Şeyh Sait, İşbirlikçilik ve Kürtçülük!..

Onur Öymen’in “Şeyh Sait ve Dersim isyanlarının” nasıl bastırıldığını bugüne “göndermelerle” anlatması büyük tartışmalara sebep oldu.

Ve bu tartışmalarda daha çok “Dersim” boyutu öne çıktı.
“Şeyh Sait” ise pek gündeme getirilmedi.
Oysa...
Şeyh Sait olayları da yakın tarihimizin bir parçası...
O da...
“Resmi tarihin” kalıplarıyla izah edilen bir olay olmaktan çıkartılmalı.
Ve neyse gerçekler, bir bir ortaya dökülmeli...
Önce...
Şu “İngiliz işbirlikçiliği” meselesi aydınlatılmalı...
Sonra da “Şeyh Sait isyanının Kürtçü bir nitelik taşıdığına dair” iddiaların peşine düşülmeli.
İlkinden başlayacak olursak...
Birileri işgalden kurtuluş mücadelesi verirken, Şeyh Sait ve diğer Şeriatçılar “düşmanla işbirliği yaparak” ihanet etmiş!..
Malûm bugünlerde, VAKİT’in 2. sayfasında devam etmekte olan bir yazı dizimiz var.
Orada “işgalcilerle işbirliği” iddialarının “gücünü” ortaya koyan deliller var.
Bunların arasında, CHP ağır toplarından çıkma “itiraflar”ın da yer aldığını unutmadan ifade etmiş olalım.
¥
Şu “İstiklal Harbi’nde ihanet” meselesine gelince...
Aslında çok basit bir mesele.
Biz yine de “bazı gözlerden kaçmıştır” diye işaret etmiş olalım:
Şeyh Sait ve arkadaşları, İstiklal Harbi’nin “kazanılmasından” yaklaşık iki sene sonra, yazı dizimizde ayrıntılarına yer verdiğimiz bir “derin provokasyon” sonucu kıyama kalkıyorlar.
Ya da suç işliyorlar!..
Şeyh Sait, İstiklal Mahkemesi’ndeki yargılama (!) sırasında, bu derin provokasyonun kendilerini “zamansız kıyama” sürüklediğini öne sürüyor;
“O mesele olmasaydı, kitâbeten, hitâbeten belki bir sene sonra olurdu, belki altı ay sonra olurdu, belki olmazdı.” diyerek.
Şeyh Sait’in ayaklanmasının “Düşmanla işbirliği halinde devleti arkadan vurmak” gibi bir boyutu olabilir mi?..
Derin provokasyonun meydana geldiği 13 Şubat 1925 tarihini esas alsak bile, kıyamın “Kurtuluş Mücadelesi”nin kazanılmasından çok sonra başladığını görüyoruz.
¥
Yazı dizimizde bütün ayrıntılarıyla ortaya koyduğumuz üzere...
Hilafetin, Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile dini eğitime son verilmesi, Şer’iye Mahkemeleri’nin lağvedilmesi gibi uygulamalar, Şeyh Sâit ile diğerlerinde “Biz yıllar yılı bunun için mi düşmanla savaştık!” tepkisine yol açıyor.
Şeyh Sait’in ve bazı arkadaşlarının dâvâ boyunca söyledikleri de, Ankara’ya “gözdağı” vermek istediklerini...
“Geri adım attırmayı” hedeflediklerini düşündürüyor.
¥
Bir başka husus da;
Anadolu’yu işgal eden devletlerden bazılarının “isyan” ya da “kıyam”ın bastırılması için destek vermiş olmaları.
O desteklere de belgeleriyle yer veriyoruz yazı dizimizde.
Sorumuz:
İşgal devletleri, “Şeyh Sait’in başarısızlığa uğramasını” niçin istiyorlardı?..
Ve bir başka sorumuz...
Kıyamın bastırılması için desteğini esirgemeyen işgal devletleri, mesela Fransa, o gün, “Osmanlı’nın geri dönmesinden” endişe etmiş olabilir mi?..
Üzerinde tefekküre değer!..
¥
Gelelim, “Kürtçülük” meselesine.
Şeyh Sait “Kürt değil”, bir!..
Kürt olup olmaması da hiç önemli değil, iki!..
¥
Şeyh Sait’in “köken derdi” yok.
Konuşmalarında hep “Şeriat ahkâmı”nın tatbiki üzerinde duruyor.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı da, “dine saygılı olduğu” ve
“Müskiratı (sarhoşluk veren maddeleri) yasaklamayı taahhüt ettiği” için (bir ölçüde) desteklediğini ifade ediyor.
¥
“Kürtçülük” tıpkı muadili olan diğer bütün ırkçı akımlar gibi “Şeriat”ın kesinlikle men ettiği bir akım.
Bu, Ergenekon uzantısı PKK’nın temsil ettiği bir anlayış...
Şeyh Sait ve arkadaşları, “Din esaslarına dayalı devleti -yeniden- hakim kılmaya çalıştıkları” için asıldı.
Onlarınki “Şeriatçı kalkışma” suçu...
Bundan dolayı, onların “suçsuz oldukları halde asıldıklarını” söylemenin de doğru olmadığını belirtelim.
Onlar “suçlu”lardı.
Ve “suçlu” oldukları için de asıldılar!..
¥
Mesele, “suç niteliğini” tespitte.
Onlar...
“Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini (yeniden) din kurallarına dayandırmak” peşindeydiler.
Suçları buydu!

VAKİT