Şeytan

ABDULHAKİM BEYAZYÜZ

Yüce Allah’a hamd, resulüne (a.s.) selam olsun. Bugünkü yazımızda ‘şeytan’ kavramı üzerinde durmaya çalışacağız. Rabbimizden çabamızı başarıya ulaştırmasını niyaz ediyoruz.

Sözlükte şeytan;

شَطَنَ- يَشْطُنُ- شَطْن : Uzak olmak.

شَطَنت الدار: Ev uzak oldu.

بِئْرُ شَطُون : Derin kuyu.

سَفَرٌ شَطُونٌ: Uzak sefer.

شَيْطَنَ- يُشَيْطِنُ- شَيْطَنَة : Şeytan gibi olmak, şeytanlaşmak.

اَلشًطَن : Hayvan bağlanan veya kuyudan su çekilen uzun ip.

اَلشًيْطَان : Şeytan. Haktan uzak olan. Azgın, şerir kimse. Bir çeşit yılan.

رُؤوسُ الشًيْطَان : Pek çirkin bir ot adı. Şeytanların başları.

Kur’an’da kavram olarak ise, “Hak yoldan sapıp başkasını da saptıran, başta İblis olmak üzere bu fonksiyonu gören tüm azgın insan ve cinler anlamında kullanılmaktadır.”

Kur’an’da, eş-şeytanu (68), eş-şeyatinu (17), şeytanen (2), şeyatinihim (1) kelimeleri ile ifade edilmek üzere toplamda seksen sekiz (88) defa kullanılmıştır. Kelime, Kur’an’da geçtiği bütün yerlerde yukarıda anlamını verdiğimiz kavram anlamıyla kullanılmış, hiçbir yerde sözlük anlamıyla kullanılmamıştır. Yani uzak ev, köyden uzaklaşan adam ve benzeri anlamlarda değil, Allah’tan ve onun rahmetinden uzaklaşıp, başkasını da uzaklaştırmaya çalışan, başta İblis olmak üzere tüm şerir cinler ve insanlar anlamında kullanılmıştır.

Şeytan/ İblis bütün kötü fonksiyonların organizatörüdür.

Şeytan/İblis isyan edip şeytanlaşan varlıkların ilki, en tecrübelisi, en şeriri, en yetkinidir. Dolayısıyla İblis şeytanların komutanı, önderi ve piridir. O, Âdem (a.s.) ile başlayan süreçten beri şerrin ve ifsadın yaygınlaşmasının organizatörlüğünü yapmaktadır. Bu nedenle diğer tüm şeytanlar, onun zürriyeti (18/50), onun velileri (4/76), onun askerleri (26/95), onun kabilesi (7/27), onun taraftarları (58/19) denmek suretiyle ona nispet edilirler. Zira iblis/şeytan onlara komutanlık etmekte ve onlara vahyederek, emirler yağdırarak sevk ve idare etmektedir;

“(Kesilirken) üzerine Allâh'ın adı anılmayan (hayvan)lardan yemeyiniz! Çünkü o(nu yemek), yoldan çıkmadır. Şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmelerini vahyederler/fısıldarlar. Eğer onlara uyarsanız, şüphesiz siz de ortak koşanlar (gibi olur)sunuz.” (6/121)

“Allah onu rahmetinden kovdu. O da : «And olsun ki, senin kullarından belirli bir pay edineceğim; elbette onları saptıracağım, herhalde onları kuruntularla oyalayacağım; elbette onlara emredeceğim hayvanların kulaklarını yaracaklar ve yine onlara emredeceğim, Allah'ın yarattığını değiştirecekler» dedi. Artık kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost ve rehber edinirse, gerçekten o, açık bir ziyana uğramıştır.” (4/118, 119)

Şeytan varlıklara olan bu rehberliği ile onların hayrını değil, kötülüğünü istemektedir. Zira o, insanların baş düşmanıdır ve amacı da kendisinin haksız gurur ve iddiasını doğru çıkartarak kendisini tatmin etmektir. “Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır.” (35/6)

Bu sebeple onun rehberliğini benimseyenler, onun önderliğinde ateşe girmeyi de kabul etmiş sayılacaklarını ve pişmanlıklarının da kendilerine bir fayda vermeyeceğini bilmelidirler. “(Kıyamet gününde) hepsi Allah'ın huzuruna çıkacak ve zayıflar o büyüklük taslayanlara diyecekler ki: «Biz sizin tâbilerinizdik. Şimdi siz, Allah'ın azabından herhangi bir şeyi bizden savabilir misiniz?» Onlar da (mazeret uydurmak için) diyecekler ki: «(Ne yapalım) Allah bizi hidayete erdirseydi biz de sizi doğru yola iletirdik. Şimdi sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü bizim için sığınacak bir yer yoktur. » İş hükme bağlanıp bitince, şeytan der ki: "Allah size gerçek va'detti, ben de size va'dettim ama ben sözümden caydım! Benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Sadece sizi (küfür ve isyâna) davet ettim. Siz de benim davetime koştunuz. O halde beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Ben, önceden beni (Allah'a) ortak koşmanızı da tanımamıştım zaten. Doğrusu zalimler için acı bir azap vardır!" (14/21, 22)

Şeytanı/iblisi ve askeri olan diğer şeytanları niye düşman edinmeliyiz?

Zira Şeytan iyiliğin ve kusursuzluğun kaynağı olan Allah’a kul olmayı reddederek, batıl yola sapmış ve kendisi ile yetinmeyerek, tüm varlıkları kendisiyle beraber azdırmayı temel hedef edinmiştir (4/118, 119). Bu hedefi doğrultusunda babamız Âdem’i cennetten çıkarmış, onu zorluklara ve sıkıntılara boğmuştur. (24/21, 7/27) Aynı şekilde Âdem’in çocuklarını da saptırmaya çalışmakta (4/60), onlara münkeri emretmekte ve marufu da çirkin göstermeye çalışmaktadır. (2/168, 169). Bu çerçevede onların aralarını açmaya çalışmakta (17/53), bunun için sarhoşluk verici şeylerle, şans oyunları gibi her türlü aracı kullanmakta (5/90), Allah hakkında bilmedikleri halde sui zan’a sevk etmekte (2/169), fakirlikle korkutarak cimriliğe (2/268), ölümle korkutarak mazlumların koruyucusu olmaktan alıkoymaya çalışmakta (3/174, 175), helalleri olan eşleri ile yetinmeyip başkasının namusuna göz koymaya teşvik etmekte (2/268), varlığın, rahmetin, bilgeliğin ve hikmetin kaynağı olan Allah’ı unutturarak, onları bu güzel değerlerden uzak tutmaya çalışmakta (5/91) ve en önemlisi insanı bütün çirkinliklerin yolunu kapatıp, bütün iyiliklerin yolunu açan Kur’andan/vahiyden ayırarak onu rezil etmeyi istemektedir. Nitekim onun bu sinsiliğini dikkate almayanlar, ahirette bu gerçeği şöyle itiraf edeceklerdir ; “O gün zalim, parmaklarını ısırır "Eyvah! der, keşke o Peygamberle birlikte yol tutsaydım. Eyvah! Keşke falanı dost edinmeseydim! Vallahi bana gelen öğütten (Kur'ân'dan) beni o uzaklaştırdı. Zaten şeytan, insanı (işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da) yüzüstü, yalnız bırakır." (25/27, 29)

Bütün kötülüklerin kaynağı olarak şeytanı görmek yanlış mıdır?

Hayır, yanlış değildir. Zira şeytan, insan için sadece kötülüğü istemekte ve bunun için ta babaları Adem’den (a.s) beri çabalayıp durmaktadır. Bu sebeple Allah, insandan kendisini koruması için şeytanı baş düşman edinmesini istemektedir. “Şüphe yok ki, şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman edinin. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır.” (35/6) Ayrıca Şeytanın/iblisin ve cinî şeytanların özelliğine vurgu yaparak bu dikkatlerini en üst düzeyde tutmalarını kendilerine emretmektedir; “Ey Âdemoğulları, şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belâya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz şeytanları, inanmayanların dostları yaptık.” (7/27)

Bundan dolayı insanın her kötülüğe düştüğünde şeytanı hatırlaması ve onu kötülemesi, doğru bir bilincin yansımasıdır. (Ama bu durum elbette şeytanın oyununa düşenlerin bu kusurda sorumluluklarının olmadığı anlamına da gelmemektedir. Eğer böyle olsaydı, babamız Âdem (a.s.) hatası sebebiyle cennetten çıkarılmazdı. ) Nitekim Allah (c.c); Yusuf (a.s.)’ın zindan arkadaşının, onun durumunu krala aktarmayı unutmasını ve kardeşleriyle aralarının açılmasını şeytana bağlamaktadır (12/42, 100). Aynı şekilde, Musa (a.s) yumruğu sebebiyle adamın ölmesini (28/15), Musa (a.s)’ın yardımcısı da, Salih kul ile buluşmaya giderlerken azığın kaybolduğunu söylemeyi unutmayı (18/63), Eyüp (a.s.) da kendisine dokunan yorgunluk ve sıkıntıyı da şeytana atfetmektedir.(38/41). Zira şeytan hep insanın kötülüğünü istemektedir. Bu nedenle rabbimiz, şeytanın çirkinliğini ve düşmanlığını iyice fark ettirmek için, cehennemdeki zakkumun meyvelerini şeytanın başı diye nitelendirmektedir. “(o Zakkum ağacının) meyveleri, şeytanların (çirkin) başları gibidir.” (37/65).

Nitekim Kur’an’ın, insanları Allah’ın taraftarı ve şeytanın taraftarları diye nitelendirdiğini (58/19-22), kâfirlerle savaşmaya teşvik ederken “İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tâğut (bâtıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.” (4/76) diyerek kâfirleri şeytanın askerleri olarak gösterdiğini, hatta ifsad edici kötü insanları şeytanlar olarak (2/14) ve müsrifleri de şeytanın kardeşleri olarak (17/27) tanıttığını da dikkate almalıyız. Dolayısıyla kişilerin sorumluluk paylarını yok sayma gibi büyük bir yanlışa düşmeden, bütün kötülükleri şeytanla ilişkilendirmek Kur’anî bir tutumdur.

İnşallah gelecek yazımızda da şeytan konusu ile ilgili akla gelebilecek diğer hususları müzakere etmeye devam edeceğiz. Sözlerimizin sonu Allah’a hamdtır. Rabbimiz şeytandan ve her şeyden sıyrılıp sana yönelmeyi ve sana kul olma şerefini bize nasip buyur. Amin…