Sevmek!

Abdurrahman Dilipak

Altaylı başörtülü kızlara soruyor: “Atatürk mü, Humeyni mi?”

Amaç belli. Başörtülüleri İran’la ilişkilendirmek. Yarın da biri çıkıp Suudilerle ilişkilendirecektir..

İran Türkiye’den sonra en fazla Azeri Türkü’nün yaşadığı bir ülkedir..

Türkiye’ye gelenleri nasıl Anıtkabir’e götürüyorlarsa, yabancıları da ya Azadi meydanına ya da Humeyni’nin de mezarının olduğu Beheşti mezarlığına götürürler.

Atatürk’ün karşısına Humeyni’yi koymak ayrı bir densizlik.. Humeyni sadece İran devriminin lideri değil, Dünya Caferilerinin de “İmamı”dır.. Atatürk’ü yüceltmek adına Humeyni’yi aşağılamaya kalkışmak çok ayıp ve saygısızca bir durumdur! Bir Müslümanın, bir başka mezhep ya da tarikattan bir din büyüğüne karşı edepli olması da “İslâm Kardeşliği”nin bir gereğidir.

İran’ın bir Altaylı’sı olsa, Altaylı da İran’da yaşıyor olsa ve bu düşünceye sahip olduğunu varsaysak, İranlı Tv programcısı ona sorsa Humeyni mi, Atatürk mü? Hani böyle bir akıl yürütme, sadece bir akılsızlığın simülasyonu için işe yarar belki diye düşünüyorum, yoksa böyle bir akıl yürütme olmayacağını da biliyorum.. Mantıksızlığın mantığını, mantıklı bir şekilde izah bazan zor olabiliyor..

Hani derler ya mantıksızlarla tartışmayın, sonra sizi izleyenler farkı fark edemeyebilir diye..

Şimdi düşünelim, yukarıdaki sorunun cevabı belli değil mi? İranlı sunucunun bir gün sonra gazetesindeki köşesindeki yazacağı yazı herhalde Fatih Altaylı’nın önceki günkü yazısı olurdu. Tek şartla Humeyni ve Atatürk kelimeleri yer değiştirirdi..

Kanunla koruma altında olan bir kişi hakkında bir soru en azından ahlaki değil. Tuzak bir soru! Malumu ilamın dışına çıkarsanız mahkûm edilirsiniz.

Hitler Almanyasında Hitler testi, Saddam rejiminde Saddam, Libya’da Kaddafi sevgisi test edilir mi? Almanya’da dün de bugün de Hitler sevgisini test etmeye kalkarsanız, karşınızdaki kişinin kişiliği ve zekasına hakaret etmiş sayılırsınız.. İran’da Bush’a hakaret ettirmek ya da Humeyni’yi alkışlatmak, muhatabını değil, bu işi yaptıranın yaptığı işi sorgulamayı gerektirir..

Her sabah çocuklara “Türküm, doğruyum” diye başlatacak sonra da mikrofonu uzatıp soracaksın: Atatürk’ü seviyor musun! Bu Mustafa Kemal’den bağımsız bir Atatürk istismarcılığıdır..

Tuzağa düşürdüğü kızlar üzerinden siyaset yapma gayretindeki bir yazarın ruh burkuntuları bunlar.. Atatürkçülük adına başörtüsü ile uğraşacak, sonra da bir başörtülüyü Atatürk’e saygı testinden geçirecek ve bununla da gazetecilik yaptığını söyleyeceksin..

Sevgi bir dayatma konusu olabilir mi? Herkesin sevmek zorunda olduğu bir değer olabilir mi? Böyle bir soru olabilir mi, bu saçmalık değil mi? Akıllarınca şecaat arz ediyorlar. Bu şekilde aslında korumaya çalıştıkları değere zarar verdiklerinin farkında değiller. O gün için gerekli gerilim ortamına katkı sağlamış oluyorlar.. Sapla saman birbirine karıştı.. Hepsi birden topyekun saldırıya geçtiler.. Tek bir merkezden düğmeye basınca harekete geçen kurşun askerler gibi.

Bataklık gülü siyasetçi, ilahiyatçı bir prof. malum mediadan, şeriatçılara verip veriştiriyor; “Arap harflerini iyi telaffuzu hüner sayan gafiller”e.. Hani bir de İngilizce ve Fransızca kelimeleri, harfleri iyi telaffuzu hüner sayan “gafiller”e bir şeyler dese yanmayacağım da.. İslâm’a ve Müslümanlara hakaret için birileri lafı da mantığı da eğip bükmekte hiçbir mahzur görmüyorlar.. Hani, Arapça’yı da İngilizce’yi de, Fransızca’yı, Rusça’yı doğru konuşmak niye suç onu anlayabilmiş değilim! Bunu alay konusu yapan da bir ilahiyatçı.. Hem de diline doladığı dil Arapça! Öfkelerinden, söyledikleri ile ne hallere düştüklerinin bile farkında değiller.. Neyse yazsınlar ve konuşsunlar ki, daha önce bunların peşine düşenler, bu kişiler ve yazdıkları hakkında yeniden düşünme fırsatı bulsunlar..

 Hatırlarsanız bir zamanlar TV’lere çıkıp, "Ben misyonerdim oyunları gördüm bir papaz olarak İslâm’ı seçiyorum" diye canlı yayında Müslüman olan "PAPAZ" Kara Kuvvetleri Personeli çıktı!!

habervaktim.com haberi, “Onlar konuştu, cinayetler peş peşe geldi...” başlığı ile duyurdu.. Canlı yayında Müslüman olan papaz İlker Çınar’ın uzman çavuş rütbesiyle istihbarat elemanı olarak çalıştığı belirlendi. Çınar, papazlık yaparken primleri Emekli Sandığı’na düzenli olarak yatırılmış.

İddiaya göre 15 yıl boyunca Türkiye’nin dört bir tarafında misyonerlik faaliyetlerinde bulunan, son olarak da Tarsus bölgesinin papazı olan İlker Çınar, 2005 yılında yardımcısı Sinan Yorulmaz ile birlikte tekrar Müslüman olduğunu iddia etmişti. Anılarını “Şifre Çözüldü” isimli kitapta toplayan ve çok çarpıcı iddialara yer veren Çınar, son 3 yılda Türkiye’nin dört bir tarafını dolaşarak misyonerlik faaliyetleri aleyhine konferanslar veriyordu. Yardımcısı Sinan Yorulmaz ve Prof. Dr. Zekeriya Beyaz ile 28 Şubat 2005’te Flash TV’de yayınlanan Hulki Cevizoğlu’nun hazırlayıp sunduğu Ceviz Kabuğu programına çıkarak tekrar Müslüman olduğunu iddia eden Çınar, çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. "Türkiye’de 40 bin kilise ev var" diyen Çınar’ın iddiasına göre, “Misyoner teşkilatlar Türkiye’nin dört bir yanında cirit atıyor ve ülke elden gidiyordu. Ardından cinayetler geldi! Santaro, Malatya, Dink cinayeti vs.”

Fotoğrafa tepeden baktığınızda nasıl bir fotoğraf görüyorsunuz..

İbrahim Karagül de geçen gün, Ergenekon’la Almanya’daki Türklere yönelik kundaklama eylemleri arasında bir bağlantı kuruyordu. Karagül’e göre artık Ergenekon dosyası kapanır!.

“Astsubayın kömürlüğü mühimmat deposu gibi” haberleri de artık vakai adiyeden rutin şeyler.. Son haber şöyle: “Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevli astsubay Murat G.’nin evinin kömürlüğünün önünde patlayıcı ve mühimmat kolisi bulundu. Astsubay hakkında daha önce, ‘evine silah ve bomba getirip götürdüğü’ yönünde defalarca ihbar yapıldığı öğrenildi.”

Yani demem o ki, derinlerde bir hesaplaşma var ve herkes bu noktada seferber oldu. İyi izlerseniz kimin kim olduğunu görürsünüz. Ama size gösterilene değil, gizlenmeye çalışılana bakın.. Ama şizofren olmadan.. Paranoyaya düşmeden..

Şu misyonerlik faaliyetlerini kimler nasıl gündeme taşıdılar hatırlayın. Bu işe bizimkileri de alet ettiler. Dertleri farklı idi bunların bana kalırsa. Hıristiyanların istedikleri hakları ya Müslümanlar isterse ne olurdu? Müslümanların aklına böyle şeyler düşürülürse laiklik nice olur!

Bizimkiler de Ergenekon’la aynı sipere girip, Heybeliada tartışmalarına katıldılar.. Oraya kaçsan misyonerlerin ekmeğine yağ sürüyorsun, buraya kaçsan çetenin ocağına düşüyorsun. Üzerimizde oynanan oyun işte öyle bir şey..

Fatih Altaylı, Zekeriye Beyaz, Flash Tv, Haberturk, Hulki Cevizoğlu, Murat G., Sinan Yorulmaz, İlker Çınar ve arkadaşı, herkes işini yapıyor, maaşı hesabına yatıyor..

Burada misyoner, Almanya’da Türk yakıyorlar.. Ordo Ab Chao yani anlayacağınız! Şeyh efendi ve fahişe aynı kadroda memur.. Gündüz külahlı, gece silahlı.. Sağı, solu, Alevisi, Sünnisi, Kürd’ü, Türk’ü yok bu işin..

Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine silah ve servet üretiyorlar.. Birileri de onların tetikçiliğini yapıyor..

Size polisiye bir magazin haberi. Bir polis, bir subay ve bir MLKP üyesi.. Burası Türkiye. Yıl MS 2008. “İstanbul’da, bir kadın polis ile bir astsubay âşık oldular. Kadın polisin, ‘Dört polisle oldum’ itirafına rağmen nişanlandılar. Ancak o dört polis, kadının peşini bırakmadı. Devreye, astsubayın Samsun’daki halaoğlu girdi. Ama o da MLKP üyesiydi ve telefonları dinleniyordu. Sonuçta halaoğlu, kadın polis ve astsubay gözaltına alındılar. Bu aşk parmaklıklar arkasına giderken, tacizciler içinse henüz işlem yapılmadı.” Olur böyle vakalar, değil mi?

Bu işlerin olduğu bir ülkede siyaset de böyle yapılır, mahkemesi de böyle karar verir.. Tencere yuvarlanır ve kapağını bulur ve sonunda herkes layık olduğu gibi idare olunur. Biz kendimizi değiştirmedikçe de Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmez! Selâm ve dua ile.

Vakit gazetesi