Abdullah Yıldız’ın Yeni Akit’te yayımlanan yazısı şöyle:
Aile ve Namaz
Aşır Aşır Kur’ân dersimizde Tâhâ suresinin sonundayız. Konumuz Tâhâ/132. âyet:
“Ehline (ailene, yakınlarına, ümmetine) namazı emret (öğret, özendir, sevdir, benimset). Sen de ona sabr(devam) et. Biz senden rızık istemiyoruz. Sana Biz rızık veririz. Akıbet takvaya erenlerindir.”
Bu âyeti, bir önceki âyetle (“Onlardan bazılarına, denemek için verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini dikme, Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.” Tâhâ/131) bağlantılı olarak tefsir eden müfessir Mevdudi der ki: ‘Çocuklarınıza ve yakınlarınıza helâl nimetlerin, günahkârların haram servetlerinden daha hayırlı olduğunu öğretin. Bu amaçla onlara namaz kılmayı emredin (yani öğretin) çünkü bu onların tutumlarını ve değerler sistemini değiştirecek ve onların günah ve lüks yerine temiz bir hayat ve helâl kazancı seçmelerine neden olur.’ (Tefhimü’l-Kur’ân)
Şehid müfessir Seyyid Kutub, âyet-i kerimeyi, “Müslüman Aile” kavramı çerçevesinde yorumlar:
‘Müslümanın başta gelen görevlerinden biri evini Müslüman bir ev yapmak olup, hem aile efradını, hem de kendisini Allah’a bağlayan görevleri yapmak için yönlendirir. Böylece onların hayattaki yüce amaçları bütünleşmiş olur. Her ferdin Allah’a yöneldiği bir evin havası içinde hayat ne güzeldir...
“Kendin de onu sürekli olarak kıl.” Onu eksiksiz bir biçimde ve gereği gibi eda et. Çünkü namaz insanı aşırılıklardan ve kötülükten alıkoyar. İşte namazın en sağlıklı etkisi de budur. Duygularında ve hayatta, bu ürünlerini verene kadar namaza devam etmek gerekir ki, bu sonuçlar alınsın. Böyle olmadığı takdirde namaz kılınmış olmaz. Sadece hareketlerden ve kelimelerden ibaret kalır.
Bu namazın, ibadetin ve Allah’a yönelişin başlıca görevlerindendir. Bu senin ibadetlerinden Allah’ın hiçbir yararı yoktur. Yüce Allah’ın sana ve diğer kulların ibadetlerine ihtiyacı yoktur: “Senden geçim peşinde koşmayı istemiyoruz. Biz geçimini sağlarız.” Bu ibadetler takva duygusunu uyandırırlar. “Mutlu son, kötülüklerden sakınanların olacaktır.” Buna göre kulluk yapan insan hem dünyada hem ahirette kazanç elde etmiş olur. Kulluk yapar; hoşnut olur, huzura kavuşur ve rahatlar. Kulluk yapar; bundan sonra da bol mükâfata kavuşur. Yüce Allah ise, bütün âlemlerden zengindir.’ (Fî-Zılâli’l-Kur’ân)
“…Senden rızık istemiyoruz…”: Yani ‘Biz namazları bize bir faydası dokunsun diye kılmanızı emretmiyoruz. Biz bunu sizin iyiliğiniz için istiyoruz. Çünkü namaz kılmak sizde dünya ve ahiret saadetinizi sağlayacak bir takva doğurur.’ (Tefhimü’l-Kur’ân) Âkıbet yani Cennet takvâ ehlinindir.
Kurtubî’ye göre bu âyette hitap her ne kadar Rasûlullah’a (s.a) ve ehl-i beytine yönelik ise de buna bütün Ümmet-i Muhammed dâhildir. Rasûlüllah (s.a) bu ayet indikten sonra her sabah namazında Hz. Ali (r.a) ile Hz. Fatma’nın (r.anhâ) evine gidip onlara “Namaza kalkın!” derdi (el-Cami‘u li-Ahkami’l-Kur’an).
Bu âyeti, “Ey îmân edenler, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu ateşten koruyun.” (Tahrim, 66/6) âyeti bağlamında değerlendiren İbn Kesir, Hz. Ömer’in (r.a), ailesini bu âyeti okuyarak uyandırdığını aktarır.
M.M. Hicazî de âyeti şöyle anlar: ‘Ailene, yakınlarına, arkadaşlarına, dostlarına, namaz kılmalarını emret; namazı onlara sevdir. Namazın zorluğuna dayanıp sabretmelerini onlara öğret. İhtiyaçlarınızın giderilmesi, sıkıntılarınızın ortadan kalkması için namaz ile Allah’tan yardım dileyin’ (Furkan Tefsiri).
Merhum Ali Küçük Hoca ise, Besâirü’l-Kur’ân tefsirinde âyet-i kerimeyi şöyle yorumlar:
‘Ehline namazı emret. Kendin de onda devamlı ol, kararlı ol… Varsın malın-mülkün, saltanatın olmasın; dünyanın keyfini çıkaranlar başkaları olsun… Sen namaza devam et ve ehlinin de ilk problemi, tek derdi namaz olsun; dünyanın zevk-ü sefası olmasın. Çünkü seni de aileni de, oğlunu-kızını da kurtaracak olan güzel bir namazdır; hepinizi kurtaracak olan Allah’la diyalogdur. Unutma ki bir vakit namaz dünya ve üzerindekilerden daha hayırlıdır… Biz senden rızık istemiyoruz; seni de onları da doyuracak olan Benim… Allah bizden rızık istemiyor; namaz istiyor, kulluk istiyor…’