Senden, benden, bizden!

İki şey var: İlki; kim demişti tam hatırlamıyorum ama "Eğer biri sıklıkla bir sıfatı başkasına yakıştırmaya çalışıyorsa, o kişi yaftalamaya çabaladığı şeyin dik âlâsıdır." Bir tür, hırsızlığı en iyi hırsızlar, yalancılığı en iyi yalancılar bilir kuralı...

Dolayısıyla birileri ağzına sakız ettiği birtakım etiketleri önüne gelene yapıştırmaya kalkıyorsa, en azından benim açımdan şüpheli bir durum ortaya çıkar.

Andıç Medyası örneğin.

Yeryüzünde eşi benzeri görülmemiş bir angajman ve manipülasyona açık medya kuruluşları... Her devirde işlerini götürmeye endekslenmiş, her türlü şekle ve kaba girebilecek derecede yumuşak kıkırdağa sahip şanlı Türk medyası... Neredeyse mesleği kendi çıkarları doğrultusu dışında başka bir şey için kullanmadığı halde, sağa sola 'sen de yandaşsın, o da yandaş, bu da yandaş' şeklinde saldıran medyacıları kastediyorum elbette.

Hatırlarsınız, bana tek tek yazdırtmayın şimdi. İstanbul'un göbeğindeki otel inşaatı için belediye başkanını harcamaya kalkan, alamadıkları lisans için RTÜK başkanına giydiren, bilmem hangi liman için kime takan malum medya işte! Geçmişlerinde her türlü devlet-siyasetçi ilişkisi, ihale kapmaca, banka iç etmece, borsa-döviz entrikaları ve daha bizim aklımızın almadığı bin türlü fırıldağı çevirirken 'yandaş'lığın ağa babalığını yapanlar, 28 Şubat sürecinde kazandıkları mevzileri kaybetmeme uğruna her türlü çitilemeyi, karalamayı mubah görüp, yazı işlerine sanal karargâh kurduranların bugün başkasına 'yandaş' demesi yandaşlık müessesesini çok iyi bildiklerinden olsa gerek.

Bir tür yandaş elektriği mi var ne!

İsmini şu an hatırlamıyorum ama bir paşamızın eşiydi sanırım. Hani telefonda başkasına 'falanca mahkeme bizden, filanca mahkeme onlardan' şeklinde maruzatta bulunuyordu. Acaba yüksek yargının değerli temsilcileri bu hanımefendi hakkında herhangi bir işlem yaptırdılar mı? "Ne münasebet bizden, benden, senden. Olur mu öyle şey, Türk adaleti haklıdan, adaletten ve vicdandan yanadır" diyen tek bir yüksek yargı mensubu gördünüz mü ya da duydunuz mu?

Yeraltına gömülü silahları, suikast tertiplerini, cinayetleri filan es geçip Ergenekon çetesine (şimdi buna da kızarlar, yandaşım ya), düzeltiyorum; şüpheli Ergenekon tutuklularına sahip çıkan bazı yüksek yargı mensupları 'yandaş'lıktan neyi kastetmektedir acaba?

Kendileri gibi düşünmeyenleri mi?

Yoksa onlar gibi yaşamayanları mı?

Malum bunların piri olan "367 Bey" açıkça "yargı taraftır" demiş sonrasını klasik laikçi cerbeze ile meseleyi bulandırmayı denemişti.

Sanırım bazılarının yandaşlıktan kastı, kendileri gibi olmayan zümre. Nirengi noktası kendileri olduğu için, onların dışındaki herkes ya yandaş, ya düşman. Ötesi yok.

Oysa insan bu yaftayı yapıştırmaya kalkmadan önce üstünü başını bir kontrol etmeli, bir boy aynasına filan bakmalı değil mi? Medya için de bu geçerli, siyasîler için de, yargı için de. Yoksa iş "Tahir bey bana kalp demiş" komedisine dönüşüyor.

İkinci 'şey' ise birtakım yamuklukların, çarpıklıkların kendimizde olunca doğru, başkasında olunca eğri görünmesi. Hatırlayınız, bir önceki müzelik YÖK yönetimini. Kadrolaşmanın şahını yapanlar, her türlü fişleme, ayak oyunu bilmem ne ile akademik kadroyu istedikleri gibi eğip bükmeye kalkışıp, bilimden başka her türlü şeyi üretenler, bir süre sonra kadrolaşmadan şikâyetçi oldular nedense. Eh bu işi en iyi onlar bildiği için, rahatsız oldular tabii. Hangisiydi bilmiyorum ama bunların 'bir dönem daha kalsaydım tamamdı' diyen modellerini bile gördü bu ülke.

Ne kadar rahatsız olurlarsa olsunlar, bu ülkede azımsanmayacak derecede bir kesim, ülkenin yüksek yargısının CHP'nin adlî kolu gibi çalıştığına inanıyor. Bunu, Osman Bey ve Ferda Hanım vesilesiyle demiyorum. Yargının tamamı hakkında bu şekilde fikir var! Ne acı ki böyle bir kanaat oluşmuş durumda. Ve bence çok değerli yüksek yargı mensupları, bu yanlış algıyı (eğer yanlış olduğuna inanıyorlarsa) değiştirmek için çaba harcamaları gerekirken, hâlâ daha Cumhuriyet Gazetesi ağzıyla 'yandaş yargı' filan şeklinde nutuk çekiyorsa durum iç acıcı değildir.

ZAMAN