Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER
Nihayet beklenen oldu ve Kemal Kılıçdaroğlu muhalefetin ortak adayı olarak açıklandı. Seçimlerin kendisinden bile daha çok merak edilen husus o kadar can sıkıcı bir şekilde halledildi ki herkes hala gergin…
Altılı masa içerisindeki muhafazakarların büyük çabaları sonucunda –hepsini tebrik ediyoruz(!)- masa "dağılayazmaktan" son anda kurtulup ortak adayını açıklayabildi. Meral Akşener’in bütün memleketin merakını celp eden konuşmasından sonra varmak istediği menzil konusunda kafalar zaten karışıktı. Anlaşılan o ki Kılıçdaroğlu’nun da kafasındaki plan net değilmiş. Akşener’i masada tutmadan dördü bir araya geldiğinde bile ciddi bir "varlık gösterme sorunu" çeken partilerle Kılıçdaroğlu’nun istediği sonucu alması epey zordu.
Ne istediğini bilen bir tek Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan varmış belli ki. Bu sebeple olsa gerek hassaten Davutoğlu ortaklığı korumak ve CHP’nin adayına uygun ortam oluşturmak için bunca çaba göstermiş olmalı. Stratejik derinlik…
Masanın en büyük ikinci ortağı masanın adayını açıkça desteklemiyor. Masanın en büyüğü ise Akşener’in “masa notere döndü” çıkışından sonra gösterilen tepkilerden anlaşılacağı üzere “muhafazakarlara yönelik” önyargı ve nefretini aşabilmiş değil. Zaten bu kadar kısa bir sürede bu mümkün de değildi. Altılı masadaki ırkçılık gerçeği ise ayan beyan ortada duruyor!
Seçmen MHP’nin akıl, ahlak ve hukuk dışı dayatmalarına sesini çıkartamayan iktidar ile kendisiyle alakalı süreçleri bile birlikte yürütemeyen çoklu muhalefet arasında seçim yapacak. AK Parti’nin silkinip zor virajları alabilmesi için önemli bir atılım göstermesi gerekiyor...
Şimdi ise ağızlarda kekre bir tat var. Muhalefet kimlerin Cumhurbaşkanı yardımcısı olabileceğini dahi rahat rahat topluma anlatamıyor Seçimlere kalan kısa süreye rağmen kendi içinde bütünlük sağlayabilmiş değil. Nasıl bir sistem, işleyiş olacak anlamak mümkün değil! Uzun hatta bitmek bilmez bir araya gelişlerin ardından ortak aday belirleme noktasında yaşanan sıkıntılar herkesin aklına aynı soruyu getiriyor:
İktidar olsalar nasıl yürütecekler? Altılı masadaki yetkililerin işleyiş hakkındaki açıklamalarını okurken bile anlaması oldukça zorken uygulaması ne kadar mümkün olacak?
Bu sorular sürdürülebilir bir sürece işaret etmiyor. Şimdilik ortaya çıkan vasat Tosun Paşa’daki meşhur “Sen de paşasın ben de paşayım. Hepimiz paşayız!” repliğindeki gibi bir tabloya işaret ediyor. Bekleyip göreceğiz…