Kenan Alpay / Haksöz Haber
Süleyman Şah türbesinin Karakozak’tan Eşme’ye nakli eşi bulunmaz modern bir kahramanlık hikâyesi değil tabii ki. Ama ortaya çıkan tartışmalara, tartışmalara zemin oluşturan kavramsallaştırma ve kıyaslara bakacak olursak Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketiyle karşı karşıya olduğumuz ayan beyan ortadaymış.
“Ricat mı, iflas mı, alay konusu mu, kabir kaçırma mı?” Aklınıza gelebilecek hemen her türlü istihza ve çarpıtma kapsamlı bir seferberlik halinde devreye sokuldu. Klasik ‘vatan sevgisi-vatana ihanet’ polemikleri de en alt seviyeden piyasaya sürülmezse zaten tablo eksik kalırdı. Türbe’nin nakli bahanesiyle kimin içinde ne kadar öfke veya beklenti varsa dışa vuruldu. Bütün araç ve aktörleriyle siyasetin karşıtının zaaflarından beslenmeyi, en makul pozisyonlarını bile zaafa dönüştürmeyi teamül edinmiş işleyişini bilenler açısından aslında ortada şaşırtıcı bir durum da yok.
Sembolü Kan ve Kudretle Korumak
Bütün hesapları iktidarı ele geçirmek üzere yapanlar siyasi ve askeri durumun esaslı bir envanterini döküp, kapsamlı bir muhasebeye girişmeyi pek az tercih ediyorlar. Süleyman Şah türbesinin naklini hayat-memat meselesi haline dönüştüren mantık ister milliyetçi-ulusalcı isterse sosyalist veya liberal cenahtan tezahür etsin açık bir psikolojik savaşın tüm vasıf ve araçlarını donanmış halde karşımızda durmaktadır.