Selahaddin Eyyubi'nin Kudüs'ü fethetmesinin ardından başlatılan bir gelenekle Hazreti Musa'nın makamı olarak kabul edilen yerde Filistin gibi direnişi ile meşhur bir ülkenin müzikli eğlence tertip etmesi alışılmadık bir durum oldu. Ancak eğlenceyi öğrenen Filistinli gençler durumu protesto ederek eğlencenin sona ermesini sağladı.
Taha Kılınç'ta YeniŞafak'taki köşesinde geçtiğimiz ay gerçekleşen bu hadiseyi işgal altında bulunan Filistin'in durumu ve geleceği açısından yorumladı.
Kudüs’ten Ölüdeniz’e doğru inerken, yaklaşık 20 kilometre kadar ilerledikten sonra, yolun sağında ve biraz içeride tarihî bir mekân vardır. Etrafını saran belli-belirsiz bir kabristanın ortasında, sevimli bir mescidin çevresine kondurulmuş çok sayıda beyaz kubbesiyle, ziyaretçilerini asırların ta ötesinden selamlayan, hatta sarıp-sarmalayan bu mekân, Nebî Mûsâ Külliyesi’dir. Hz. Musa’nın bu mıntıkada medfûn bulunduğuna dair herhangi bir tarihî delil olmasa da, burası -1268’de Memlûk Sultanı Zâhir Baybars’ın emriyle- onun aziz hatırasına inşa edilmiş, yüzyıllar boyunca da bölgeden yolu geçen herkesin sığındığı bir vaha ola gelmiştir.
Yerel inanışa göre: Salâhaddîn Eyyûbî, 1187’de Kudüs’ü Haçlılar’dan kurtardıktan sonra, Hz. Musa için burada bir makam inşa ettirmiş, böylece Filistin’de özgürce ibadetlerine yeniden izin verdiği Hıristiyanlara karşı denge unsurlarından biri olmak üzere, Kudüs’le Ölüdeniz arasında Nebî Mûsâ Makamı’nı adeta bir “manevî karakol” haline getirmiştir. Baybars’ın yaptığı da, aslında Salâhaddîn’in bu siyasetinin ihyasından ibarettir. 1516’nın sonunda Filistin emanetini Memlûklardan devralan Osmanlılar, birçok restorasyon ve imar çalışmalarının akabinde, nihayet 1885’te külliyeye mevcut biçimini kazandırmıştır. Dolayısıyla Nebî Mûsâ, Eyyûbî-Memlûk-Osmanlı ortak yapımıdır.
Külliyenin tarihî evrimine dair ayrıntılar ne olursa olsun, Nebî Mûsâ, artık Kudüs’ün ve bütün Filistin’in Müslüman kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır bugün. Yalnızca mimarisi yönünden değil, zaman içinde kazandığı siyasî konumuyla da:
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, Filistinli Müslümanlar, Ortodoks Hıristiyanların Paskalya günlerinde “Nebî Mûsâ Şenlikleri”ni organize etmeye başladı. Bu elbette, bilhassa Kudüs’teki Müslüman varlığını vurgulamaya ve sergilemeye matuf bir hareketti. Sultan Baybars’ın, Nebî Mûsâ Külliyesi’nin yönetimini şehrin eşrafından Huseynî ailesine emanet ettiğine inanıldığı için, kalabalıkların yola çıkışı Huseynîlerin Kudüs’teki evinden başlardı. Bir hafta kadar süren şenlikler boyunca organizasyonun bütün masrafları da Huseynîlere aitti. Filistin’in her yerinden on binlerce insanın katıldığı etkinliklere, Kudüs ve El Halil’de bazen Yahudiler ve Hıristiyanlar bile iştirak ederdi.
1920 yılının nisan ayındaki şenliklere, Filistin’de gittikçe yükselen tansiyonun gölgesi düştü. Kuzeydeki Tel Hay’da Siyonist çetelerle Arap köylüler arasında yaşanan çatışmalar, şenliğin ana gündemiydi. İngilizlerin doğrudan yönetiminin doğurduğu öfke de bu atmosfere eklenince, şenlikler halk ayaklanmasına dönüştü. Filistin’in kolektif hafızasında, Nebî Mûsâ artık yabancı işgaline karşı direnişin ve isyanın sembol mekânlarından biriydi. Sırf bu yüzden, Nebî Mûsâ Şenlikleri’ni engellemek için, sonraki yıllarda İngilizler, Ürdün yönetimi ve İsrail ellerinden geleni yaptı.
İşte bu tarihî, kültürel ve siyasî anlamları aynı anda içinde barındıran Nebî Mûsâ Külliyesi, geçtiğimiz 26 Aralık gecesi, akıllara durgunluk veren bir hadiseye sahne oldu:
Filistinli tanınmış DJ Semâ Abdulhâdî ve arkadaşları, külliyenin içinde kadın-erkek karışık, müzikli ve danslı bir parti düzenledi. Olayı duyarak Kudüs’ten koşup gelen gençler duruma müdahale etmeseydi, çılgın eğlence muhtemelen birkaç saat devam edecekti. Mekânın yönetimini elinde bulunduran Filistin Evkâf Bakanlığı’nın böyle bir organizasyona nasıl müsaade ettiği sorgulanırken, külliyenin idaresinin bir turizm şirketine ihale edildiği, iznin de onlardan alındığı ortaya çıktı. Tüm bu detayların, Filistin kamuoyunda büyük bir öfke doğurduğunu söylemeye gerek yok elbette. Nitekim Semâ Abdulhâdî ve diğer sorumlular, Filistin yönetimi tarafından gözaltına alındı. Olayla ilgili de bir soruşturma komitesi kuruldu.
Yakından bakanların da gözlemleyebileceği gibi, dünyadaki gelişmeler, İslâm dünyasındaki bütün toplumlar gibi Filistinlileri de etkiliyor, dönüştürüyor. Zihinlerimizde Filistin’i genellikle dinî motiflerle eşleştirsek de, dünyevîleşme cereyanı Filistinli gençlere de elini uzatmış bulunuyor. Filistin’in sair coğrafyalardan farkı şu: İsrail işgali, dinî ve millî duyguları, direnme arzusunu ve ayakta kalma kararlılığını canlı tutuyor. İşgalin mengenesi gittikçe sıkıştırırken, dinî mekânların manevî atmosferini hiçe sayacak kadar kendinden geçen ve çılgınlığıyla Yahudileri bile şaşırtan Semâ Abdulhâdî ve türevleri, bir istisna olarak kalıyor. Bu duruma da herhalde, “şerden çıkan hayr” demek caiz olsa gerektir.