Son 20 yılda öykücü sayısındaki önemli artış, tematik bir bütünlük içinde yeni öykülerin okunma ve bu vesileyle öykücülerin kısa yoldan tanınma talebini beraberinde getirmiştir.
Şimdiye kadar şehir, sosyal olay, nesne, durum temalı olarak sol kesim tarafından değerlendirilen bu okur talebi, tesettür konusunda yapılmış bir öyküler seçkisi dışarıda tutulursa bizde ilk kez Cemal Şakar tarafından değerlendirilmiştir.
“Sessiz Harfler” adıyla Cemal Şakar’ın hazırlayıp, OkurKitapları’nın yayımladığı bu seçkide Necati Mert, Hasan Aycın, Yunus Develi, Yıldız Ramazanoğlu, Cihan Aktaş, Sadık Yalsızuçanlar, Kamil Yeşil, Sibel Eraslan, Nehir Aydın Gökduman, Recep Şükrü Güngör, Hasibe Çerko, Nermin Tenekeci, Selvigül Kandoğmuş Şahin, Mihriban İnan Karatepe, Suavi Kemal Yazgıç, Ahmet Örs, Mukadder Gemici, H. Hümeyra Şahin, Güray Süngü, Akif Hasan Kaya, Naime Erkovan, Aykut Ertuğrul, Aliye Akan ve Güzide Ertürk’ten birer öykü yer almaktadır.
Bu öykücülerin “harf inkılabı” temalı öykülerinde, harf devriminin neden olduğu toplumsal travma öykücü gözüyle ilk kez kayıt altına alınmıştır.
Cemal Şakar’ın Sunuş Yazısı:
Rahmetli dedem, sabah namazına genellikle elinde kırmızı ciltli bir kitapla giderdi. Elleriyle naylondan yaptığı bir mahfazası da vardı kitabın. Hâlâ aynı mahfaza içinde muhafaza ettiğim kitap ve bir de Serkisof marka köstekli saat, dedemden bana kalan iki eşyadır.
İkisini de Rumeli’nden mi getirmişti, yoksa buradan mı almıştı, bilmiyorum.
Niye güneş doğmadan eve gelmediğini; onca zaman camide ne yaptığını da bilmezdim.
Dedem öldüğünde, kitap bir müddet evde yerini bulamadı.
Uzun gecelerin birindeydi, kitap babamın elindeydi: “Bu Arapça kitabı, babam Türkçe olarak okurdu.”
Türkçeyi yeni yeni öğrenmeye başlamış dedemin, Arapça bir kitabı nasıl Türkçe okuduğunu aklım almamıştı.
Osmanlıcanın, öğrenilmesi gereken yabancı bir dil olmadığını, Türkçe olduğunu anladığımda üniversite öğrencisiydim. O yıllarda ben de Elif’i yeni yeni öğrenmeye başlamıştım.
Ama bunu bilmek gönlümü ferahlatsa da, pratik bir sorun önümde duruyor ve dedemin ‘Türkçe’ okuduğu kitabı ben okuyamıyordum.
Sonraları harfleri tanısam da, kelimeleri çıkarabilsem de, bunun sadece ‘yüzünden okuma’ olduğunu fark ettim.
Alfabe değişimiyle bir gecede cahilleştirildiğimiz, körleştirildiğimiz doğruydu elbette. Ama bir gelenekle hayat tarzıyla aramıza giren duvar hızla yükseliyordu; duvarın öte yüzünde kalan bir dil dünyası vardı, onun simgeleri, mecazları, mazmunları, terk ettirilen hayat tarzıyla beraber sessizce, kendini sadece ehline açan bir yabancı hatta ölü dile dönüşüyordu.
***
Toplumsal hafızanın taşınmasında en etkili araçlardan biri edebiyattır.
Bu kitap sadece; bir dönem ecdadımızın Osmanlıca okuyup yazdıklarını ‘tatlı bir hatıra’ olarak gelecek nesillere aktarmak için yapılmadı. Duvarın öte yakasında nelerin kaldığını, hangi acıların, sevinçlerin nasıl bir sessizliğe gömüldüğünü; edebiyatın o diriltici, umut aşılayıcı diliyle yoklamak, sorgulamak, hatırlamak ve hatırlatmak öncelikliydi bizim için. Çünkü sessizlik, nisyan, terk ediliş ancak sanat marifetiyle ‘dil’lendirilebilir. Başta tarih olmak üzere, bilimler elde kalanlar üzerinde çalışırken, sanat/edebiyat belki de daha çok, ele gelmeyenleri ifade edebilmenin peşindedir.
Elifba’dan Alfabe’ye doğru yaşanan değişim aslında sadece harflerin değiştirilmesi değildi; bu bir medeniyetten başka bir medeniyete doğru yol alıştı ve Harf Devrimi bu yol alışını en radikal göstergelerinden biriydi. Artık dedemin geride bıraktığı kitabın, Türkçe yazılmış ve Türkçe okunan bir kitap olduğunu bilmek, hatta kelimelerin anlamlarını öğrenmek de o kitabı anlamama yardımcı olmuyordu. Çünkü bir hayat tarzı baştan ayağa değişmişti ve kelimeler medlullerini yitirmişti. Mazmunların neyi tazammun ettiği; simgelerin neyi simgelediği değişen kültürle birlikte, bir ‘uzmanlık alanı’na dönüşmüştü. Mesela Fuzulî’nin; “Mihrâbda şekl-i ham-ı ebrû-yı latîfin / Vacib bu cihetten kamuya secde-i mihrâb” beyitlerindeki kelimelerin anlamını bilmek; mihrabı hiç görmemiş biri için ne ifade edebilir ki?
***
Alfabe bir gecede, kültürel kodlarımız da on yıllar boyunca değişmişti. Gittikçe sessizleşen bu dünyayı yeniden seslendirmek için, arkadaşlar altı ay boyunca ciddi bir emek sarf ettiler.
‘Belirlenmiş bir konuda’ yazmanın zorluğunu bilirim. Bu zorluğu göğüsleyip projemize destek veren arkadaşlara müteşekkirim; yüreklerine, kalemlerine sağlık.
Öyküleri, yazarların doğum tarihine göre sıraladığımı belirtmeliyim.
Biz, bir proje etrafında birlikte çalışmaya pek alışık değiliz. Umarım kitabımız başkalarını da yüreklendirir.
Beraberliklerden bereket doğar.
Birlikte okumanın, birlikte düşünmenin, birlikte yazmanın bereketine her zaman inandım. Bu sırat başkaca nasıl geçilebilir ki?
Kaynak: Edebistan