"CHP’li Tanju Özcan’ın AK Partililere yönelik, 'Kimin vagonu oldunuz, BDP’nin mi terör örgütünün mü?' sözleri ortalığı karıştırdı. BDP’ye de 'küçük bir grup' diyen Özcan’a AK Parti ve BDP’liler sert tepki verirken, BDP’li Pervin Buldan, 'Haddinizi bilin' diye bağırdı. 'Terör örgütünün gölgesinde siyaset yapanlardan ya da üç dönekten ders alacak değilim' sözleri üzerine de BDP’li Sırrı Süreyya Önder, Özcan’ın üzerine yürümek istedi. Özcan’a, '1.5 metrelik boyuna bakmadan bu partiye küçük diyorsun öyle mi' tepkisini veren Önder ile CHP’liler arasında...”
2013’ün başında Türkiye çözüm sürecinde yeni bir aşamaya girerken Meclis’te mahkemelerde Kürtçe savunmayı serbest bırakan düzenlemeye karşı CHP grubu işte böyle ‘kahramanca’ direnmişti…
Nisan ayında Meclis’te kurulan Çözüm Süreci komisyonuna MHP’yle birlikte CHP de üye vermedi.
Ama nedense bunların hiçbiri HDP’deki CHP’nin sonsuz kredisini bitirmeye yetmedi.
30 Mart 2014 yerel seçimlerinden önce dönemin HDP eş başkanları Ertuğrul Kürkçü ve Sebahat Tuncel, CHP Genel Merkezi’ne gidip Kılıçdaroğlu’na seçim iş birliği önerdiler. Kılıçdaroğlu reddetti. Demirtaş’ın epey acıklı ve arabesk tarifiyle “CHP bize vebalı gibi davrandı”
Ama HDP yılmadı. Bu kez Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’li Rıza Türmen’i aday göstermeye çalıştılar. Bir ret cevabı da Türmen’den aldılar.
“Eğer CHP akıllı davransaydı 2015’te halk iktidarını kurmuştuk” bile dedi Demirtaş.
CHP, 2015 seçim kampanyası boyunca çözüm sürecinden bahsetmedi, seçim bildirgesinde de sorunun İmralı ya da PKK’yla müzakereyle değil Meclis’te partiler arası uzlaşmayla çözümünü savundu.
Tuhaf kısmı bundan sonra başlıyor.
Kılıçdaroğlu birinci partiden yüzde 16 fark yemiş, oyunu muhalefette düşürmüş partinin genel başkanı olarak seçim gecesi muzaffer bir edayla sahne aldı.
Kimsenin bir anlam veremediği bu mutluluğun sırrı sonra ortaya çıktı.
En son Kılıçdaroğlu, 132 sandalyesiyle, 80 sandalyesi olan Bahçeli’ye Başbakanlık teklif etti. Peki geri kalan sandalyeleri nereden bularak?
Tabii ki HDP’den.
CHP sözcüleri 7 Haziran’dan beri HDP sandalyeleri cepte konuşuyor. AK Partisiz iktidar isteyen cemaat, devrim mahkemelerini kurmuş Geziciler, hatta AK Parti iktidar olmasın diye MHP’nin iktidarında bile boncuk bulmuş solcu kanaat önderleri HDP zaten cepte, direnen MHP’yi ikna etmeye çalışıyor günlerdir. Olmayınca da bozuk atıyorlar, ihanetle suçluyorlar.
Böyle davranmaları boşuna değil, çünkü MHP neredeyse her gün HDP’li formüllere pek de kibar olmayan sözlerle kırmızı kart çıkarırken, şu ana kadar HDP’den CHP-MHP’yle birlikte bir koalisyona ya da dışarıdan desteğe karşı net bir açıklama dahi gelmedi.
Haksızlık etmemek gerek, Demirtaş’ın “Sizin HDP ile yan yana durmanız size ancak şeref kazandırır. Bizimle yan yana duranlar onurlu, şerefli duruşumuzdan biraz nasiplenmiş olurlar” demişliği var.
Bu da kapıyı kapatmak manasına gelmiyor.
Böyle olunca da CHP, aslında HDP adına da koalisyon görüşmeleri yapıyor, MHP'ye Başbakanlık bile öneriyor.
Hem de açıkladığı 14 maddelik koalisyon şartlarından birinde bile çözüm sürecinden tek kelime bahsetmeden. MHP’nin en ileri çözüm süreci vaadinin “teröristle vatandaşı birbirinden ayırmak” olduğunu hatırlatmaya herhalde gerek yok.
Seçim öncesi katıldığı TV programlarında AKP’yle kesinlikle koalisyon kurmayacakları konusunda bir Kürtçe Kur'an mealine el basıp yemin ettirilmediği kalmış Demirtaş, seçimden sonra da bu vaadinin arkasında durdu, hatta ilk açıklamalarından birinde AK Parti’ye “korkmayın asmayacağız, yargılayacağız” bile dedi.
Bu açıklamaların bütün bu yeminlere inanıp HDP’den CHP’ye gelen 250 bin seçmeni mutlu ettiği kesin. Ama herhalde AK Parti’den gelen 1 milyon 700 bin seçmen başka şeyler duymayı bekliyorlardır ondan.
CHP, HDP cepte MHP’yle pazarlığa oturmuşken, bizzat HDP, MHP’yle koalisyon ihtimallerine kapıyı kapatmamışken, olası bir “AK Parti-MHP hükümeti”nin savaş hükümeti olacağına onları inandırmak da zor.
Ya da Demirtaş’ın ve HDP’nin neden en iyi koalisyonun AK Parti-CHP olduğunu söylediğine ikna olmaları. Mesela neden AK Parti HDP değil de AK Parti-CHP koalisyonu? AK Parti ve HDP’nin sayıları birlikte anayasa yapmaya bile yeterken üstelik
Hangi saik, hangi gerekçe Anayasa’da vatandaşlık maddesinde Türk milleti geçmesini savunan CHP’yi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını öneren AK Parti’den daha yan yana durulabilir yapıyor?
Nasıl oluyor da HDP için çözüm sürecini başlatan AK Parti bile ancak CHP yanına eklenince katlanılabilir oluyor? CHP’nin hangi vaadi, politikasıdır HDP’yi ancak onlar iktidar ortağı olduğunda güvende hissettiren?
Seçimden önce bir cemevi ziyaretinde kendisini “Alevi vekil adayı” olarak tanıtan HDP İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu, aklı CHP ile HDP arasında gidip gelen bir seçmeni ikna etmek için “Ancak HDP barajı geçerse Kılıçdaroğlu Başbakan olabilir” demişti.
Yoksa Demirtaş’ın "seni başkan yaptırmayacağız" sloganı Kılıçdaroğlu ya da Bahçeli sizi de Başbakan yaptıracağız diye mi devam ediyordu?
Soruları şöyle toparlayabiliriz; Neden bir partinin lideri, 40 yıldır mücadele ettiği, binlerce insanın ölümüne neden olmuş bir sorunun çözümünden, temsil ettiği Kürtlerin çıkarlarından, parçası olmadığı bir siyasi kavga için, varlığını inkâr eden bir eski düzenin aktörleri için vazgeçer?
Tuhaf ve her türlü komplo teorisini davet eden sorular bunlar.
Ama karşı karşıya olduğumuz tehlikenin çaresinin bu “büyük oyunları”, “kirli ittifakları”, “üst akılları deşifre etmek olmadığı açık.
Karşı karşıya kaldığımız tehlike, yüzyıl sonra bu bölgede Kürtler ve Türkleri müttefik yapan bir imkânın gözlerimizin önünde yok edilme riskidir.
İlk kez barış için masaya oturmuş AK Parti’yi, miting bombalatan, parti merkezlerine ses bombası koyduran, Kürtleri birbirine öldürten, IŞİD’e destek veren bir şeytana çevirmeye çalışanlar, sadece iktidar oyununda dengeleri kendi lehlerine bozmak için Kürtlerin pozisyonunu değiştirmeye çalışmıyorlar, ayrıca uzun yıllar sonra ilk defa ele geçmiş bir imkânı da heba etmeye çalışıyorlar.
Ama emin olun bu karşı dalganın yükselttiği sularda milliyetçilik sörfü yapanlar, eski devlet reflekslerine sarılanlar da bir üst akıl varsa onun işini epey kolaylaştırmaktalar.
“PYD, IŞİD’den daha tehlikeli”, “CIA-PYD oyunu” diye eski Türkiye kokan manşetlerden sadece Kürtlerin bölgede ve Türkiye’de eski statüko güçlerinin yanında daha sıkı saf tutması sonucu çıkar.
Bu öfkeli analizler aynı zamanda realist de değil. IŞİD’in El Kaide’yi bile isyan ettiren barbarlığını geçtik diyelim, 2013 Mart’ında birden Suriye’de ortaya çıkıp, Esad’a hayat öpücüğü olmasından, Diyarbakır’da seçime üç gün kala HDP mitinginde bomba patlatıp Türkiye’deki seçimin sonucunu değiştirmesine kadar son 3 yılda bölgede AK Parti için IŞİD’den daha tehlikeli hangi aktör var?
Örgütsel çıkarları için herkesle ittifaklar kurabilen, ilkesiz, çok yalan söyleyen, Barzanici Kürtlere bile tahammülsüz ama o bölgenin insanlarından oluşan, kendi toprakları için savaşan, bir sosyolojik gerçeğe dayanan, lideri İTÜ mezunu, Türkçe konuşan, önderi İmralı’da olan PYD mi daha tehlikeli?
PYD’yi IŞİD’den daha tehlikeli ilan eden bir devlet aklının PYD’nin içine girdiği ittifaklara nüfuz edebilmesi, onları kendi lehine dönüştürebilmesi mümkün mü?
900 km sınırımızın çok büyük bir kısmı zaten hiçbir zaman Suriye ile değil, Kürtlerleydi. Öyle de olacak. Bu coğrafi ve demografik gerçekle kavga ederek bir yere varılamaz. Bu kavga Türkiye’de Kürtlerin Türkiye ile gönül bağlarını zayıflatır, Kürtlerin değişim cephesinden statüko cephesine kayışını hızlandırır. En çok AK Parti’nin elini zayıflatır.
Türkiye, bölgede Suriye Kürtleriyle en yakın ekonomik, politik, akrabalık ilişkileri olan ülke. Oradaki siyasi hareketin merkezi Türkiye. PYD’nin kardeş partisi HDP’nin Meclis’te 80 vekili var.
Bu şartlarda varsa bir tehlike bunu çözmenin, güvenliği sağlamanın en akıllı yolu daha ayakları üzerinde duramayan bir yapıyla kavga etmek değil, ona yardım etmek, onu etkilemeye, değiştirmeye çalışmaktır. Bütün 90’lar boyunca “Barzani tehlikesine” karşı kırmızı çizgiler çizip durmuş bir devlet aklı, Barzani’nin bağımsızlığa birkaç adım mesafeye gelmesini engelleyebildi mi? Sonundan devlet aklı Barzani’yle müttefik olarak daha büyük kazanımlar elde etmedi mi?
Bölgedeki Türk-Kürt ittifakı pazara, bir seçim sandığına kadar değil, mezara kadar herkese lazım. Sadece kirli ittifakı deşifre etmek, ABD’ye kızmak, üst akılı işaret etmek derdimize çare değil.
Türkiye artık sadece reaksiyonla, içi dışı bir olarak bu bölgedeki istihbarat ve iktidar oyunlarında yol alamaz. Mümkünse temiz ittifaklar kurmak, başka bir üst akıl inşa etmek zorundadır.
Kısa vadede AK Parti’nin elinde bu ara dönemde Salih Müslüm’ü Türkiye’ye davet edip, Öcalan’ın yeniden devreye girmesini sağlamaktan, HDP’yi çözüm süreci üzerinden sıkıştırmaya kadar pek çok güçlü koz var. Olası bir MHP koalisyonunda masada Kürtleri ve çözümü savunan büyük ortak bir AK Parti’nin varlığı bile rahatlatıcı olacaktır…
AK Parti, orta ve uzun vadede Türkler ve Kürtler arasındaki makasın açılmaması için, kısa vadede de ilk seçimde Kürt oylarını, MHP ve CHP’yle bile koalisyon düşünebilen bir HDP’den geri alabilmek için eski diskurdan uzak durmalıdır.
Tabii esas olarak “size barış yaptırmayacağız” diyenlere iyi bir cevap vermek için...