Severken ne için seviyoruz?

Gökhan Özcan insanların bir şeylerle bağlantı kurma şeklinin onlar hakkında oldukça önemli bilgiler verdiğini vurguluyor.

Gökhan Özcan / Yeni Şafak

Severken neyi seviyoruz?

Çocuklarını enini boyunu kendi tayin ettikleri bir geleceğe doğru iteleyen, zorlayan büyükler; bunu çocuklarını çok sevdikleri, çok düşündükleri için mi yapıyor, yoksa çocukları üzerinden kendilerine başarı apoletleri takabilmek için mi? İnsanın çocuğunun geleceğini düşünmesi ne demek? Onu, kendisi için istediği hayatı en fazla gerçekleştirebileceği bir geleceğe bırakmak mı, yoksa onun seçimlerine güvenmeyip kendi istedikleri kalıplara dökmek mi? Başarı ne, bu tartışmaya fazlasıyla açık bir konu… Kâğıt üstünde mükemmel bir okul kazanabilir çocuğumuz ama istediği yol bu değilse ömrü boyunca hem mutsuz olacaktır bu yolu yürümekten hem de özleyecektir asıl yürümek istediği yolu. Başarı belki her çocuğun mutlu olacağı yolu bulup oradan yürümesidir, var mı çocuk yetiştirirken böyle bir kriterimiz? Zaman böyle, sistem böyle, şartlar böyle denecektir. O halde zamanı, sistemi, şartları insanı istemeye istemeye yürüyeceği yollara sevk ettiği için sorgulamalıyız, öyle değil mi? Çocuklar belli yaşlara kadar sağlıklı düşünemiyor, birçok cereyanların etkisi altında kalıyor diye de itiraz edilebilir. Peki biz büyükler? Biz etki altında değil miyiz? Bizim aklımıza giren bir şeyler yok mu dışarıdan?

Kreş çağından neredeyse 25-30 yaşlarına kadar birkaç sınav kazansınlar, birkaç parlak netice alsınlar diyerek sınav cenderelerine soktuğumuz; çocukluklarını, ilk gençliklerini güya çoktan seçmeli test kağıtlarına gömdüğümüz çocuklarımızı gerçekten seviyor muyuz? Bu nasıl bir sevgi ki, çocukluklarını, ilk gençliklerini neredeyse hiç yaşanmadan alıyor ellerinden. İnsanın kendi olarak yaşaması gerektiğine inanmıyoruz biz, kendi olarak, kendi potansiyeliyle başarılı olabileceğine inanmıyoruz, kendi gibi kalmasına da izin vermiyoruz. Herkes gibi olmadan, aynılaşmadan ayakta kalamayacağına inanıyor, sürüye katmak istiyoruz çocuklarımızı. Bunu da sevgimizden ve onları düşündüğümüz için yaptığımızı söylüyoruz.

Her gün medyaya sevgi cinayetlerinin haberleri düşüyor. O kadar çok seviyor ki bazı erkekler bazı kadınları, istedikleri gibi davranmadıkları ilk anda hayatlarına elleriyle son veriyor. Bir insanın ışığını karartmanın bahanesi olabiliyor sevgi… Bir insanı içinde yaşatmak değil mi oysa sevgi? Nasıl herhangi bir şey yapar gibi öldürebiliyor sevenler sevdiklerini? Her zaman tek bir hareketle olmuyor üstelik; bu cinayeti bir ömre yayanlar da oluyor. Sevdiklerini bir ömür azar azar öldürenler, her gün yavaş yavaş tüketenler de oluyor.

Ülkesini herkesten fazla sevdiğine inananlar var bir de… Kendi sevme biçimlerini kutsayan ve ülkesini kendince seven başka herkesi düşman belleyen birtakım tipler bunlar… Ülkesini güzel kılan her şeyi beraberce yaşatmak gibi bir dertleri yok hiç. Onlar da severken öldürenlerin sınıfından…

Parayı ihtirasla sevenler, paylaşmayı bilmeyenler… Şöhreti insanlıklarından geriye hiçbir şey bırakmayacak kadar çok sevenler… Gücü başkalarını ezebilme imkânı olarak görüp sevenler… Dünyayı tırnaklarını hayatın tenine batıracak kadar sevenler… Dinlerini, başka hiç kimseyi cennete sokmayacak kadar sevenler…

Bütün bunları hep ‘sevmek’ fiiliyle ifade ediyoruz biz. Sevgiden güzellikten başka bir şey hasıl olmaz oysa, tabiatı icabı böyledir bu. Ama biliyor muyuz biz sevginin tabiatını, hiç kafa yorduk mu böyle şeylere? Severken bencilce ihtiraslarımızdan kurtulmayı denedik mi hiç?

Belki asıl soru şu; sevgiyi hiç tattık mı biz? Azıcık da olsa sevdik mi kendimizi mesela?

Yorum Analiz Haberleri

Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!