Son dalgada Türkan Saylan'ın evinin aranması, Ergenekon terör örgütünün tasfiyesine inananların bile tepesini attırmış gibi görünüyor. Velhasıl ilkinden onikincisine kadar hiç sektirmeden "savcı"yı topa tutanlar, duygusal yatırım sayesinde toplumsal tepkinin mecraını yavaş yavaş değiştiriyorlar. Ergenekon konusunda "davanın sonucunu bekleyelim beyler" diyenler bile, Saylan'ın evinin aranmasıyla kopan vicdani fırtınayla saflarını "ulusalcılar" lehine değiştiriyor. Gibi görünüyorlar.
Bunda, Baba Beni Okula Gönder, Haydi Kızlar Okula kampanyalarının medyada yıllardır desteklenmesi ve bu vechile Saylan'ın "eğitim sevdalısı" olduğuna inanılması kadar, Ergenekon operasyonlarına karşı bir blok halini almış olan Doğan medyasının, bu kez meseleyi "çağdaş eğitime operasyon ha, bu kadar da olmaz" noktasına çekmesinin payı da var.
Oysa operasyon ne çağdaş eğitime ne de ÇYDD'den burs alan öğrencilere yapıldı, ne de Türkan Saylan içeri alındı. Tüm bu tantana, Saylan'ın evinin aranmış olmasından kopuyor. Bugünlerde, "hukuk siyasallaştı" diye yeri göğü inletenleri, bir zamanlar Anayasa Mahkemesi birbiri peşisıra siyasal partilere kapatma davası açtığında bıyıkaltı gülümsemeler eşliğinde el ovuştururken, itiraz edenlere de, "hukuka saygınız yok mu sizin?" derken görmüştük oysa. Son derece demokrat, yasalar önünde boynu kıldan ince vatandaş suretinde 28 Şubat icraatlarını izleyenlerin bugün fırsat bulsalar, "Ergenekon savcısı"nı bir kaşık suda boğmayacaklarından emin değilim. Keza bugün, "Kızların bursları ne olacak?" diye timsah gözyaşları dökenleri, CHP, belediyelerin onbinlerce öğrenciye dağıttığı bursu kestirdiğinde, galibiyet havalarında kutlama yaptıklarını da görmüştük.
Hayır, rövanş duygularından arkaya bile bakılmadan koşar adım uzaklaşılması gerekiyor, bunun bizi götüreceği yer gül bahçesi gibi görünmüyor, ama bir an geliyor vicdan da havlu atıyor. Yoksul olup bursa ihtiyaç duyan öğrencilerin bile, "eğitim" gibi, "ihtiyaç sahibi olmak" gibi, her koşulda asgari müşterek olması beklenen bir düzlemden alınıp, psikolojik harp tekniklerinin nesnesi haline getirilmesine, elmanın çürüğünü seçer gibi, "sen bize lazımsın, sen meyvesuyu yapılmaya gideceksin" ayrıştırmalarına tabi tutulmasına, insan olanın tahammül etmemesi gerekiyor.
O yüzden Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin öğrencilere burs vermesine değil benden yana olan itiraz, o başvuru formlarının üstüne, "çok ihtiyacı var ama gerici gözüküyor" notlarının düşülmesine. Bugün Türkan Saylan'ı Türkiye'ye "Senin annen bir melekti yavrum" diye tanıtmaya çabalayanlar, bir 'tandans'a ait bursların gecikmesi "ihtimali"ni bile "insanlık suçu" kapsamına alıyor, ama "öteki"lerin bursları engellendiğinde alkışlıyorsa bunun, o fişleme işleminden farkı yoktur.
İkincisi üzgünüm ama, Türkan Saylan yekpare satıh Türkiye'nin meleği değil, çağdaşlık tanımı, namaz kılmak yerine bale yapmak, Muhammet yerine Mertcan filan gibi isimleri kullanmak, İsmet Paşa'yı tutup, Menderes'i atmak, hatta asılmış Başbakan'ın adını siyaset etme biçimini beğenmediklerine aba altından gösterilen sopa olarak kullanmak, elitist dillerini "biz asılız, bizim istemediğimiz şeyin Türkiye'de olması mümkün değil" minvalinde döndürmekten ibarettir ve ancak çağdaşlık algısı kendisiyle benzeşenlerin meleği olabilir. Kimse kusura bakmasın ama, Saylan'ın ikna odalarında çağdaşlık dersleri verdiği kızların meleği olduğundan çok emin değilim. Azrail de bir melektir diyorsanız, "örtülü kimliğin eğitiminin azraili" olmak bağlamında, o başka tabi…
Elbette "senin çağdaşlığın sana, benimki bana" deyip geçmek gerektir ve herkesin farklı çağdaşlık algısı olması suç değildir. Bendeniz için suç, "senin çağdaşlığın niye benimkine benzemiyor" şeklindeki düşüncelere düçar olmak da, legal yolları kullanarak herkesi aynı çağdaşlık seviyesinde hizalamaya ahdetmek de değildir. Kabahat, bunu cebren, hile ile yapmaktır. Saylan'ın evi, eğitime gönül verdiği, çağdaş öğrenci yetiştirdiği ya da benzer aktiviteleri için mi arandı, sanmam.
Bir de şu var: Türkan Saylan'ın yukarıda bileşenlerini saydığım çağdaşlık algısına bakarak, bu algıda modern müktesebatın öngördüğü, kadın-erkek eşitliğinin nüvelerini bulmamız çok mu şaşırtıcıdır? Bu eşitlikten kastedilen her anlamda eşitliktir ve bunu ifade etmek, yani Saylan'ın bursiyerlerine kadın-erkek ilişkilerinde 'rahatlık' tavsiyesi verdiğini söylemek niye "incitici" bulunur, anlamış değilim? Sonuçta, bu ifadeler belli bir kesimin çağdaşlık algısının bir uzantısı; modern önkabullerin böylesi bir hayat tarzını salık verdiği, henüz sırrına vakıf olunamamış bir bilgi de değil. Bunu başka bir bağlamda ifade etmek, neden "kulağınızla duydunuz mu?" sorusuyla sınanması gereken bir samimiyet testini gerektirsin yani? Türkan Saylan zaten bu toplumun önemli bir kısmının değer adına biriktirdiklerini benimsemediğini, bunları dönüştürmek amacında olduğunu defaatle deklare etmiş ve sözünü çekinmemiş, sazını saklamamış, gayet samimi bir insan. O halde, "hem kadın batılı prototip olmalı", hem de "kızımın namusuna halel getirtmem" diyen aynı kişiyse, kimlik krizindeki tek kesimin, modernizmin gerekleriyle inancı her buluştuğunda kısa devre yapan "dindarlar" olmadığı ortaya çıkıyor. Sanırım, çağdaşlar da aynı dertten muzdarip.
Çünkü hem kadının her anlamda özgürlüğünü çağdaşlığın gereği say, kadın-erkek ilişkilerinin 'rahatlatılması' gerektiğine inan, örtüye de "kadın erkekten neden sakınsın ki" diye karşı çık; hem de birisi bunu dile getirdiğinde "iğrenç" de. Biraz tutarlı olsak diyorum ben de. Türkan Saylan savunucuları ne der bilmem ama, sanırım Türkan Saylan itiraz etmez bu düşünceye.
Ha, "Bu bilgiler Ergenekon kapsamında verilmek zorunda mı?" diyebilir itirazcı. Ama, o ifade zaten başka bir bağlamda kullanılmıştı ve yazının ekseninde değildi. Kaldı ki, medyanın 28 Şubat'ta soap opera tadında hepimize seyrettirdiği "Fadime Şahin-Müslüm Gündüz olayında son perde, Müslüm Gündüz don gömlek elimizde" detay haberleri, nokta vuruşları hala hatırlardadır.
Özel hayatın mahremiyetine arsızca tecavüz edilen o dönemden sonra, "Türkan Saylan, geçmişinde şunları söylemişti" şeklindeki hatırlatmalar –yine de yapılmaması daha iyidir elbette ama- kıyasa vurursak mızmızlanacak kadar merhametsiz görünmüyor ayrıca bana.
YENİ ŞAFAK