırdığı fikirleri şöyle sıralayabiliriz.

1-Kur’an  asıl kaynak ve temel belirleyicidir.İtikadi konulara da hadis , fıkıh gibi İslami disiplinlere de metod , tarih ve toplum değerlendirmelerine de Kur’anı  belirleyici kılarak yaklaşmak gerekir.Kur’an bir hayat kitabıdır , ve ilk sahabe nesli  gibi herkes Kur’an ile eğitilmelidir.Rabbimizin tevhid ilkeleri de , bildirdiği gayb haberleri de Peygamber Efendimizin konumu , sünneti ve yetkileri de ; İslami metod , nizam ve seriat da öncelikle Kur’ana göre belirlenmeli ve Kur’an ‘ ın muhkem ayetleri ile çelişen veya ters düşen görüşler terk edilmelidir.

2-İtikadi kabuller zanna dayanmamalıdır.İtikadi konularda Kur’an ‘ ın muhkem ve açık ayetleri belirleyicidir.Dolayısıyla zan taşıyan hadisler ile ; yani “ahad haber”  ile bir itikad oluşturulamaz.Sadece Rabbimizin bildirdiği muhkem ve delaleti açık vahye göre itikad oluşturulmalıdır.

3-Tevhid akidesi; fikri ve siyasi bütünlükte ele alınmalı ve İslami mücadele yönetimi , İslam akaidinden ayrıştırılmamalıdır.İslami Hareket metodu , tevhid eksenli olmalıdır , muhkem ayetlere ve Resulullah’ın mütevatir sünnetine ters olmamalıdır.İslam , işe toplumun idari ve hukuki yapısından değil , akidesinden  ve ahlakından başlamıştır.Bu iş ancak yavaşlık ve uzun süre isteyen , tavanı değil , tabanı hedefleyen İslami ahlak , terbiye ve inanç tohumunu toprağa yeniden serpmekle işe başlayan bir metod ile mümkün olabilir.Gerçekten çok ağır ve uzun sürede ilerleyen bu yol , aslında en yakın ve en hızlı yoldur.

4-Mezhepler olabilir , fakat mezhepçilik yapılmamalıdır.Mezhepler ve insanların içtihadları din haline getirilmemelidir.Hayat dinamiktir ve hareket halindedir.Yaşadığımız yeni sorunlarla ilgili hayatın içinden yeni içtihadlar yapmak gerekir.Kur’an la yaşadığımız toplum arasında bağ kurmak gerekir.

Seyyid Kutub’u emsallerinden farklı kılan seviye “nesnelenmiş Kur’an”algısının hakim olduğu bir dünyada; inşa edici “Özne olan Kur’an” anlayışını yeniden kurmak için gösterdiği çaba ve bu uğurda canını feda etmesidir.

Seyyid Kutub Kuran’ı Kerimi rehber edinmenin temel ölçülerini  araştırdı ve vahye tanıklığın örnekliğini gösterdi. O  şehit edilmeden şehitliği yaşadı.Onu rahmet ve minnetle anmalıyız.Bunun içinde Kur’an nesli hedefini gerçekleştirerek çaba ve kararlılığı göstermeli ; bizi biz yapan ilkelerimizden taviz vermeden hedeflerimize doğru yürümeliyiz.

Program Ali İhsan KAYAGİL ‘in sunumundan sonra dinleyicilerin soruları ve katkıları ile sona erdi.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi