Şarkıcı Şevval Sam'ın Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşmada söyledikleri basında geniş yer buldu. Şöyle demişti:
"Ben başörtüsüne yakın biri değilim, başörtüsü benim için bir tekstil ürünü ama bu benim görüşüm, yanlış anlaşılmasın, kimsenin inancını da sorgulayamam ama başörtüsü provokatif bir şekilde kullanılmaya başlandığı zaman kadınların kendi arasında bölünmesine yol açtı."
Kısaca "başörtüsü tekstil malzemesidir" cümlesiyle özetlenen ve etrafında fırtınalar kopartılan açıklama bundan ibaret. Nasıl ki bir Müslüman için de örneğin haç, yatay ve dikey iki çubuğun birbirlerinin üstüne konmasından daha fazla anlam ihtiva etmiyorsa; Şam için de başörtüsü, herhangi bir tekstil malzemesinden fazlasına tekabül etmiyor.
Buradaki "fazla" kelimesi önemli zira insanlar, şeylere olduğundan fazla kıymet biçebilme özelliğine sahip varlıklar. Literatürde "fetişizm" olarak geçen bu kavram, özetle bir şeye olduğundan daha 'fazla' değer vermek anlamına geliyor. Örneğin parasal sistem, tamamen bu yetimiz üzerine kurulmuştur. Bir kağıt parçasına, olduğundan milyonlarca kat daha fazla kıymet vermemizi sağlayan da budur.
Ancak başörtüsü, elbette para üzerine kurulu finansal sermaye ağı ilişkilerinden daha farklı bir boyutta ele alınması gereken bir semboldür. Zira, başörtüsünün toplumsal alanda tekabül ettiği şey finansal değil, sembolik bir sermayedir. Bazı nesnelerin sadece kullanım değeri yoktur. Ki Sam için başörtüsü sadece kullanım değeri olan, başı örtmeye yarayan bir tekstil malzemesidir. Fakat Müslümanlar için başörtüsünün aynı zamanda bir gösterge değeri vardır. Belli bir sembolik sermaye ihtiva eden gösterge değeri, toplumsal ve tarihi bağlam içerisinde tanımlanır ve içinden geçilen toplumsal-tarihi bağlama göre de değeri azalır veya çoğalır.
Nasıl bir tarihsel-siyasal bağlam içinde bulunduğumuza bakmak gerekirse... Başörtüsüne ilk siyasî sembol anlamını kazandıranlar, aslında onun üzerinden Müslümanlara saldıranlardır. Kolonyalist pratikte de bu böyle olmuştur; o pratiğin bizdeki temsilcilerinin başlattıkları başörtüsü yasağı çerçevesinde de böyle olmuştur. Bizzat başörtüsü yasakçıları, başörtüsünün siyasi bir sembol olarak ilan etmişlerdir.
Yasakçılarının başörtüsüne biçtikleri gösterge değer, 'karşı devrimcilerin bayrağı' olmasıdır. Buna mukabil Müslümanlar da aynı söylemi tersinden tekrarlayarak başörtüsünü 'bayraklaştırıp' onun dinî anlamını toplumsal-siyasal olanla perçinlemişlerdir. Yani yasakçılar da, onlara karşı çıkanlar da başörtüsüne olduğundan fazla bir anlam yüklemişlerdir. Bu 'fazla' anlam sayesindedir ki bugün Müslümanlığın başörtüsü takmaktan ibaret olduğunu sanan beynamaz yüz binlerce Müslüman özne türemiştir. Bu 'fazla' anlam sayesindedir ki bugün dar kot-tişört üstü başörtüsünün tesettür olduğunu sanan genç kadınların sayısında büyük artış görülmektedir. Yani, bir şeye olduğundan fazla anlam vermek –inananlar için Yaratan'ın biçtiğinden fazla değer vermek- aslında o 'şey'in anlamını boşaltmaya da sebep olabilir.
Şam'ın sözlerinin bu kadar kızgınlık yaratması da başörtüsünün günümüzde tekabül ettiği gösterge değeri minvalinde, tarihsel-toplumsal bağlamından koparılarak anlaşılamaz. Eğer milyonlarca kadının başörtüsü üzerinden mağdur edilmesinin devam ettiği bir ülkede, başörtüsü üzerine söz alıp onun değersiz olduğunu söylerseniz, "hayır, o değerli" demeye devam eden ve bunu kanıtlama mücadelesi veren milyonların da değersiz hissetmesine sebep olursunuz. Yasak kalkmış olsa bile Müslümanlar elbette 'başörtüsü değerlidir' demeye devam edeceklerdir ancak muhtemelen bunu şimdi olduğu gibi bir tepkisel bir savunma mekanizması çerçevesinde 'atak' biçimde yapmayacaklardır.
Yoksa başka bir tarihsel-toplumsal bağlamda düşünüldüğünde Şam'ın sözlerinin alınacak/ gocunulacak bir tarafı yoktur. Evet, analitik bakımdan oldukça zayıf bir argümantasyon var. Evet, üslup olarak da sorunlu görülebilir. Lâkin mesele bunların hiçbiri değildir. Esas mesele 'değersizleştirilme' hissiyatıdır ki "öz vatanında parya" olarak on yıllardır yaşamakta olan kitleler için bu gayet anlaşılır bir tepkidir. Şahsen onaylamadığım ama bir sosyolog olarak bakınca 'anladığım' bir tepkidir.
Yalnız Şam'ın iki belediye tarafından organize edilen konserlerinin iptal edilmesine bu kadar şaşırmak da abestir. Zira belediyeler, oy aldıkları seçmenlere karşı davet ettikleri sanatçıların siyasal söylemlerini de üstlenmek zorunda değillerdir ama sanatçılar, siyasal-toplumsal alana dair bir söz ettiklerinde, herkes gibi o sözün bedelini de sırtlamak durumundadır.
Başörtüsünün hâlen aslına (farzı kifâye olan bir ibadet) rücû ettirilemediği bir ülkede yaşıyoruz. Ve yasaklar/ engeller kalkmadıkça da aslına rücû etmesi imkânsız, kabarık bir sembolik sermayeden bahsediyoruz. Keşke yasakçılar da başörtüsüne Şam'ın verdiği kadar değer vermiş ve onu 'provokatif biçimde kullanmamış' olsalardı; o zaman yasaksız bir ülkede yaşamamız mümkün, toplumsal tahammül sınırımız daha engin olurdu.
YENİ ŞAFAK