Sevgi üzerine!

Ali Bulaç

Sevgi gündelik dilde çokça kullanılmasına rağmen, anlaşılması zor bir konu. "Sevgi" kelimesi bizde yakınlık, yakınlaşma, bağlılık duygusu uyandırır. Kuşkusuz bu duygunun bir menşei vardır. Rahmetli annem, "Her şey pazardan; sevgi yukardan" derdi.

Her şey parayla satın alınabilir ama sevgi öyle değildir; Allah'tandır. Sevgi bitki gibi yeşerir, büyür, gelişir, benliği istila eder; ama azalır, söner ve ölür de. Tabii ki piyasada dolaşım halinde olan sevgi Allah'tan değil. Neredeyse içi tamamen boşaltılmış, nominal bir şeye dönüşmüş bu "sevgi"yi, herkes tekrar edip duruyor, dile pelesenk olmuş. İsmi var, kendisi yok. Erkekler ve kadınlar durmadan birbirlerine sevgilerini ilan ediyorlar; şarkılar, türküler, şiir, sinema, sanat, edebiyatın -teması demeyeceğim, ama- ana malzemesi sevgi veya aşk. Tahrife ve suistimale uğramış bir "sevgi"dir bu!

Tabii olarak ve fıtraten kadın ve erkek arasında bir cazibe var; bu cazibeye göre birbirlerini çekerler. Allah varlıkları çift yaratmıştır; canlılar çiftleşir, ürer, böylece nesillerini devam ettirirler. Dolayısıyla biri diğerini çeker, biri diğerine doğru itilir. Fizik olarak ifade etmek gerekirse, +, +'yı, -, -'yi iter, fakat + ve - birbirini çeker. Bu açıdan, homoseksüellik fiziğe ve fıtrata aykırı bir durumdur. Erkek ve kadını +/- düşündüğümüzde Allah, ikisi arasına bu türden kuvvetli bir çekim kanunu yerleştirmiştir. Bu çekimin esası "sevgi ve şefkat-merhamet"tir. Aralarında cereyan eden bu çekime biz sevgi deriz. Sevgiyi ifade etme tarzı önemlidir. Meşru, estetik/edebi ve hoş olarak ifade edilebilir; gayrimeşru, çirkin ve itici (müstekreh) olarak da. Hz. Peygamber (sas), "Evli kadın ve erkek, birbirlerine sevgiyle bakıp birbirlerinin elini sevgiyle tuttuklarında, o gün akşama kadar işledikleri küçük günahlar, parmakları arasından dökülür gider." buyurmuştur. Bu meşru çerçevede olan sevgi ifadesidir.

Yazık ki günümüzde kadın ile erkek arasındaki ilişki bu çerçevede sürmüyor; cinselliğin tezahürü, tahrik edici (çıplaklık, erotizm, porno) olarak vuku buluyor. Aslında bedensel arzuların baskın olduğu durumlarda sevgiden bahsedilmez; ortada bedensel şehvet vardır. Fakat insanlar, genellikle kaba olan şeyleri ince veya rafine kelimelerle süsleyip ifade ederler. Günümüzün hazcı kültüründe sevgi de bu kılıfa sokularak yozlaştırılıyor, böylece anlamı tahrif ve suistimal ediliyor.

Yine bazı ideolojiler, fırkalar ve akımlar, felsefelerinin sevgiyle dayandığını iddia ederler. "Bizim ideolojimiz sevgiye dayanır, biz insanları çok severiz; bizce sevgiden daha değerli bir şey yoktur vs." derler. Yakından bakıldığında bunun, içi boşaltılmış bir sevgi söylemi olduğu görülür. İnsanı severken yapman gereken şeyleri yapmıyorsan onun içini boşaltmış olursun. Bundan hareketle, bugünkü hakim kültür, insanda fıtri olan bu duyguyu muhakkak bir şekilde suistimal eder. Mesela diyelim ki, kadın-erkek arasındaki ilişkiler bedensel zevklere indirgenmişse; bu sefer bedeni öne çıkartıcı, teşhir edici formlar geliştirilir ve bunun üzerine devasa sektörler kurulur. Medya, tanıtım-reklam, pazarlama, sanat, müzik, sinema, resim, heykel, eğlence, hatta kültürün kendisi bunun üzerine oturur. Bu bir yozlaşma halidir; insanlar sürecin içinde olduklarından kolayca farkına varamıyorlar, tıpkı bir kapta yavaş yavaş ısınmakta olan suyun içindeki kurbağanın haline benzer. Kurbağa kaynama noktasına gelmeden haşlandığının farkına varmaz, o noktaya geldiğinde ise artık iş işten geçmiştir. Mesela modern insanın çıplaklığa ve günaha karşı değişen tepkileri böyle değişir. Bazen kendi aramızda "biz de kanıksadık" deriz.

Bugünün yaygın sevgisi hümanizmden kaynaklanır; hümanizmin temelinde insanın yüceltilmesi, merkeze alınması fikri yatar. İnsanı sevmediğini söyleyen hiçbir ideoloji yoktur. Peki, insan sevilir mi? Elbette sevilir; felsefi olmayan manada ele aldığımızda insan insanı sever. Ama şu soru önemli: İnsanı niçin severiz? Bu sorunun cevabı, insanı ve varlığı ne üzerinden ve hangi dolayımdan sevdiğimizin sorusuna bağlı.

Zaman gazetesi