Şerif Hüseyin’in Torunlarının Serencamı

​​​​​​​Kral Abdullah’ın, Ortadoğu’nun belki de en travmatik siyasi mirasının üzerinde oturduğunu söylemek mümkün.

Taha Kılınç, Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısında Şerif Hüseyin’in torunlarının Irak ve Ürdün’deki tarihini yorumluyor:

Yaz mevsiminin zaten çok sıcak geçtiği Bağdat’ta, 1958’in temmuz ayı, sadece havanın sıcaklığının değil siyasal gerilimin de doruğa çıktığı bir zamandı. 1921’den bu yana ülkeyi yönetmekte olan Hâşimî hanedanının İngiltere ile fazla yakın görüntüsü hem halkta hem de ordu saflarında ciddi rahatsızlıklara yol açmıştı. Irak siyaseti üzerindeki İngiliz gölgesi, 1956’da patlak veren Süveyş Krizi’yle birlikte gözle görünür hale gelmişti. Irak Kralı İkinci Faysal’ın, kriz sırasında İngiltere’nin Mısır’a müdahalesini desteklemesi, adeta bardağı taşıran son damla oldu. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnâsır’ın krizden zaferle çıkması ve Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi, onu rol-model kabul eden Iraklı subayları harekete geçirdi. Gizlice hazırlıkları sürdürülen askeri darbe, nihayet 14 Temmuz günü sahneye kondu:

General Abdulkerim Kâsım’ın emriyle hareket eden Albay Abdusselam Ârif komutasındaki bir grup asker, sabahın erken saatlerinde radyo istasyonunu ve başkentteki diğer önemli resmi kurumları kontrol altına aldı. Aynı anda kraliyet ailesinin ikamet ettiği Rihab Sarayı da askerler tarafından kuşatıldı. Kral İkinci Faysal, Veliaht Prens Abdulilâh, Abdulilâh’ın eşi Prenses Hiyâm, Abdulilâh’ın annesi Prenses Nefîse, Faysal’ın teyzesi Prenses Abadiye ve bunların maiyetindeki çok sayıda insan, sarayın avlusunda kurşuna dizilerek öldürüldü.

1939-1953 yılları arasında “kral naibi” sıfatıyla Irak’ı fiilen yöneten Prens Abdulilâh, İngilizlerle yakın siyaseti nedeniyle halkın nefretini kazanmış bir isimdi. 1930’dan itibaren tam 14 defa başbakanlık koltuğuna oturan kurt siyasetçi Nuri Saîd de, adı Abdulilâh’la birlikte anılan bir başka nefret odağıydı.

Saraydaki katliamın ardından ülke yönetimi tamamen darbeci askerlerin eline geçerken, Nuri Saîd’in evi de kuşatma altına alındı. Ancak 70 yaşındaki başbakan, ordu içindeki muhbirleri aracılığıyla darbeyi haber aldığından, birkaç saat önce Bağdat’ı terk etmişti. Kadın kılığına girerek ülkeden kaçmayı deneyen Nuri Saîd, sıkı bir takibin ardından ertesi gün yakalandı. General Abdulkerim Kâsım’ın emriyle, Nuri Saîd de kurşuna dizildi. Daha trajik olansa, Abdulilâh ve Nuri Saîd’in cesetlerinin parçalanarak sokaklarda sürünmesiydi. Kızgın halk yığınlarının üstünde tepindiği cesetlerden kalan birkaç parça, karanlık bastırınca Dicle nehrine atıldı.

14 Temmuz 1958’deki bu kanlı darbe, Irak’ta 32 yıllık Hâşimî yönetiminin de sonu anlamına geliyordu. Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ın, 23 Ağustos 1921’de Bağdat’ta İngilizler tarafından tahta çıkarılmasıyla başlayan krallık, hem yönetici elit içindeki çekişmeler hem de İngiltere’nin Irak siyasetine direkt müdahalesi nedeniyle çalkantılı bir seyir izlemişti. Sağlık kontrolü için gittiği İsviçre’nin başkenti Bern’de 8 Eylül 1933 günü ölen Kral Faysal’ın yerine, 21 yaşındaki oğlu Gazi geçmiş, ancak 1939’da Bağdat’ta geçirdiği şüpheli bir trafik kazasında yaşamını yitirmişti. Gazi’nin oğlu İkinci Faysal o sırada henüz dört yaşında olduğundan, 26 yaşındaki kuzeni Abdulilâh kral naipliğine getirilmişti. 1953’te artık rüşt yaşına geldiği için krallık koltuğuna bizzat oturan İkinci Faysal, darbeye kadar ancak dört yıl bu görevde kalabilecekti.

Irak’ta tüm bunlar olurken, Faysal’ın kardeşi Abdullah, kendisiyle aynı yıl (1921) yine İngilizler tarafından -o sıralarda küçük bir çöl kasabası olan- Amman’da tahta çıkarılmıştı. 20 Temmuz 1951’de Mescid-i Aksâ’nın içinde bir Filistinli tarafından öldürülene dek 30 yıl boyunca Ürdün’ü yöneten Kral Abdullah, yerine oğlu Talal’ı bıraktı. Ruhsal dengesizlik işaretleri gösteren Talal, ertesi yaz doktor raporuyla tahttan indirildi ve krallık nöbetini oğlu Hüseyin devraldı. 7 Şubat 1999’daki ölümüne kadar Ürdün’ü yöneten Kral Hüseyin, 46 yıllık uzun iktidarıyla Ortadoğu’nun yakın tarihine geçti. En az 10 kez zehirlenme teşebbüsüne maruz kalan Hüseyin, bölgenin geçtiğimiz yüzyılda içinden yürüdüğü bütün türbülanslı dönemlere bizzat şahitlik etmişti.

Ürdün’ün şimdiki yöneticisi Kral Abdullah, şuuraltında ve zihin dünyasında işte bütün bu birikimi taşıyor: Dışarıdan gelen baskılar, çocuk krallar, ihtiraslı kral naipleri, kurt başbakanlar, halk tarafından linç edilen kuzenler, suikasta uğrayan bir büyük dede, şizofren bir dede, yarım asır ip üstünde yürüyen bir baba, ülkenin nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Filistinli kitleye güvenmekle onları dizginlemek arasında gidip gelen bir ruhsal dalgalanma…

Bu noktaları göz önüne alınca, Kral Abdullah’ın, Ortadoğu’nun belki de en travmatik siyasi mirasının üzerinde oturduğunu söylemek mümkün. Kendi iktidarının veya oğlu Veliaht Prens Hüseyin’in istikbalinin nereye doğru evrileceğini düşünürken, gözlerinin önünden kurşunlanmış ve parçalanmış hanedan cesetlerinin, halkları tarafından linç edilerek öldürülen liderlerin geçmiyor olması imkânsız.

İslâm dünyasında, Şerif Hüseyin’in çocuklarının ve torunlarının siyaset yürüyüşünde görülen tüm bu pürüz ve aksamaları, “Osmanlı İmparatorluğu’na ihanet etmelerinin manevi bir cezası” olarak okuma eğilimi vardır. Bu gerçekten böyle midir bilinmez. Ama şurası bir hakikat: Siyasi hırsla çıkılan yolun uğradığı duraklar, hepimiz için büyük ibretler barındırıyor.

 

Ürdün Haberleri

Ürdün'den ülkesine dönen Suriyelilerin sayısı 13 bine yaklaştı
Ürdün Suriye ile arasındaki Cabir Sınır Kapısı'nı açıyor
Ürdün, Suriye'ye olan sınırındaki Cabir Sınır Kapısı'nı kapattı
Ürdün, Gazze'nin kuzeyine havadan gıda yardımı gönderdi
Ürdün'de İsrail Büyükelçiliği yakınlarında çıkan çatışmada 1 kişi öldürüldü