"Şemdinli ve Çukurca'da denetim PKK'da. Orada kara operasyonu yok.
Askeri noktalar gitti, yolları artık PKK denetliyor. İnanmayan bakan veya bir yetkili varsa, birlikte gidelim."
BDP Eşbaşkanı Demirtaş, dün Taraf'a verdiği demeçte böyle demiş. Taraf da bu haberi, yani Türkiye'nin güneydoğusunda, Batı'nın haberi olmadan bir kurtarılmış bölge oluştuğu iddiasını manşetten vermiş.
Haber değerlendirmelerine karışacak değiliz elbette ama tepeye çıkardıkları bu "haber"in oldukça bayat olduğunu söylememize de kızmazlar herhalde.
Zira bu iddia hiç de yeni değil. PKK-BDP çizgisi bu iddiayı epey bir süredir dile getiriyor. Terör örgütünün giriştiği "Şemdinli'de halk ayaklanması başlatma" teşebbüsü fiyaskoyla sonuçlandıktan ve halktan destek alamayan teröristler dağ başında yapayalnız kaldıktan sonra şimdi de 700 kişiyle 400 kilometrelik bir alanı tuttukları, Türkiye sınırları içinde bir toprak parçasını ele geçirdikleri ve "kurtarılmış" bir bölge yaratmayı başardıkları propagandası yapıyorlar. Suriyeli PKK şefi Behruz Erdal'ın adamlarına yolladığı "Ne yapın edin, Şemdinli'de bir resmi dairede bir saat olsun PKK bayrağının dikilmesini sağlayın" talimatı da aynı propaganda çabasının bir parçası...
Buna karşılık hükümet ise PKK'nın bir karış toprağın bile denetimine sahip olmadığını; yapılan açıklamaların bir hayalden öte geçmediğini açıklıyor.
PKK'nın propagandasının asıl hedefinin dünya kamuoyu olduğu besbelli. Bütün çaba, Türkiye'de de tıpkı Suriye gibi bir iç savaşın başladığı görüntüsü verebilmek... Gerçi bir örgütün 700 silahlı adamla 400 kilometrelik bir alanı tuttuğuna, 1 milyonluk bir orduyu kara operasyonu yapamaz hale getirdiğine inanmak için sadece Türkiye gerçeklerinden, Kürt bölgesindeki halkın durumundan, ordunun ve güvenlik kuvvetlerinin gücünden habersiz olmak yetmiyor, aynı zamanda asgari askerlik bilgisinden de mahrum olmak da şart ama işte ya tutarsa hesabı...
Haber doğru olsaydı ne anlama gelirdi?
Ama ben bu yazıda konunun bir başka boyutu üzerinde durmak istiyorum.
Eğer PKK Şemdinli ve Çukurca'yı ele geçirmiş; bayrağını da dikmiş olsaydı, bunun anlamı ne olurdu?
Eğer böyle bir şey olmuş olsaydı, bu iki yerleşim bölgesindeki halkın silahlı bir grup tarafından rehin alınmış olduğu bir durumla karşı karşıya olurduk. Hepsi bu...
PKK'nın açıklamalarını sanki bir başarı öyküsü gibi veren ya da tarafsız bir dil kullanan yayın organları, bir grup terörist bir alışveriş merkezini ya da okulu basıp içindekileri rehin alsaydı, acaba aynı dili mi kullanacaklardı? "Filanca örgüt filanca binayı denetimine aldı" mı diyeceklerdi?
Elbette hayır...
Peki Şemdinli ve Çukurca'da yaşayanların, bir binada kıstırılan insanlardan farkı nedir?
Tamamen kendi iradeleri dışında meydana gelen; hiçbir şekilde fikirleri sorulmadan ve bir emrivakiyle gerçekleşen bir olayla, seçmedikleri kişilerin "iktidar alanı" içinde yaşamak zorunda kalan bu insanların olayın asıl mağduru olacağını gören yok gibi...
İşte benim en çok garipsediğim nokta da bu... PKK'nın özerk bölge kurma, bağımsız Kürdistan oluşturma ya da federasyon kurma çabaları, üniter devletin akıbeti açısından ya da Türkler'in ülkelerinin bölünmesine razı olup olmayacakları açısından tartışılıyor ama Kürtler'in iradesinin hiçe sayılması açısından konuşulmuyor. PKK'nın herkesten önce Kürtler'in kendi kaderini tayin hakkını hiçe saydığı; onlara kendi yönetimi altında yaşamak isteyip istemediklerini sormadığı kimsenin umurunda değil.
Oysa PKK'nın bölgede silah zoruyla hakimiyet kurma girişimlerini gayrimeşru kılan temel nokta budur. Geri kalan her şeyi sorgulayabiliriz: Üniter devlet Allah'ın emri mi diyebiliriz. Kürtler ayrılmak için Türkler'in rızasını almak zorunda değil diyebiliriz. Ama PKK Kürtler'e sormadan, onların iradesini hiçe sayarak özerk bölge kurabilir diyemeyiz. En ufak bir demokrasi nosyonumuz varsa, bunu meşru göremeyiz.
Ama ne yazık ki Türkiye, Kürtler'in ensesine silah dayayarak kurulacak bir "kurtarılmış bölge"nin onlar için bir kurtuluş değil koyu bir esaret olacağını göremeyen "demokrat"larla dolu.
BUGÜN