İki tehlike gündemde tutulmak isteniyor: İrtica ve bölücülük. Bölünmeyi, bölmeyi isteyenlerle ve bunun için şiddete başvuranlar, terörist eylemlerde bulunanlarla en uygun şekillerde mücadele etmek ödevdir; buna herkesin katılması gerekir. Ama bölücülük tehlikesini, hak ve özgürlükleri gereğinden fazla sınırlamak, bazı imtiyazları elde tutmak için kullanmayı da tasvip etmek olamaz.
İrticayı (Şeriat düzeni istemeyi) de ikiye ayırmak gerekiyor.
1. Din hürriyetini kısıtlamak, demokrasilerde de bir hak ve meşru olan dindarlaşmayı engellemek için irtica tehlikesini (şeriat ve hilafet talebini) kullananların tertip ettiği, yönlendirdiği, işçi olarak kullandığı fertler ve grupların şeriat talepleri. Bu talepler sırıtıyor ve tecrübe kazanmış bulunan halkımız tarafından hemen teşhis ediliyor, acı bir tebessümle karşılanıyor, perde arkasındakiler ayıplanıyor.
2. Samimi dindarların şeriat istemeleri. Bunu da ikiye ayırmak gerekiyor:
a) Kendileri için istemek,
b) Herkes için istemek.
Samimi dindar bir Müslümanın kendisi için şeriat istemesinden, şeriata uygun yaşamayı talep etmesinden daha tabîî bir şey olamaz. Bunun manası, başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermeden (vermediği sürece ve alanlarda) Müslümanca yaşama hak ve imkanının tanınması, önlerine "laiklik, çağdaşlık, ilkeler vb." adına engellerin konmamasıdır. Bütün hür ve demokrat ülkelerde din özgürlüğü vardır, bizde olandan fazla vardır ve "din özgürlüğünü sağlamak için yapılan düzenlemeler laikliğe aykırı olarak anlaşılmaz, yorumlanmaz". Mesela bir yerde ilgili bakanlık "dini inançları gereği şurada ve burada baş örtmek serbesttir", "Din eğitimi isteyenlere devlet bu imkanı verir ve gerekli düzenlemeleri yapar, tedbirleri alır veya sivil topluma imkan tanır" diye bir kanun çıkarsa, bir karar alsa, bir genelge yayımlasa kimse (başta mahkemeler) bunu laikliğe aykırı bulmazlar, iptal etmeye kalkışmazlar.
Başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar verecek şekilde (bunu istemeyen başkaları için) şeriat istemek insan hak ve özgürlüklerini korumayı ilke edinen demokrasilerde asla müsamaha edilemeyecek, izin verilemeyecek bir taleptir. Ama bu talebin ceza ile karşılanmasının şartı "cebir ve şiddettir". Demokrat ülkelerde dine dayalı düzen istemek, bunu yazmak ve konuşmak suç değildir. Faşist veya dinci partilerin kurulması bile tartışılmakta, bazılarında buna da izin verilmektedir. Kesin olarak yasak olan şey, cebir ve şiddet kullanarak başkalarına din ve ideoloji dayatmaktır. Türkiye'de gerek kişinin kendisi için ve gerekse -cebir ve şiddete başvurmadan- genel olarak şeriat istemesi laikliğe aykırı sayılmakta ve engellemek için yaptırım uygulanmaktadır.
Peki İslam'a göre insanlara cebir ve şiddet kullanarak din dayatmak, bu manada herkes için şeriat istemek caiz midir?
Bu soruyu "herkes Müslüman olacak ve Müslümanlar gibi yaşayacak" şeklinde anlarsak caiz değildir; bu "dinde zorlama" demektir ve İslam bunu menetmektedir. Şeriatla yönetilen toplumlarda da -bir manada- çoğulcu bir toplum yapısı vardır; farklı dinler ve kültürler bir arada -hak ve özgürlüklerden azami yararlanarak- var olurlar, yaşarlar.
Demokrasilerde izin verilmeyen, İslam'da ise -mümkün olduğunda- istenen şey, "Müslümanım diyenlerin topluma açık yerlerde İslam'a aykırı davranışlarda bulunmamalarından, eğer olursa engellenmesinden" ibarettir.
Hem şeriat isteyenlerin hem de şeriat tehlikesinden söz ederek meşru olan dindarlaşmayı engelleyenlerin bu konuları doğru bilmeleri, bilerek davranmaları gerekiyor. Demokrasi ile idare edilen ülkelerde şeriat isteyenler de engelleyenler de olmayacak şeylerin peşine düşmemelidirler. Mümkün olan, çoğulcu demokratik bir toplumda herkesin inandığı gibi yaşaması ve başkalarını zorlamadan taraftarlarını arttırmak için meşru gayretler içinde olmaları, devletin de tarafsızlığını korumasıdır.
YENİ ŞAFAK